DIYALoG

Transcripción

DIYALoG
 İzmir Türk Musevileri e-Haber Bülteni
DIYAL o G
Revista Digital de los Judios Turkanos de İzmir
(041) Eylül Ekim 2015
Adalet Dürüstlük
(041) Eylül - Ekim 2015
-2-
DIYALoG
İÇİNDEKİLER
003 - Merhaba
068 -
004 - Başkandan
074 -
007 - HABERLER
076 -
024 - LADINO’NUN GELECEĞİ – Selim Amado
077 -
028 - İÇİMİZDEN
080 -
035 - Aramızdan Ayrılanlar
092 -
038 044 047 048 050 054 056 064 066 Barış
036 - RABİ HAYİM PALAÇİ - Moti Katan
SINAGOGLARIMIZ – Sara Pardo
099 SEKSION EN LADINO
103 -
Del Prezidente
106 -
Saviash Ke – R.A.Bortnick
112 -
El Kantoniko de Rachel - R.A.Bortnick
114 -
Yehuda ke dize? – Yehuda Hatsvi
116 -
D’aki D’aya - Eliz Gatenyo
118 -
Shimon Kapitan d’Estambol – Shimon Geron
122 -
Gad Nassi
125 -
Coya Delevi
132 -
Edmond i sus Emisyones – Edmond Cohen
Robert Cohen
Prof. Dr. Moshe de Liba
Para ke no se Olvide
Rekuerdos de Famiya – Hayim Almog
DE LA PRENSA MONDIAL
KÖŞE YAZILARI
Perspektif – Rafael Algranati
Derinlik
Mi-draş Yitshak – Rav İsak Alaluf
Uzak Yakın - Selim Amado
Çağrışımlar - Avram Ventura
One Minute - Avram Aji
Yansımalar - Raşel Rakella Asal
Açı - David Enriquez
Bir Başka Deyişle - Nisim Sigura
Galatalı Küçük bir Kız - Coya Delevi

136 - Washington’dan Mektup – Altan Gabbay
141 - Yaşam – Tufan Erbarıştıran
144 - TARİHİN İZİNDE – Siren Bora
GENÇ GÖRÜŞ
149 - Yaşam Notları – Şela Habif
BİLİYOR MUYUZ?
151 - Nazlı Doenyas
153 - Dini Takvim – Nazlı Doenyas
BİZİM KÜRSÜ
158 - BODRUM YAHUDI MEZARLIĞI – Siren Bora
(041) Eylül - Ekim 2015
Merhaba
DIYALoG
-3-
gerekir. En azından kendini aşarak özür dilemeye karar veren kişinin, bu zor kararını yerine getirebilmesi için, kendisine bu fırsatı tanımamız gerekir. Yayın Yönetmeninden
Değerli Okurlarım, Roş‐Aşana ve Kipur! Yahudi dünyasının en önemli bu iki bayramını, önümüzdeki günlerde kutlayacağız. Bu günler “Teşuva” günleridir. Başka bir deyişle yanlışları terkedip doğrulara dönme, özür dileme, affetme ve affedilme günleridir. Rabi Şimon Refael Hirsch "Sefer Horev" isimli kitabının 63'ncü sayfasında şöyle der: Biri senin malına zarar verirse, o kişi senden özür dilememişse bile, onun yaptığını UNUT!.. "Affetmek ve unutmak" senin meziyetin olmalıdır. Senden aldıklarını gerçekte senin değilmiş gibi düşün ve hiçbir şeyin eksilmemiş gibi davran. Eğer bedenine bir zarar vermiş ya da şerefinle oynamışsa bile, senden özür dilemeye geldiği zaman kolaylıkla affedici ol. Eğer bunu yapmayı becerebilirsen, o zaman her şeyi unutabilir ve arkadaşının sebep olduğu acı ya da ıstırapları, senden özür dilemediyse bile kalbinden sökerek yüklerinden arınabilirsin! Kipur günü Tanrı’nın karşısına, dünyevi yük ve rahatsızlıklarımızdan arınmış olarak çıkmamız istenir. O kadar ki bilgelerimiz, Kipur gecesi duaya başlamadan önce bir arkadaşımızla aramızda olan bir husumet olduğunu hatırlarsak, duaya başlamayıp, o arkadaşımızı bulmaya giderek önce onunla bir uzlaşmaya varmamızı ve sonra duaya dönmemizi önerirler. Kısacası Tanrı tarafından affedilebilmek, önce affedebilme becerisini gösterebilmemiz ile mümkündür. Affetmek, özür dilemekten çok daha zor ve karmaşıktır. Hatasını görmüş, anlamış ve pişmanlığını, kişiliğimize verdiği değerle birleştirerek bizden özür dilemeyi başarabilen bir insanı, bize yaşattıkları ne olursa olsun affedebiliyor olmayı bir şekilde başarmamız Hepinizin bayramlarını kutluyor, sağlık, huzur ve mutluluk dolu bereketli bir yıl diliyorum. Ta'hel Shana Ubirkoteha!..  (041) Eylül - Ekim 2015
Başkandan
DIYALoG
-4-
etmek istiyorum. Tabii teşekkür edeceklerim sadece onlar değil… Baştan sona işini profesyonelce ve itina ile götüren Mimar Mahir Kaplan ve restorasyon ekibine, maddi ve manevi katkılarda bulunan Cemaatimizin üyelerine, sizlere, Türkiye Musevi Cemaatinin büyük maddi katkısını sağlayan Başkanımız İshak İbrahimzadeh’e teşekkür ediyorum. Özellikle Türkiye Musevi Cemaatimizin yanımızda olduğunu ve her zaman olacağını hissetmek, bilmek hepimizi çok mutlu etti. Bu arada Liga/Şaar Aşamayim binası projemiz hızla ilerliyor ve son ruhsatı alma aşamasına gelmiş bulunuyoruz. Elbette sizlere verdiğimiz söz geçerli!.. Bütçenin tamamını garanti altına almadan o binadan tek bir çivi bile sökülmeyecek!.. Sizleri temin işin başında bu kadar büyük maddi destekçiler bulabileceğimizden şüphe ediyorduk. Gerek İzmir, gerek İstanbul ve yurt dışında Finans komitemizi kapısından çeviren hemen hemen hiç olmadı. Az veya çok herkesin bir katkı sözü oldu. Bu konudaki gelişmeleri muhtelif vesilelerle ve aralıklarla sizlere ileteceğim. Yine 5775’in son günlerinde JOINT gönüllüsü, hepimizin sevgisini kazanan, çocuklarımızın rol Sami Azar
Büyüklerim, Küçüklerim, Sevgili Kardeşlerim, DIYALoG”umuzun bu sayısı ile yeni bir yıla giriyoruz. Tanrı ile en fazla yakınlaştığımız, onu anlamaya çalıştığımız, kendimizi tanımaya ve irdelemeye gayret ettiğimiz, kutsal ay Elul, veya bu sene miladi takvimde Eylül ayı!.. 5775’in sonu 5776’nın başlangıcı Roş Haşana… Şimdiden Yeni Yılınız kutlu olsun, sıhhat, mutluluk ve başarı ile dolu dolu geçsin… 5775’in son günlerinde, geçtiğimiz yıl kubbesinden parçalar koparak düşen, tavanında ve çatısında çatlaklar beliren, çatısı akmaya başlayan Bet İsrael Sinagogumuzu, hummalı bir çalışma ile birkaç ay içerisinde restore ettik, baştan aşağı boyadık ve çok güzel bir düğünle yeniden faaliyete aldık. Bu çalışma sırasında başta Avram Abuaf olmak üzere tüm emek verenlere Cemaatimiz adına teşekkür 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
-5-
Musevi Cemaati Vakfı beraberce Kemeraltındaki sinagoglarımızın topluma, turizme kazandırılması için beraber bir çalışma gurubu oluşturacaklar. Bölge ile ilgili projeler İzmir İleri teknoloji Enstitüsü ve 9 Eylül Üniversitesi Mimarlık bölümleri tarafından hazırlanmış bulumakta. Belediyeler de alt yapı ile ilgil proje ve planlarını tamamlamış durumdalar. İzmir tarihinin belki de en kıymetli mücevherlerinden olan, iftihar kaynağımız, ziyaretçimize keyifle gösterdiğimiz sinagoglarımız, bir kültür ve bir müze kompleksi olarak ortaya çıkacaklar. Vakfımızın olmazsa olmaz şartı; faal olan sinagoglarımızın ne olursa olsun faaliyetlerine devam etmeleri ve her türlü çalışmada, sinagogların içinde, bir Judaica uzmanının bulunması ve onun onayı olmadan hiçbir iş yapılmamasıdır. Bu çalışmalar tamamlandığında bizlere gurur verecek bir sonuca ulaşacağımıza inanıyorum. Bu arada Sefarad Kültürü Derneği vasıtası ile bulduğumuz iki fon karşılığı çalışmalarımız bu sene içinde sona erecek. Amerikan Elçilik Fonundan aldığımız hibe ile Etz‐Hayim Sinagogu desteklenerek yıkılması önlenmiş, her türlü modeli olmayı başarmış olan Warren Steinberg İzmir’den ayrılıyor. Son birkaç senedir hep birbirinden daha mükemmel, daha aktif, çıtayı giderek daha yükseğe taşıyan bu gönüllüler için JOINT’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Güle güle Warren, yolun açık şansın bol olsun… Yerine tanıyıp hemen sevdiğim ve kaynaştığım Joey Leskin geliyor. Pardon, geldi bile… Onu da çok seveceğimizden eminim. Liga ve Sunday School yetkilileri ile beraber bir sürü yeni projelere girişecekler. Onlara da kolay gelsin… Geçtiğimiz sene maalesef gene aramızdan ayrılanlar katılanlardan çok daha fazla… Baruh Dayan Aemet… Kabarimlere keşke bu kadar çok iş düşmese… Bu sene harika bir olay var, ondan bahsetmeden geçemiyeceğim. 10 kızımız Bat Mitzva yapacak bu sene… Beraber toplu bir tören planlıyoruz Rav Berti ile beraber… Detaylar yakında… İzmir Büyükşehir Belediyesinin ‘İzmir Tarihiyle Buluşuyor’ projesi kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi, Tarkem A.Ş. ve İzmir  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
-6-
faydalanmayı ihmal etmeyin. Hiç almadıysanız, bir kere deneyin… Kaşer olması bir yana hakikaten lezzetli… Benim ve Yönetim Kurulumun telefonları ve kapıları her zaman açıktır. Öğrenmek istediğiniz bir konuyu, sormak istediğiniz herhangi bir soruyu mutlaka sorun, o anda alamazsanız bile, en kısa zamanda cevabını mutlaka alırsınız. TİZKU LEŞANİM RABOT Sevgiyle, Sami Azar projeleri hazırlanarak, restitüsyon, restorasyon, statik, mekanik vs. vs. ruhsat alma aşamasına kadar gelinmiştir. Ruhsat alındıktan sonra bu sefer restorasyon için fon aramaya çıkılacaktır. Rothchild Vakfından aldığımız fonlarla ise Parohet projemizin son safhasına giriyoruz bu sene… Bu elimizdeki dini tekstilleri tasnif etme ve koruma projesidir. Bu proje Helsinki Üniversitesi Tekstil koruma bölümü talebeleri ile Bar İlan Üniversitesi ve İsrail Müzesi bilirkişilerinin yardımı ile yürütülmektedir. Bu proje tamamlandığında parohetlerimiz koruma altına alınmış ve 25 – 35 kadarı teşhire hazır vaziyette olacaktır. Elul ayı içindeki bayramlarda, tüm sinagoglarımızı açabilmek için, Din Komitemiz çalışmalarına devam etmekte ve eksik gözüken sinagoglara hazan teminine gayret etmektedir. Kasabımız çalışmalarına devam etmekte, sizlere İstanbullu dindaşlarımızın gıpta ile baktıkları nefasette etler sunmaktadır. Kasabımızı hala Vakfımız subvanse etmktedir. Kendi kendine yetebilmesi, masraf ve gelirin başabaş gelebilmesi için daha çok et satılması gerekiyor. Bu hizmetten 
(041) Eylül - Ekim 2015
-7-
DIYALoG
İsrail Başkonsolos Yardımcısı
Ohad Kaynar’dan
İstanbul’a veda yazısı
Kaynak: israilblogu.com İstanbul’da görev süresi dolan İsrail Başkonsolos Yardımcısı Ohad Kaynar’ın okuyuculara veda etmek üzere kaleme aldığı son blog Yazısını sizlere sunuyoruz. İstanbul’daki 4. yılımın sonuna geldim. Kalbim buruk bir şekilde yeni görevime başlamak üzere ayrılıyorum. Burayla ilgili birçok şeyi özleyeceğim ama bazıları yokluklarıyla gerçekten acıtacak: HABERLER
Zor sınavlardan dostluklarım… başarıyla geçmiş değerli Bu şehrin çılgın temposu… Onurlu insanları ve onların yabancılara karşı olağanüstü nezaketi ama dahası küçük ve büyük demeden her yaşta çocuğa gösterdikleri sevgi… Herkese huzur veren manzarası ile sükûnet yayan Boğaz…  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Yemekler ve tatlılar [eminim doktorum kolestrolümün düştüğüne sevinecek…] Ayva tatlısı. Evet, bu da bir tatlı ama o kadar çok seviyorum ki hakkında ikinci bir cümleyi hak ediyor… Vapurlar, dünyanın başka neresinde 2 liraya böylesine bir maceraya çıkabilirsiniz?.. Çarşılar, meyve tezgahları ve her şeyiyle bir bütün olarak… Cihangir ve sakin atmosferi, Asmalı Mescid ve Rakı ile ıslanmış sokakları… Köprüler ve onların eşsiz güzellikleri… Levent metrosu girişindeki yaşlı dilencinin duaları… Bütün bunlara benimle birlikte göğüs geren ve keyif alan çalışma arkadaşlarım, meslektaşlarım [ailem gibisiniz ve keşke sizi çantama koyup yanımda götürebilsem. ] -8-
Ne olursa olsun trafik sıkışıklığını, Anti‐semitleri, İHH’yı ya da Takvim’i özlemeyeceğim. Sadece söylediğimden emin olmak istedim. Kısacası, İstanbul, tüm kalbimle özleneceksin. Gerçekleşmeyecek bir dilek olduğunu bilsem de, hala ayrılışım sırasında zamanın donmasını ümit ediyorum. Böylece geri döndüğümde [seni] bıraktığım gibi bulabileceğim. Ohad Kaynar İsrail Başkonsolos Yardımcısı İstanbul [2011 – 2015] 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Bahçelerimizden Nefreti
Birlikte Kovacağız
-9-
sıra birçok insan da bireysel olarak gelip kamptaki nöbete destek verdi. Son olarak Yahudi toplumundan gönüllüler de kampı ve kamptakileri ziyaret etti. Riva Hayim, Henri Çiprut ve Ceni Palti burada birer konuşma yaparak hem Ermeni ve Yahudi toplumlarını ilk elden buluşturmuş oldu hem de sürece aktif desteğini sundu. Biz de Hayim, Çiprut ve Palti ile kampa, iki toplum arası ilişkilere ve ortak dayanışmaya dair konuştuk. ‘Kepçelerle siliniyoruz tarihten’ Kamp Armen’de Ermenilerin yanı sıra Türk, Kürt ve Rum toplumundan katılımcılar da mülkün iadesi için dayanışma halindeydi. Son olarak Yahudi toplumundan sizler de nöbete katıldınız. Buradaki ortak buluşmanın temel sebebi sizce ne? Riva: Bence “Tarihten silinmek istemiyoruz”. Kim köklerini kaybetmeyi ister ki? Her gün metrobüsle Hasköy mezarlığımızdan geçtiğinden habersiz biri, benimle ilk tanıştığında “Nerelisin sen?” diye soruyor. O da haklı, yaşadığımız şehirlerde bize ait izler tek tek yok oluyor. Kepçelerle siliniyoruz tarihten. Ben artık viyadük, Vartan Estukyan
Agos Gazetesi
Agos Gazetesinden Vartan Estukyan, geçtiğimiz günlerde Kamp Armen'i ziyaret eden Yahudi toplumundan gönüllülerle konuştu. Riva Hayim, Henri Çiprut ve Ceni Palti, iki toplum arası ilişkileri ve ortak dayanışmayı anlatıyor. Tapu iadesi beklenen Kamp Armen’de nöbet aralıksız devam ediyor. Binanın bir kısmı yıkıldıktan sonra kampta nöbet tutmaya gelen Nor Zartonk üyelerinin, sivil toplum oluşumlarının yanı  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
park, villa, otoban ya da ne biliyim otopark olmak istemiyorum. Edirne’deki azınlık mezarlığı üzerindeki düğün salonunu görünce kim ölüler üzerinde çiftetelli oynamak ister ki diye düşünmüştüm. Bu mal, mülk derdi de değil. Bu başka bir şey. Ortak hafızamız siliniyor. - 10 -
de oraya desteğe gelen Yahudi bireyler de var. Sanırım biz bu konuda görünür olmayı tercih ettik. Her kesimden birilerinin orada olmasını nasıl kısaca açıklarım bilmiyorum. Sanırım dayanışma, koruma güdüsü olsa gerek. İnsanlar, kimliklerinden ve aidiyetlerinden bağımsız olarak, bu kadar yoğun hatıralar barındıran bir yeri dozerlere teslim etmek istemediler. Sonuçta çok değil 30’lu yaşlardaki bireylerin bile büyüdükleri semti tanıyamadıkları bir şehirde yaşıyoruz. Değişim çok hızlı ve çok geçer akçe. Önüne kattığı her şeyi silip süpürüyor. Yerine konanlar ise biraz ruhsuz, biraz tatsız, kesinlikle hikâyesiz. Desteğe gelenler “İçinde yaşadığımız bu hayatın elimizden aldığı her şeye eyvallah diyoruz, ama hikâyesi olan bir yeri vermeyiz” dediler sanırım. ‘Çocukların anıları kokuyor burası’ Sizin Kamp Armen’e gitmenizi teşvik eden etken neydi? Riva: Bakın bu sene Edirne Sinagogu açılışında, devlet tarafından bakıma alınan azınlık mezarlıklarını da ziyaret ettim. O açılışta, dünyanın dört bir yanından gelen turistler hayatta Ceni: Kamp Armen çocuklara yuva olmak üzere yapılmış bir yer ve buranın yıkılması, orada hayat bulmuş, hayata tutunmuş herkesin hikâyesinin bir parçasının yıkılması ile eşdeğer bence. Toplumun her kesimi, kendi geçmişinin, çocukluğunun izlerinden yoksun yaşıyor artık bu coğrafyada. Sizin varlığınıza, büyümenize tanık olan, sahne olan hiçbir şey bulamıyorsunuz etrafta. Varsınız ama tanınmıyorsunuz; varsınız ama üzerine kök saldığınız neredeyse hiçbir şey kalmamış… Sonunda hafızalarda ne kalacak diye sorduk biz bence. Anılar, yaşananlar benim hafızamda kalacak mı? Ben birilerinin hafızasında kalacak mıyım? Toplumsal hafıza her bir yıkımla yeniden dönüştürülürken o toplumdaki Yahudi’den Ermeni’den hatta köyün delisinden geriye ne kalacak? Henri: Bizler Yahudi toplumundan mı katıldık, kendimiz mi geldik çok emin değilim. Bizden önce 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
olmayan akrabalarının kemiklerini, köklerini aramak için Edirne’ye geldi. Amerikalı yaşlıca bir kadın vardı. Aile köklerini arama turizmi diye acıklı bir şey var. Göçtüğün topraklara geri dönüp ailenin, eski toplumunun izlerini arıyorsun, tabii bulabilirsen! İşte bu Amerikalı kadının, yıllar sonra akrabasının mezarını bulabildiği için sevinçten ağlamasına tanık oldum. Kamp Armen’in de tarihten vinçlerle silinmeye karşı güzel bir sembol olduğunu düşünüyorum. Çocukların anıları kokuyor burası. Tamamen cemaatten bağımsız, kendi bireysel aldığımız bir karar neticesinde burada bulduk kendimizi. Kamp Armen’in yıkık duvarından biz de içeri girdik. Komşumun bahçesinde Agop, Mehmet, Moşe ve Yorgo birlikte arkadaş olsun istiyorum. Suriyeli çocuklar da gelsin. Belki bahçelerimizden nefreti böyle kovacağız... Birbirimizdeki farklılıkları severek… Ceni: Ben öncelikli olarak orada olmak istedim. Olur da burası yıkılırsa, benim hafızamda yer etmiş olsun; gözümde görüntüsü, içimde hissi kalsın istedim… Sahip çıkmak, hiç olmazsa zihnimde korumak ve sahip çıkmak için yolunu kampa - 11 -
düşürme cesaretini göstermiş herkese de “kol hakavod” (İbranicede tebrikler) diyebilmek istedim. Bir de bizler Yaşayan Kütüphane gönüllüleriyiz. Kısaca bahsetmek gerekirse; hakkında önyargılar olan kesimlerle ilgili kitaplar barındıran Yaşayan Kütüphane, Toplum Gönüllüleri Vakfı sayesinde Türkiye’de düzenlenmeye başladı. Bu kütüphane kapsamında okuyucular önyargılı oldukları, merak ettikleri kesimlerle ilgili kitapları yarım saat boyunca okuma fırsatını yakalıyor. İşin tüm esprisi şu ki, kitaplar Ceni Palti
insan, ve kitap okumak denen şey o insanla sohbet etmek demek. Riva da, Henri de, ben de Yaşayan Kütüphane’de “Yahudi Kitap” başlığıyla raftayız ve çok keyif alıyoruz. Dolayısıyla biz tanışmanın, konuşmanın, diyaloğun gücünü bilen ve buna inanan insanlarız. Kamp Armen’le de tanışalım istedik.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Henri: Ben Hırant Dink’in hayatında Tuzla da bir yetimhane olduğunu biliyordum. Ama bu kadar. Ne yerini bilirdim ne de buranın mülkiyet geçmişini. Son yıkım girişimini sosyal medyada okudum, ardından da burası ile ilgili tüm hikâyeler çorap söküğü gibi geldi. Neredeyse karşıma çıkan tüm tanıklıkları anıları vesaire yuttum diyebilirim. Sonra arkadaşlarımın da Henri Çiprut orada olduğunu gördüm. İlk iki hafta Ceni’nin bahsettiği Yaşayan Kütüphane’deydim. Sonunda ilk fırsatımda buraya geldik işte. Oğlumu da aldım yanıma, Ceni ve Riva ile buluştuk ve gittik. Benim görmem, tanık olmam önemliydi, ama sanırım biraz da oğluma burayı göstermek istedim. Tabii henüz hiçbir şeyi anlatamıyorum ona, ama tadına bakmış olmasını istedim. Önceleri bacağıma yapışık şekilde gezdi, biraz yanımda resim yaptı, sonra birdenbire, “Baba, ben Ege ile meyve suyu almaya gidiyorum!” dedi ve gözden kayboldu. Bağımsızlığını ilan etti - 12 -
yani. Kalabalık bir yerde, hiç tanımadığımız insanların arasında bunu yapabildiğini ikimiz de gördük. Şimdi düşününce galiba bunun için gittim. ‘Kapımız açık yaşamak istiyoruz’ Kampta yaptığınız konuşmanın ardından gerek Türkiyeli Yahudi toplumundan gerek kamptakilerden ne tür tepkiler aldınız? Riva: Açıkçası biz de başta tam emin olamadığımızdan ilk ziyaretimizde, kampta kendimizi çok açık etmeyelim diye düşünmüştük. Bir Riva Hayim baktık ki tam tersi… Kucak açtılar bize. Birbirimizi tanımıyormuşuz. Daha iki nesil evveline kadar Müslümanı, Ermenisi, Yahudisi, Rumu komşuyduk. Şimdi kapılar arkasında yaşıyoruz. Ben kapım açık yaşamak istiyorum. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 13 -
DIYALoG
İlk hafta dört kişiydik ikinci hafta dokuz on kişi buradaydık. Yetmedi elimizde mikrofon kendi kültürümüzü, yok olan dilimiz Ladino’yu anlattık, Ladino müziklerimizi çaldık. Sanırım bu bahçede de kültürümüz yaşayacak. başı ve sonu, arada yönü belli olan bir metin aklıma geliyor. Bizse nasıl başlayıp nasıl bitireceğimizi konuşmuştuk aramızda ama hepsi bu. İkisinin arasında ise sadece derdimiz vardı, onu paylaşmak istedik, açıkçası bizi dinleyenlere güvendik. Bu yüzden elimizde mikrofon olsa da, biz bir sohbet ettik diyebilirim. Tepkilere gelince, ben çevremden çok olumlu şeyler duydum. Ama itiraf etmeliyim, bu konuda fikrini beyan eden arkadaşlarım arasında Yahudiler çoğunlukta değil. Yanlış algılıyor da olabilirim. Sonuçta oraya gidişimizi saklamadık ama çatıların üstüne çıkıp ilan da etmedik, buna rağmen ikinci ziyaretimizde 9 ya da 10 kişiydik. Kulaktan kulağa yayılmış sanırım. Kamptakiler bizi samimi bir şekilde bağırlarına bastı. Bu noktada Garabet Orunöz ile yaptığımız sohbeti örnek vermek isterim. Muhtemelen bu olayın başlangıcından beri bir milyonuncu kez hangi binanın ne işlev gördüğünü yıkımı nasıl durdurduklarını anlatmıştı, buna rağmen çok önemli misafirleri ağırlarmışçasına büyük bir özenle bir kez de bizim için yaptı bunu. Ayrılırken bize söylediği “Çocuklar bu iş bitince de gelin dertleşelim. Sizin bir derdiniz olursa biz de bunu bilelim ki destek olmaya gelebilelim” cümlesi, benim için en önemli tepkiydi. Ceni: Genel olarak iki taraftan da çok olumlu tepkiler aldık. Kamptaki insanlar bence kendini geride tutan bir toplumun mensuplarını görmekten, o eşlik edilme hissinden memnundu. Samimiyetle tanımak ve anlamak istediler. Riva, Henri ve ben aramızda konuşup organize olmaya çalışırken bu fikrimizi öğrenmiş Yahudi arkadaşlarım da yine merakla yaklaştı ama ancak bireysel sosyal medya hesaplarımızdan resimler ve ilgi çekici şeyler paylaştığımızda, yani bir anlamda reklamını yaptığımızda, gerçekten sormaya, gidecek ekibe katılmayı düşünmeye başladılar. Bizler ne olursa olsun baskın olan söylemin içinde yoğrulmuş, görece apolitik bir gençliğiz. Korku ve tedirginlik hisleriyle iyice sertleşmiş kabuğumuzu kırmak kolay değil. Sadece bir arkadaşım başıma bir şey gelir endişesiyle çok görünür olmasan keşke dedi, o da Müslüman. Henri: Öncelikle yaptığımız şeyi bir konuşma olarak tarif edemiyorum ben. Konuşma deyince  (041) Eylül - Ekim 2015
- 14 -
DIYALoG
‘Umarım hiçbirimiz belgesellik olmayız’ Ceni: Bizim Kamp Armen ziyaretimiz Agos’ta bir röportaj niteliği kazandıysa, öncesinde süper akıcı bir iletişimimiz vardı diyemeyiz, değil mi? İletişimde olduğunuz, tanıdık birileri olsaydık röportaj yapılacak kadar ilginç bulunmazdık herhalde… Şaka bir yana, Türkiyeli Yahudilerin geniş toplumla ilişkisinin en belirleyici niteliğinin tedirginlik olduğunu düşünüyorum ben. İspanya engizisyonundan kaçarken bizi Osmanlı’nın kabul etmiş olması, Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmeyerek öyle ya da böyle bir anlamda hepimizin canını kurtarmış olması, bana kalırsa bir minnet kültürü de yarattı bir taraftan. Bu minnet kültürü, günün şartlarının getirdiği tedirginlikle birleştiğinde ses çıkarmak zorlaşıyor. Ermeni toplumu ise benim gözlemlerime göre özellikle Hrant Dink’in katliyle beraber çok daha aktivist bir profil çizer oldu. Haliyle iki toplumun tarzlarının farklı olduğu söylenebilir. Ermeni ve Yahudi toplumları arasında bir iletişim kopukluğu olduğunu düşünüyor musunuz? Riva: Genel olarak Türk toplumu olarak iletişim kopukluğumuz var. Birbirimiz hakkındaki haberleri gazetelerden okuyup öğreniyoruz. Gazeteden okuduğun birini ne kadar sevebilirsin ki? Nefret söylemi her kesime karşı var. Gerçekten bu haberleri, bu tarihi okuyarak mı birbirimizi tanıyacağız? Ben bu konuda cahil kalmak istiyorum. Cahilliğimi de insan tanıyarak gidermeye çalışıyorum. Kamp Armen’in yıkık duvarından içeri işte bu sebepten girdim. Yahudi’den çok Müslüman arkadaşım var ama yine de yeteri kadar Ermeni, Rum, Süryani arkadaşım olmaması benim fakirliğimdir. Umalım başka duvarlar da yıkılır, kültür fakirliklerimiz giderilir. Umarım hiç birimiz belgesellik olmayız. Umalım ki burası da belgesellik olmaz. Pandaların falan belgeselini çeksinler. Biz buradayız, hâlâ yaşayan kültürleriz. Üzerimize toprak atılmasın.   
(041) Eylül - Ekim 2015
- 15 -
DIYALoG
İsrail’e
Mücevher İhracatı Patladı
Birliğin Başkanı Ayhan Güner, özellikle yaz aylarında daha düşük ayarlı takıların ihraç edildiğine dikkat çekti. Geçtiğimiz aylarda Almanya pazarının ciddi oranda gerilediğini anımsatan Güner, Rusya ve Almanya gibi iki değerli pazarı geri kazanmaya çalıştıklarını söyledi. Ağustos ayı verilerine göre Almanya pazarında yukarı hareketin başladığını gözlemlediklerine dikkat çeken Güner, Hong Kong ve İsrail pazarlarındaki yukarı hareketi de memnuniyetle izlediklerini belirtti. Birlik rakamlarına göre İran’ın yer almadığı ihracat listesinde İsrail’in yükselişi dikkati çekti. İsrail’e sadece ağustosta 6,3 milyon dolarlık mücevher ihraç eden Türkiye’nin bu ülkeye ihracatındaki artış oransal olarak yüzde 195 oldu. İhraç edilen mücevherin değeri de geçen yıla göre yüzde 53 arttı. Türkiye’nin toplam altın mücevher ihracatı da ağustosta geçen yıla göre miktarda yüzde 582, değerde yüzde 31 artışla 231 milyon dolar oldu. Milliyet İsrail’e mücevher ihracatında geçen yılın ağustos ayına göre miktar olarak yüzde 582 artış yaşandı. Mücevher İhracatçıları Birliği’nce açıklanan ağustos ayı verilerine göre Ağustos 2014’te 210 bin 633 kilo ürün ihraç eden sektör Temmuz 2015’te yüzde 133,89 ile yılın en yüksek 2. artış oranını yakalayarak 492 bin 652 kilo ihracata imza attı. Ocak‐Ağustos 2015 dönemine ait 8 aylık ihracat sonuçlarını da açıklayan Mücevher İhracatçıları Birliği verilerine göre bu dönemde 2014’e göre miktar bazında yüzde 21.47 artış ile 1 milyon 945 bin 277 kg olan ihracat 2 milyon 362 bin 886 kg’a yükseldi. 2014 Ocak‐Ağustos döneminde 1 milyar 464 milyon 728 bin 591 dolar olan mücevher ihracatı 2015 yılı aynı döneminde yüzde 23,98 artış göstererek 1 milyar 816 milyon 27 bin 941 dolar olarak gerçekleşti.    (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Tel Aviv’in
Devrimsel Çatı Çiftlikleri
- 16 -
Göbek salata, soğan, domates, salatalık 100 metrekarelik çatı bahçesinde Falk’ın yetiştirdiği ürünlerden bazıları. Her istediğin yetişebilse bile Falk ağırlığı yapraklı sebzelere verdi. Bunun sebebi de bu sebzelerin taze kalma ömrünün daha kısa olması. Daha az su, toprağa gerek yok Bu projenin ardındaki bilim hidroponik olarak adlandırılıyor; besin değeri zenginleştirilmiş su kullanılıyor ve toprağa ihtiyaç yok. Falk pompalama sistemini tercih ediyor bahçesinde. Geleneksel tarımdan farklı olarak hidroponik bahçe çiftçiye sulama ve besleme süreçlerinde kontrolü ele almasına olanak veriyor. Falk ayrıca akuaponik sistem de kullanıyor. Bir bölmede balık yetiştiriliyor. Bu bölme borularla bitki yataklarına bağlı ve aralarında su gidip geliyor. Bitkiler balık bölmesinden gelen besinleri alıyor ve suyu temizleyerek tekrar iade ediyor. Bu teknolojinin avantajları çok fazla. En önemlisi bitkiler çok daha hızlı yetişiyorlar ve daha iyi ürün alınıyor. Sistem az yer kaplıyor, parazitler ve israilblogu.com Organik veya yerel ürünler almak kalıcı olan bir trend. İsrail’in ‘Şehirde yeşil’ olarak adlandırdığı yeni bir proje bu trendi yepyeni bir yöne çeviriyor. ‘Şehirde yeşil’ projesi Tel Aviv’in önemli alışveriş merkezlerinden Dizengoff Center’in çatısında su yataklarında organik sebze yetiştiriyor. Mendi Falk tarafından başlatılan projenin amacı taze ürünleri şehirlilerin tabağına getirtmek. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 17 -
satılıyor; Cafe Greg ve Garden restaurant. Ayrıca AVM’nin içinde bulunan marketten de ürünleri tanesi 1 dolara satın alabilirler. Bu fiyat kilosu 2,5 dolar olan organik ürün pazarına göre oldukça uygun. Merak edenler çatıdaki bu tarım şeklini görebilirler. hastalıklar genelde topraktan geçtiği için bu sistemde tarım ilacına gerek kalmıyor, çapalamaya da lüzum yok. Çatı bahçeleri geleneksel tarıma göre %70‐90 daha az su tüketiyor. Falk’a göre müşteriler tat farkını görebilirler. “Sebzelerin tadı su yataklarında yetiştiği için değil, insanlar taze sebze yemeye alışık olmadıklarından farklı gelebilir,” diyor Falk. “Ürünlerimiz taze, tarım ilacı kullanılmadan üretilmiş, organik ve kullanmadan 15 dakika önce toplanmış.” ‘Şehirde yeşil’ Dizengoff ve Falk’ın hidroponik ve akuaponik sistemler satan firması Living Green’in (yaşayan yeşil) ortak projesi. Burada üretilen ürünler Dizengoff Center’daki iki restorana Falk çatı bahçesini 500 metrekareye yükseltmeyi planlıyor. Falk, “Bu sistem tabi ki geleneksel tarımın yerini alamaz ancak yeterince verimli toprak veya su olmayan ülkelerde, bu sistem yardımcı olabilir.”  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Dünyanın en Yaşlı Yahudisi
Goldie Steinberg
114 Yaşında Hayatını Kaybetti
- 18 -
Goldie Steinberg, Chazkel ve Dvora’nın sekiz çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Beş yaşına kadar iki defa ölümü ucuz atlattı. 1903 yılında Rus Ortodoks Kilisesi’nde bir çocuğun cesedi bulunur. Yahudilerin Pesah bayramında Hamursuz yapmak için çocuğu öldürdüğü söylentisi yayılır ve şehrin Yahudilerine karşı pogrom (katliam) düzenlenir. İki yıl sonra ise Yahudilere karşı bir katliam daha gerçekleştirilir. Her ikisinden de sağ kurtulur. israilblogu.com 23 yaşına geldiğinde birçok Rus Yahudisi gibi, iki ablasıyla beraber, 1917 devrimi sonrası Rusya’sından kaçarak Amerika’ya, New York’a gider. 1932 yılında kendi gibi göçmen mücevherci bir Rus Yahudisi ile evlenir, iki çocukları olur; Don Sargent ve Ann Teicher. 1967 yılında eşi Philip’i kaybeder. 114üncü doğumgününde büyük bir parti düzenlenir onuruna kaldığı ihtiyarlar evinde. Hayatını dolu dolu yaşadığını anlatır ve en büyük zevkinin New York Yankees takımının beyzbol maçlarını izlemek, örgü örmek ve komşularına yardım etmek olarak anlatır. Uzun yaşamın sırrı ise ona göre çocuklar. Perde ve elbise dikerek hayatını kazanan büyük annesi 104 yaşında kendi isteğiyle ihtiyarlar yurduna geçmiş. Peter Kutner büyükannesini bir tarih dersi olarak tanımlıyor. 115’inci doğum gününe iki ay kala hayatını kaybeden Goldie Steinberg dünyanın en yaşlı Yahudisiydi. Long Beach, New York’ta vefat eden Steinberg, aynı zamanda Rusya İmparatorluğu zamanında doğmuş en yaşlı ve ABD’de yaşayan en yaşlı ikinci kişiydi. 30 Ekim 1900 yılında Rusya’nın Kişinev (şu anda Moldova’da bulunuyor) kentinde doğan Steinberg’in dört torunu, 7 torun çocuğu var. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 19 -
DIYALoG
İsrail’de son Moda:
Vegan Olmak
“Nanuchka” İsrail’in finans merkezinde Vegan mutfağa geçen trendin öncülerinden. Bölge etsiz mutfağın cenneti haline geldi. 400 kadar işletme vegan dostu olarak tanımlanıyor. Bunlara bu konudaki ilk uluslararası zincir olan Domino’s pizza da dahil. Domino’s vegan pizza malzemesi kullanıyor, süt ürünü içermeyen peynir dahil. Domino’s geçen sene yarım milyon vegan pizza satmış. Vegan İsrail’de dünyadaki trende uygun olarak önem kazandı. Vejetaryenler gibi veganlar da et yemiyor ancak hayvansal ürün de tüketmiyorlar. Bu listede yumurta, süt ürünleri ve bal da bulunuyor. Tel Aviv vegan konusunda Berlin, New York ve Hindistan’ı geçmiş durumda. Amerikan The Daily Meal gıda sitesine göre veganlar için bir numaralı seyahat destinasyonu olarak tavsiye ediliyor. israilblogu.com Süt ve bal diyarında İsrailliler vegan olmaya başladı. (Resimde Nana Shrier. Ünlü Gürcü Restoranı Nanushka’nın sahibi.) Tel Aviv’de şık bir Gürcü lokantası olan Nanuchka sahibi olan Nana Shrier geçtiğimiz sene menüsündeki tüm et ürünlerini kaldırdığında İsrail gıda sektörünü şoka uğratmıştı. Bir yıl geçti lokantanın satışları arttı ve yanlış bir karar olduğunu ve kendini mahvedeceğini öngörenlerin hatalı olduğunu ispat etti.  (041) Eylül - Ekim 2015
- 20 -
DIYALoG
Irak’ta son kalan
Yahudi Mirası
Vegan falafel sitenin favorisi ve her köşe başında bulunabiliyor olmasını övüyor. İsrail ordusu bile menüsüne vegan seçenek ekledi. İsrail Kanal 2 ve Globes gazetesinde yapılan araştırmaya göre İsraillilerin yüzde 5’i kendini vegan, yüzde 8’i vejetaryen olarak tanımlıyor. Yüzde 13’ü ise vegan veya vejetaryen olmayı planlıyor. 2010’da sadece yüzde 2,6 vegan veya vejetaryendi. Bu oranlar İngiltere ve ABD’de yüzde 2, Almanya’da yüzde 1 oranında. israilblogu.com 2700 yıllık peygamber mezarı IŞİD tehdidi altında Süryaniler yüzyıllardır Peygamber Nahum de Elkoshi’nin mezarını koruyordu. Bu gelenek şimdi tehdit altında. Nahum peygamber dünyayı Asur imparatorluğunun çökeceğine ve başkenti Ninova’nın yıkılacağı konusunda uyarmıştı. 2600 yıl sonra, Irak’ın Al Qosh kentinde eski bir sinagogun içinde bulunan kendi mezarı tehlike altında. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 21 -
DIYALoG
Al Qosh Asur imparatorluğunun başkenti ve Hıristiyanlığın ilk yıllarının yaşandığı tarihi bir hazine üzerine kurulu. Şehrin Yahudiler için önemi pek bilinmez. Burada Nahum peygamberin mezarı bulunur. Irak’ın son sinagoglarından bir tanesinin duvarları şehrin ortasında bulunuyor ve içinde ise M.Ö. 7. yüzyılda başkent Ninova’nın düşeceğini öngören İbrani peygamber olan Nahum peygamberin mezarı yer alıyor. 60 yıl önce göç eden Yahudilere verdikleri sözü yerine getiriyor, burayı koruyor. Kalın taşların altında yatanın peygamber olduğundan hiç şüphesi yok. Şehrin Yahudi nüfusu 1950 yılında Irak hükümetinin şiddetli kovma politikaları sonucunda kaçmak zorunda kaldılar. Bağımsız bir Yahudi devleti olan İsrail Devleti’nin kurulmasının sonucu alınan bu kararla; 1949 ile 1953 yılları arasında Irak Yahudi nüfusunun yüzde 77’si ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Bunların arasında bu şehrin son Yahudisi de vardı. Şehirde yaşayan Süryani Asir Salaam Shajaa eski mezarın üzerindeki yeşil örtünün tozunu alıyor. Shajaa tıpkı babası ve büyükbabası gibi buralardan  (041) Eylül - Ekim 2015
- 22 -
DIYALoG
düşünmüşler. Ama şimdi IŞİD tehlikesi baş gösterdi. Shajaa IŞİD’in şehri ele geçirebileceğine inanmıyor ama bu durum Yahudi hacıların ziyaretlerini kesmiş. yılda onlarca kişi gelirken, IŞİD tehlikesiyle bu sayı daha da azalmış. Önümüzdeki ay bir kafile beklediğini ise sözlerine ekliyor. IŞİD tehlikesi sürerken sinagog ve mezarın korunmasına karşı hiç bir şey yapılamıyor, restorasyon planları bekletiliyor. IŞİD şehirden on kilometre uzaktayken kendi ailesinin daha ne kadar Irak’ta kalacağını bilmediğini söylüyor. Birçok Iraklı Hıristiyan gibi o da savaş alanı haline gelen Irak’ı terk etmeyi düşünüyor. Ailesinin onlarca yıldır koruduğu sinagogun akıbetini de düşünmeden edemiyor. Eğer o giderse sinagogun anahtarını kalmayı düşünen abisine teslim edecek ve onun ailesi artık burayı koruyacak diyor. “Son Yahudiler şehri terk ederken büyükbabamdan mezarı korumasını rica ettiler. Bundan fazlasını bilmiyorum,” diye anlatıyor Shajaa. “Nahum bizim peygamberimiz olmasa da bir peygamber ve ona saygı göstermek gerek.” Irak Yahudileri ülkeyi terk etmek zorunda kalmadan önce mezar binlerce kişi tarafından ziyaret edilirdi her yıl. Özellikle de Şavuot bayramı sırasında. Shajaa kendi evinden binayı doğrudan görebiliyor. Eşi her hafta yerleri temizliyor, kendisi gezmek, dua etmek isteyen olursa kapıyı açıyor. Ancak çok fazla ziyaretçileri olmuyor. Irak hükümeti binayı korumak için metal kapılar yaptı sinagoga. Duvarlar ise dikenli tellerle çevrili. Binanın tek anahtarına sahip olan Shajaa bu güvenlik önlemlerine karşın hiç bir zaman ziyaret etmek isteyen birini geri çevirmiyor. Kimse burası ile ne yapması gerektiğini bilemiyor. Birkaç yıl önce Yahudiler gelip burayı restore etmek istemişler ancak bu durum Irak hükümetinin hoşuna gitmemiş, güvenli olmadığını   
(041) Eylül - Ekim 2015
- 23 -
DIYALoG
İsrail, Dünyaya
‘Su Teknolojileri’ Öğretecek
Dünya Bankası’nda sudan sorumlu Jennifer Sara zor koşullarda hayranlık verici bir iş başaran İsrail suyu yönetmesini biliyor, dedi. Hem teknolojik hem de yönetimsel olarak dünyaca kabul göre yenilikçi yaklaşımının su güvenliği sorunu olan müşterimiz olan ülkelere yardımcı olacaktır. İsrail ile Dünya Bankası Su Teknolojileri Anlaşmasına İmza Attı Dünyanın en kuru bölgelerinden birinde yer alan İsrail, her zaman su problemi yaşadı. Nüfusun da artmasıyla artan bu soruna yenilikçi yaklaşımlarla çözüm üreten İsrail’in suyunun büyük bölümü bugün tuzdan arınma, filtreleme ve geri dönüştürülmüş olarak sağlanıyor. İsrail, Dünya Bankası ile su teknolojileri anlaşmasına imza attı. İsrail bu anlaşma ile gelişmekte olan ülkelere bu konudaki bilgi ve tecrübesini paylaşacak. Anlaşmaya göre İsrail Dünya Bankası’nın küresel su grubuna 500 bin dolar yatırımla gelişmekte olan ve ciddi su güvenliği sorunu yaşayan ülkelerin su bilgilerini arttıracak. Bunun için İsrailli su uzmanları bu ülkeleri ziyaret edecek ve su israfını ve kaynak kullanımına ilişkin teknoloji ve teknikleri öğretecek. Yurt dışından İsrail’e gelecek delegelere de su destilasyonu, su filtreleme ve temizlenmesi gibi bilgiler verilecek. Bu anlaşma Dünya Bankası ile geçen sene imzaladığı eğitim anlaşmasından sonra ikinci işbirliği. İsrail bu anlaşma ile siber güvenlik, tarım teknolojileri ve su kullanım teknolojileri konularında eğitimler hazırlayacak ve verecek. Ekonomi Bakanlığı bu proje için 500 bin dolar ayırdı. Bakanlığın genel direktörü Amit Lang, “bu anlaşma İsrail’in gelişmekte olan ülkelerdeki girişimlerini özellikle de su sektörü konusunda desteklemesi bakımından önemli. İsrail’in bu tür girişimlerini daha çok duyurabilmeyi umuyoruz.” dedi.
 (041) Eylül - Ekim 2015
- 24 -
DIYALoG
Ladino’nun Geleceği
Birkaç yılda bir Unesco dünyanın kaybolmakta olan lisanlarının bir listesini yayınlar. Son yıllarda Ladino (veya Judeo Espanyol veya Djudezmo, yani bizim Musevice diye tanıdığımız dil (Definitely endangered) sınıfından (Severely endangered – ciddi şekilde kaybolma tehlikesi olan diller) kategorisine alındı. Bu kategorinin tarifi şu: “büyükanne ve büyükbabalar, yani geçmiş nesiller tarafından konuşulan, anne babaların konuşmasalar dahi büyük ölçüde anladığı fakat kendileri arasında konuşmadıkları gibi çocuklarının konuşmadığı diller”. LADİNO’NUN
GELECEĞİ
Selim Amado
Bir nesil çocuklarına kendi anadilini öğretmezse, onu konuşmazsa, ondan sonra gelen nesil de konuşmaz ve o dilin kaybolması kaçınılmaz olur. Ladino veya Judeo‐Espanyol’un başına gelenler bundandır. Maalesef, geçmişte Osmanlı sınırları içinde yaşamış Sefarad Yahudilerinin beş asırlık anadili Ladino işte bu durumda. Bir dil kaybolduğu zaman, o dile bağlı kültürün de sonu gelmekte demektir. Esefle kabul etmek lazım ki, Türkiye’de veya İsrail’de yaşayan 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 25 -
zulümlerine maruz kaldılar. Kovulduktan sonra İspanyolcayı bırakmamalarının sebebi İspanya’ya olan büyük sevgi veya özlemleri değildi. Aslında, Osmanlı yönetim şekline göre, Yahudilerin bir «millet» olarak kendilerine has bir dili olmasını gerektirirdi (Ermeniler, Rumlar, Suryaniler, vs. gibi). Sefarad kökenli Yahudiler arasında “bu dil öldü, yapılanlar akıntıya kürek, tarih çarkını geri çeviremezsiniz” diyenler var. Dilin kaybolmağa başlamasını genellikle asimilasyon izlemektedir. Bir dil marjinalize edilince çok kere o dili bizzat konuşmaları gerekenler tarafından (lüzumsuz) damgasını yiyor ve onu konuşmağa devam edenler düşük sosyal statüde veya cahil, fakir sınıf olarak algılanıyorlar. Genellikle ya ülkenin dili veya daha prestijli sayılan bir yabancı dile itibar ediliyor. Gelen Yahudilerin ezici çoğunluğunu Sefaradlar teşkil ettikleri için İspanyolca Yahudi dili oluverdi. «Yaşayan bir dil» olarak; din ve dinle ilgili değişik uygulamalar, öyküler, atasözleri ve şarkılarla gelişerek günümüze kadar geldi. Böylece Ladino dili, Sefarad Yahudilerinin yaşadıkları yerlerde kendilerini çoğunluktan ayrı tutabilmeleri, asimile olmamaları, kaybolmadan benliklerini koruma aracı olmuştur. Bir dilin kaybolmasında görülen en yaygın sebep, bir bölgede o dilin hakim politik veya kültürel güç tarafından, bazen ekonomik ve kültürel baskılar uygulanarak marjinalize edilmesidir. Osmanlı İmparatorluğu topraklarında beş asır boyunca Yahudilerin konuşma dili olan Ladino (Musevice, Yahudice, Judezmo, Judio, Espanyol) denen dilin, tarihinden, kültüründen birkaç cümle ile bahsedelim. Günümüzde Ladino veya Judeo‐Espanyol’un kaybolmasına razı olmayıp korunması için bütün güçleriyle çalışanlar olduğu gibi, korumanın mümkün olmayacağını söyleyenler de var. Bunlar dahi Ladino’yu sevmeye devam ediyorlar, bu dil onlara çocukluklarını hatırlatıyor, kültürlerinin önemli bir kısmı olan yemeklerini, şarkılarını seviyorlar. Fakat çocuklarına aktarmadıkları, onun yerine yaşadıkları ülkenin, mesela ABD veya Yahudiler 14‐15.nci asırlarda İspanya’dan kovulmadan önce de çok ıztırap çektiler. Zorla din değiştirmek durumunda kaldılar, enkizisyon  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 26 -
foklorüyle yaşattığı Yahudi İspanyolcasının kaybolması ile Yahudi tarihi ve kültürünün önemli bir bölümü kaybolma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Türkiye’nin veya İsrail’in ana dili ve kültürüyle yaşarken, Judeo Espanyol’u yaşatmanın mümkün olacağından süphe ediyorlar. Bu dil ve ona bağlı Yahudi kültürü (dil, edebiyat, tarih, müzik, folklor, mutfak) neden giderek sönme tehlikesiyle başbaşa kaldı? Buna razı olmaktan başka çare yok mu? Aslında soru şudur: Daha baştan bunun mücadelesini vermekten mi vazgeçelim? Acaba bu olumsuz süreç değiştirilebilir mi? 19.cu asrın ikinci yarısında Alliance okullarının başlattığı, Balkan ve Türk milliyetçiliğiyle devam eden, Holokost trajedisinde onbinlerce Sefarad Yahudisinin öldürülmesi ve İsrail’e masif göç ile büsbütün güçleşen bir durum karşısında dil ve ona bağlı kültürün kaybolmasını direnmeden kabul mu etmeliyiz? Her ne kadar başta Prof. Haim Vidal Sephiha ve bazı dilbilimciler, Ladino adını sadece İbranice dua metinlerinin “mot‐a‐mot” tercümesine, konuşulan vernaküler dile ise (Judeo‐Espanyol) denmesi gereğini savunurlarsa da, son yıllarda bu ayırım önemini kaybetmiş ve Sefarad Yahudilerinin dil ve kültürüne “Ladino” denmesi tercih edilmiştir. O bakımdan Ladino, Judeo Espanyol, Djudesmo, Djudio, Musevice veya Yahudice denince aynı şeyin kastedildiğini ve basitçe Ladino deyimiyle Sefarad Yahudilerinin birikimleri olan bu dil ve költürü kastettiğimizi söyleyelim. Gerçek olan şudur: 1492’de İspanya’yı terketmeye mecbur edilen Sefaradi Yahudilerin beş asırdan beri konuştuğu, yazdığı ve etrafında tarihi ve Bu dilin neden ana dil olmaktan çıktığını, daha az konuşulması sürecini hatırlayalım: 19.cu asrın ikinci yarısında Osmanlı sınırları içinde yaşayan Sefarad Yahudileri, kültür seviyesini yükseltme amacıyla gelen Fransız Alliance okulları ve Osmanlı’da açılan yabancı okullarla, yabancı dillere ve özellikle Fransızca’yı öğrenmeye, bunun da faydasını görmeye başladılar. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 27 -
DIYALoG
Yahudi okulları Türk müfredat programını uyguladılar. Ladino dil ve kültürünün müfredat programında yer almasını kimse istemedi ve böylece “Musevice” sadece evde konuşulan, dışarıda konuşulmaktan çekinilen bir dil haline geliverdi. Anne babalar, takriben 1940’lardan sonra doğan çocuklarına dili öğretmedikleri icin, Musevice ana dil olmaktan çıktı, yerini Türkçe almaya başladı. Olsa olsa evde anne ‐ babaların dede ve ninelerimizle konuşmak için kullandığı, konuşulmasa dahi anlaşılan, güzel hatıraların nostaljisiyle sempati duyduğumuz bir dil olarak belleklerimize yerleşti. “Yahudi şivesi” fobisiyle bu dilin hiç konuşulmadığı aileler zamanla çoğaldı. Balkan ülkeleri Sefaradilerinde, hem Alliance okullarının etkisiyle Fransızca, hem de ülkelerinin bağımsızlığa kavuşmasıyla, Yunanca, Sırpça, Hırvatça, Bulgarca gibi milli diller Ladino’nun yerini aldi. Kuzey Afrika ülkelerinde de, arapça ile karışık bir Yahudi İspanyolcası olan “Haketiya” da benzer bir süreç yaşadı. Özellikle erkekler bu sayede daha kolay iş bulmaya başladılar. Zaten Yahudi okullarında Judeo‐
Espanyol hiçbir zaman öğretim dili olmamıştı. Bunun sonucu olarak, tahsilli olanların evlerinde ana dilleri Judeo‐Espanyol yerine Fransızcayı kullanmaya başladıkları, hatta çocuklarına ana dil olarak Fransızcayı öğretmek istedikleri görüldü. Bilhassa sosyo‐ekonomik durumları iyi olanlar arasında Fransızca bilen kültürlü, hala ana dili Judeo‐Espanyol olanlar ise tahsilsiz addedilmeye başlandı. Cumhuriyet devrinde Türkiye’deki milliyetçilik ve “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyaları da çok önemli bir negatif faktör oldu. Çocuklarının Türkçe’lerinde “’Musevi şivesi” olmasını istemeyen anne ve babalar, ana dil olarak onlarla Türkçe konuşmaya başladılar. 1923’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ülkedeki azınlıkların kendi dil ve kültürlerini konuşmalarına ve öğretilmesine pekiyi gözle bakmadı. Rum ve Ermeniler bu hakkı muhafaza ettiler, okullarında Rumca ve Ermenice eğitim vermeye devam ettiler. Yahudiler ise, Lozan’da azınlık statüsünü istemediler ve Türk vatandaşı olmayı tercih ettiler. Devamı Gelecek Sayıda  (041) Eylül - Ekim 2015
- 28 -
DIYALoG
İzmir Musevi Cemaatinden
Duyuru
14 ve 15 Eylül günleri kutlayacağımız Roş Aşana Bayramı için et, 02 Eylül Çarşamba günü İzmir’de kesilecek ve 07 Eylül 2015 Pazartesi ve 11 Eylül 2015 Cuma günleri arasında satılacaktır. Kipur Bayramı için kasap Yusuf Levi kaparot siparişleri kabul etmeye başlamıştır. Kaparotlar İzmir’de 17 Eylül 2015 Perşembe günü kesilecektir. Kaparot siparişlerinin 11 Eylül Cuma günü sonuna kadar Kasap Yusuf Levi’nin 463 17 02 veya 532 384 33 31 telefonlarına verilmesi rica olunur. İÇİMİZDEN
2015 yılı kaparot tavuk satış kilo fiyatı ki 13,00 TL. olup kaparot başına 1,00 TL. kesim ücreti ödenecektir. Arzu eden cemaat üyelerimizi kaparot karşılığı bedelleri İyiniyet’e bağış yapabilirler. Bir sonraki et kesimi 30 Eylül 2015 Çarşamba Sukot Bayramı Hol Amoed günü yapılacakatır. Sayın Cemaatimiz üyelerine duyurulur. Tizku Leşanim Rabot 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 29 -
DIYALoG
Rakel İle Oved
Evlendiler
İzmir’in önde gelen simalarından Vivyan ve Efraim Kohen’in sevimli kızları Rakel ile İstanbullu Kastoryano ailesinin oğulları Oved, 21 Ağustos Cuma akşamı Çeşme’de düzenlenen yemekli davette nikâhlanıp 23 Ağustos Pazar günü Beth‐
Israel sinagogunda yapılan törenle evlendiler. Genç çifte mutluluklar diliyoruz.  (041) Eylül - Ekim 2015
- 30 -
DIYALoG
Andi ile Moşe
Evlendiler
Karmela & Hayim Nahmias’ın kızları Andi ile Beki & Yaşar Hodara’nın oğulları Moşe, 23 Ağustos 2015 Pazar günü Çeşme Alaçatı Port ‐ Wyndy Beach’te düzenledikleri bir yaz düğününde evlendiler. Yeni evlilere mutlşuluklar diliyoruz. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 31 -
DIYALoG
İzmir’e
Musevi Kültürel Mirası Projesi
ibadete açık durumda ama çok sayıda sinagog kaderine terkedilmiş ve yıkılmış durumda. Bizim cemaatle birlikte acaba ne yapabiliriz diye çalışmalarımız oldu ama ilerleme kaydedemedik. İsrail seyahati sırasında randevu talebi gelince çok mutlu oldum. Buradaki sinagogların tekrar kazandırılmasında bu görüşmeler çok önemli” diye konuştu. 2 AŞAMALI PROJE Matalon, Demirtaş’a Türkçe yazılmış Kültür Turizm Mirası isimli kitap ve proje örneğini sundu. Kemeraltı bölgesinde 9 sinagogu kapsayan proje, iki aşama olarak planlanıyor. Projenin ilk aşaması, sinagogların dış etkenlerden korunmasını sağlayarak yenilemek, ikinci aşaması ise sinagogları turistlere açarak 9 sinagogu kapsayan bir kültür müzesi olacak. Proje sonunda Musevilerle diğer kültürlerin etkileşimini sağlamak hedefleniyor. HOŞGÖRÜ TEŞEKKÜRÜ İzmir Musevi Cemaati Vakfı Başkanı Sami Azar, İzmir’i ziyarete gelen Kiriaty Vakfı Başkanı Judith Kiryati Matalon ve heyetini kabul eden İTO Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, İzmir’deki sinagogların restore edilmesini amaçlayan Musevi Kültürel Miras Projesi’ne destek vereceklerini söyledi. Demirtaş, “Sinagoglar geçmişten bize mirastır. Çok değerli varlıklar bizim için. Çok az bir kısmı İzmir ile ilgili konuşan Matalon, “Dünyanın hiçbir yerinde bu büyüklükte bir sinagog bölgesi bulunmuyor. Aynı zamanda mimari stil dolayısıyla da tek. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar sinagog  (041) Eylül - Ekim 2015
- 32 -
DIYALoG
duvar duvara bitişik değil. Dolayısıyla turizmin gelişmesi için çok önemli bir fırsat. Bu sinagog bölgesi oluşturuldu çünkü yüz yıl önce burada Musevi cemaatine gösterilen hoşgörü nedeniyledir. Bu tolerans o dönem Avrupa’sında gösterilen bir şey değildi. Biz İsrailliler olarak böyle bir mirasın hala günümüze kalabilmesi ve günümüze kadar kalması açısından çok müteşekkiriz” şeklinde konuştu. KEMERALTI İÇİN ÖNEMLİ BİR GELİR KAPISI OLACAK BİZ DE FON ARIYORDUK Matalon’un desteği üzerine konuşan Demirtaş, “İzmir inançların birlikte özgürce yaşandığı bir kent geçmişte çok önemli sayıda olan Musevi topluluğu bugün üzülerek ifade ediyorum yaklaşık bin 400 kaldı. Buradaki Musevi topluluğu bizim zenginliğimizdir. Bizim ticari yaşantımıza güç katan bir topluluktu. Onların tarihten itibaren dini gereksinimlerini karşılayan bu tarihi değerler gerçekten bakımsız bir durumda. En azından inanca saygı için bu sinagoglara bakılması gerekir. Bu proje elbette İzmir’in turizmine çok önemli bir katkı yapan çalışma olacaktır. O nedenle de İzmir Tanıtım Vakfı, İzmir Ticaret Odası ve İzmir Ekonomi Üniversitesi olarak bu projeye sonuna kadar destek vereceğiz. Çünkü bizler bu sinagogları nasıl ayağa kaldırırız diye bir fon arayışı içerisindeydik. Projenin oluşturulması ile ilgili Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin ve Meksika gibi ülkelerden önemli destek alarak fon oluşturduklarını söyleyen Matalon, yerel partnerlerle işbirliğinin çok önemli olduğunu söyledi. Matalon, “Bu bizim çok önemli bir amaç. Bu vakıf, bu konuyla ilgili kurumların ilgisini göstermek istiyor. Vakıflar lokal bir takım kurumlarla iş birliği yapıldığını bilmek istiyor. Böyle bir sinagog projesi bütün Kemeraltı’nı turizmle buluşturacak ve yerel halka da önemli bir gelir kapısı oluşturacaktır. Umarız bu müze tüm İzmirlilerin yardımıyla gerçekleşir” ifadelerini kullandı.   
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Tarihi Sinyora Sinagogunda
Barış Konseri
- 33 -
ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Etkinliklere katılan ziyaretçiler, barışın simgesi olan zeytin fidanını da toprakla buluşturdu. Öte yandan, Devlet Senfoni Orkestrası tarihi La Sinyora Sinagogu’nda unutulmaz bir konsere imza attı. İlk kez verilen konser, katılımcılar tarafından büyük beğeni topladı. Musevilerin ibadethanesi olan sinagogda müzik dolu bir gece yaşatan etkinlikte, konuklara sefarad mutfağına özgü boyoz ve sübye ikram da edildi. Bu tarihi geceye, Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’ın yanı sıra, İzmir Musevi Cemaati Vakfı Başkanı Sami Azar, Aya Fotini Rum Ortodoks Kilisesi Baş Rahibi Kyrillos Sykis, Haham Berti Derofe, Katolik Dominikan Kilisesi Rahibi Padre Lorenzo ile çok sayıda davetli tanıklık etti. "ELLERİMİZ HEP DOSTLUK VE BARIŞ İÇİNDE SIKIŞSIN" Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, yaptığı konuşmada bu yıl 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü üç anlamlı etkinlikle kutladıklarını belirterek, "Bu sene barışı farklı bir şekilde kutlayalım istedik. Amacımız kentimizin zenginliklerini, tarihsel Milliyet İzmir’de, Dünya Barış Günü kutlamaları kapsamında tarihi La Sinyora Sinagogu’nda ilk kez verilen konserde, barışa olan özlem müzikle dile getirildi. İzmir’de Konak Belediyesi, 1 Eylül Dünya Barış Günü programlarını farklı farklı etkinliklerle devam ettiriyor. Etkinlikler kapsamında, Yusuf Tuvi ve Nesim Bencoya’nın La Sinyora Sinagogu’nun bahçesinde Havralar isimli fotoğraf sergisi  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 34 -
Güzel İzmir’imizde bu güzellikler, faziletler asırlardır mevcut. Asırlardır bu güzelliklerin içerisinde yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğiz” diye konuştu. birikimini, demokrasiye katkısı ve şehirdeki barış dili nedeniyle ortaya çıkarmak, farkındalık yaratmaktı. Burada müziğin sesini, sanatın barış dilini yükselterek, İzmir’in farklılığını ortaya çıkarıyoruz. Biz İzmir’i birlikte oluşturduysak, İzmir kültürü bu kadar farklı zenginliklere dayanıyorsa, bu kadar farklı kültürler, etnik kimlikler, inançlar barış içinde yaşıyorsa bütün dünya da böyle yaşayabilir. Ellerimiz hep dostluk ve barış içinde sıkışsın. Birbirimize saygı duyarak, kentimize saygıyı yükselterek barışı da yükseltelim” dedi. Yunan şair Yannis Ritsos’un ’Barış’ şiirinden alıntı da yapan Başkan Pekdaş, "İnsanların sıkışan elleridir barış. Dünyanın masasındaki ekmektir. Gülümsemesidir annenin, budur yalnızca. Başka bir şey değildir barış" diyerek sözlerini bitirdi. İzmir Musevi Cemaati Vakfı Başkanı Sami Azar da, kendilerine böyle bir organizasyona ev sahipliği yapma fırsatı veren Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş’a teşekkür ederek başladığı konuşmasında, barışın önemine değindi. Konak Belediyesi’nin ‘Kentte, yurtta ve dünyada barış’ temasına vurgu yapan Azar, "Sadece barış gününe değil barış yılına ihtiyacımız var. Dünyamızın, anlayışa, dayanışmaya en önemlisi de sevgiye ihtiyacı var. Konak Belediyesi’nin 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında 3 Eylül Perşembe günü Aziz Vukolos Kilisesi’nde İzmir Devlet Opera ve Balesi sahne alırken, 4 Eylül Cuma akşamı ise Antakya Medeniyetler Korosu Kadifekale’de konser verecek. http://www.milliyet.com.tr/tarihi‐sinogog‐da‐baris‐konseri‐izmir‐
yerelhaber‐954653/ 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 35 -
DIYALoG
UtÜÉâ{ WtçtÇ [txÅxà
SAZBONA NAHUM 30 TEMMUZ 2015 RAFAEL SABANOĞLU 12 AĞUSTOS 2015 ROZA AFO 9 AĞUSTOS 2015 DORA BİVAS HAKMEN 28 AĞUSTOS 2015  (041) Eylül - Ekim 2015
- 36 -
DIYALoG
Sosyal İlişkiler
ve Eğitim
(Devam)
Rabenu Agaon
Şabat Albaşa bir şölen şeklinde düzenlenirdi. Şölenden yedi gün önce toplumun bütün Gabay’ları toplanır düzenlenecek faaliyet ve eğlencelerin programı yapılırdı. Şehrin her tarafına ilanlar yapıştırılır, Hazanlar, Hafızlar, Şairler, çalgıcılar, fıkra ve mizah ustaları şölene davet edilirlerdi. Rabi Hayim Palaçi
Şabat akşamı bütün Gabay’lar sinagogların kapılarında beklerlerdi. Sinagoga her gelen, elinde dağıtılmak üzere hibe edecekleri giyim paketleriyle gelirdi. Kapıda bekleyen hazanlar, şairler, her geleni ayrı bir igi ile karşılarlar, onun şerefine şarkılar şiirler okurlardı. Paket ne kadar büyükse yapılan onurlandırma da o kadar büyük olurdu. Sokakta biriken toplum da alkışları ile tazahürat yapar ve böylece şehirde coşkulu bir ortam oluşurdu. Z.T.L.
Moti Katan
2011
Şabat sabahı Tefila’dan sonra cemaat Hevra Sinagoguna gelirdi. O gün hep birlikte coşku ile özel bekaşot’lar söylenir ve Minha’dan önce Rav 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 37 -
DIYALoG
demirciler, tenekeciler, sepetçiler vs. okulunu bitirip diplomasını almayan hiçbir çocuğu işe alamazlardı. Rabenu Hayim, vefatından birkaç gün evvel “Mahazike Aniyim Letalmud Tora” (Yoksul çocukların Tora öğrenimi) derneğini Konsilyo Komunal aracılığı ile korumaya alarak yoksul öğrencilerin parasız eğitim yapmalarını sağlamıştı. Bu gideri karşılayabilmek için de kaşer etin kilosuna küçük bir vergi koymuştu. Ülke içindeki bu denli yoğun çalışmalarının yanında birçok ülkeden ziyaretçileri karşılar ve sorular dolusu mektupları sabır ve itina ile cevaplandırmayı hiç ihmal etmezdi. Akolel bir konuşma (deraşa) yapardı. Minha’dan sonra akşama kadar şarkılar söylenir, mizah ustaları dinlenir ve farklı eğlencelerle Şabat Albaşa’yı doyasıya yaşarlardı. Rabenu Hayim o gün Tsedaka derneklerini ziyaret ederek yöneticileri ve mensupları ile birlikte olur, Şabat deraşasını verir sonra da giyim mitsvasının önemine değinir, Gabayların maneviyat ve isteklerini yükseltici ve bu mitsvanın gerçekleşmesi için gerekli manevi katkılarda bulunurdu. Rabenu Hayim eğitime çok katkıda bulunan bir kişiydi. Bet Yaakov Yeşivasının başhahamlığına getirildiği zaman, bu yeşivada eğitim alan en kıdemli öğrencileri seçerek, onlar için özel bir “kolel” kurmuştu. Öğrencilerin görevi gece gündüz demeden Tora öğrenimi yapmaktı. Bu çalışmalarının karşılığında maaşlarını Rabenu Hayim kendisi öderdi. Eğitime getirdiği yöntem ve kurallarla çocukların daha iyi bir öğrenim sağlardı. Örneğin hiçbir baba oğlunu okuması gereken bölümü bitirmeden okuldan çıkaramazdı. Sanat ve meslek eğitimi veren atelye tarzı eğitim yerleri, marangozhaneler, Gelecek Sayıda
Sosyal İlişkiler ve Eğitim (Devam)
 (041) Eylül - Ekim 2015
- 38 -
DIYALoG
Algazi Sinagogu
Değerli Din Adamları ve Klasik Türk Müziği Ustaları Yetiştiren Algazi Ailesi Tarafından Kente Kazandırılan ve Ailenin Soyadını Taşıyan Havra, Dekoru ve İç Mimarisiyle Havra Sokağı’nın tüm havasını yansıtır. SINAGOGLARIMIZ
Sara Pardo
14‐15’inci yüzyıllarda derin bir sessizliğe gömülen ve boşalan, iç liman çevresindeki İzmir kenti, 17’nci yüzyıl başından itibaren mucizevi bir şekilde ve süratle gelişmeye başladı. Avrupalıların, Asya’yı Avrupa’ya bağlayan liman olarak İzmir’i ticarete 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 39 -
Havra Sokağı; Tilkilik, İkiçeşmelik kesimlerinde yaşadılar. İç limana ve ticaret bölgesine yakın; içe dönük, mahrem; kendi aralarında dayanışma içinde; bir yüzyıl kadar üst düzeyde fakat gittikçe gerileyen; Osmanlı devletinin sosyal ve ekonomik kaderini paylaşan bir süreçti bu. Iber modeli olan konutları, “Kortijo” denen aile evleriydi. Yaşam tarzlarının bir göstergesiydi bunlar. Giyiminden yemeğine, müziğinden lisanına kadar, yüzyıllar boyunca Iber yarımadasının Seferad kültürünü yaşattılar. Üstelik bu kültür Osmanlı’ya çok yakındı ve böylece çok kaynaştılar. Seferad Yahudileri kendilerini evlerinde hissettiler. 200 yıl boyunca “Kortijolar” gibi, sinagog mimarisi de Iber modeli oldu. Yani “merkezi planlı” dua ve kutsal kitapların okunduğu yer (teva), Sinagogun tam ortasında, yüksekçe bir podyum üstünde; oturma sıraları duvarlar boyunca ve podyumun etrafındaydı (kutsal dolap ehal, daima Kudüs’e bakan doğu duvarında olur). 18’inci yüzyıldan itibaren İtalyan stili Bazilika modeli kullanıldı. Artık okuma yeri Ehal’in duvarında ve oturma sıraları tiyatro gibi sıralanır. Değişik yerlerden gelmiş olan Sefaradlar, farklı örf, adet ve dini ritüellere sahip oldukları için, her biri kendine açmasıyla her yandan ve her milletten binlerce aile buraya göç etti. 1492’den itibaren İspanya ve Portekiz’den Osmanlı’ya göç etmiş Seferad Yahudileri de 16’ncı yüzyıl sonuna doğru Selanik, İstanbul, Adalar, İtalya ve daha birçok yerden İzmir’e gelip yerleştiler. Romaniot adı verilen, Anadolu’nun yerlisi sayılan Yahudilerle karıştılar. Kısa zamanda, İzmir’in nüfusu 90 bine ulaştı. Bunların 15 bini Yahudiydi. Yahudiler, Müslüman ve Ermeni mahallelerinin arasında, Rumlara komşu, fakat daha çok müslümanlarla yan yana, iç içe; Mezarlıkbaşı ve  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 40 -
İzmir’in en büyük ve en güzel antik havralarından Bizdeki bilgilere göre Algazi Havrası, büyük ihtimalle 1724 yılında Dayan yani yargıç diye anılan İzhak Algazi tarafından inşa edilmiştir. İzmir’in en büyük ve en güzel antik havralarından biridir. Değişik zamanlarda restorasyon gördüğü halde, oldukça otantik kalabilmiştir. özgü bir sinagog inşa etti. Dar bir alanda, yan yana, bazen sırt sırta, irili ufaklı, dışardan basit görünüşlü bu mekanlar, yüksek koruma duvarları ve bahçelerle çevriliydi, tıpkı İzmir camileri gibi, baniler tarafından sponsor edilirdi. Havra Sokağı ve civarında 20 kadar havra vardı. Bunların içinde en önemli olanı, merkezi planlı Algazi Havra’sıydı. Algazi sülalesi, yüzyıllar boyunca İzmir’de hem değerli din adamları hem de Klasik Türk Müziği ustaları yetiştirdi (20 yüzyılda yaşamış olan Ishak Algazi, güzel sesi ve Klasik Türk Müziği bilgisiyle ünlüydü. Atatürk tarafından Dolmabahçe’ye davet edilmişti.) Profesör Barnai’ye göre bu havra, 1666 yılında, Sabetay Sevi’nin cemaati kontrolünün altına aldığı yerdi. Başka bir iddia da olayların Galanti Havra’sında meydana geldiğidir. Salomon Algazi şehrin çok önemli bir hahamıydı. Önce Pinto ve Giveret Havralarının ve büyük olasılıkla daha sonra da Algazi Havra’sının yahidi oldu. Barnai’ye göre bu havra, Sabetay Sevi’nin de havrasıydı. Ailesinin buraya devam edip etmediği bilinmiyor. Buna dayanarak bu havranın 1666 yılında belki de başka bir adla varolması icap eder. Havraya dışardan bakıldığında, çok yüksek bir duvar ve daima kapalı olan eski demir panjurlu altlı 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 41 -
bindirmelikler üzerine taban rabıtaları oturtulmuş ve havranın esas tabanı kullanılır duruma getirilmiştir. Havranın bodrumu, 350 metrekare kadardır. Eskiden bir dehlizle başka yerlere bağlanmış olduğu görülür. Dört oda iç içe bütün zemini kaplar. Aslında avluya bakan duvarda eskiden büyük pencereler vardı ve bu bölüm, Bet Midraş, yani din kitaplarının çalışıldığı, öğretildiği yerdi. Burası aynı zamanda genizah, yani kullanılmayan kutsal kitap ve objelerin gömülmeden önce depolandığı yer idi. Asara Batlanim, halk dilinde Meldahon burada toplanırdı. Bu mekanın adı Kal de Abaşo yani Aşağı Havra idi. Bet Midraş’ın arka tarafında belki yüz yıldır unutulmuş yeşil bir dolabın içinde, eski yırtık kitaplar bulundu. Kim bilir burada daha ne sırlar saklıdır? Çok eski, ağır ve ahşap bir kapı, sanki “beni unutmayın, ben de burada varım” dercesine işlevsiz bir duvarda ayakta durur. Yukarı havraya, Kal de Ariva, mermer bir merdivenle çıkılır. Avlunun bir duvarında, bir kitabenin üzerinde havranın yapılış tarihi orijinal şekliyle görülür. üstlü 12 pencere görürüz. 19’uncu yüzyıldan kalma ahşap cümle kapısının ağır ve naif hali, kalın ve kaba taş söğeleriyle tam yerine uyan bir görüntü sergiler. Kapıdaki ufak delikten çıkan zincir çekildiğinde, avludaki çan çalar. Dini kurallara göre cumartesi günleri, elektrik ve buna bağlı olarak zil kullanılamadığından, zincire bağlı bu çan vazife görür. Tuğla tonozlu giriş bölümünden geçip içeri girdiğimizde, önümüze güvenlik amacıyla yeni yapılmış sac bir duvar ve kapı çıkar. Oradan bir avluya girilir. Avlunun tabanı, gri ve siyah mermerdir ve 19’uncu yüzyıldan kalmadır. Tam ortasında daire şeklinde on iki parça mermerle döşenmiş bir metre çapında dekoratif bir alan göze çarpar. Bir köşesinde içi temiz suyla dolu bir kuyu bulunur. Bina iki katlıdır. Sol tarafta, küçük bir kapıdan birkaç basamakla bodruma inilir. Burasını mutlaka görmek gerekir çünkü sadece bu havrada, eski binaların temele nasıl oturtulduğu görülebilir. İkinci katın tabanını tümüyle görmek mümkündür. Kalın kütüklerden oluşan 2 metrelik temel direkler üzerine yatay kalaslar yerleştirilerek bastaban oluşturulmuştur. Bunun üstünde yer alan  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 42 -
taş, orta girişin söğeleri mermerdir. 350 metrekare boyunda kare şeklinde olan havra, rabıta taban ve düz çatısıyla, dekoru ve iç mimarisiyle Havra Sokağı’nın tüm havasını yansıtır. Bu havrada organik bir bütünlük sezilebilir. Teva ortadadır. Dört ince sütun, ahşap oldukları halde, mermer tarzında boyanmıştır. Sütunlar, köşeli büyük basalar üzerine oturur ve orta kareyi çizerler. Tevanın üstündeki kemerler cemaatin ressamlarından Selma Arditi tarafından 2007 yılında yeniden bezenerek, havranın güzelliğine güzellik kattı. Doğu duvarında geleneksel havralarda görülen üç dolap ve ek olarak iki küçük cam dolap yeralır. Orta dolap Ehal, Sefer Tora’ların muhafaza edildiği kutsal dolaptır ve oldukça süslüdür. Dolap kapaklarının üzerinde kabartma olarak İbranice kutsal kelimeler yazılıdır. Ehal’in çevresi onlarla minik ampullerle donatılmıştır ve sanki Tanrı’nın ışığını yansıtır. Algazi’nin bir zamanlar 6 Sefer Tora’sı vardı. Ehalin içinde Sefer Tora bağışını yapanların listesi bulunur. Kutsal dolapların önünde, eski parohetler asılıdır. Aynı duvarın iki yanında çok yüksek pencereler, diğer iki duvarda da altlı üstlü on ikişer pencere Havraya söğeleri yine yekpare taş olan bir kapıdan girilir. Önümüzde enlemesine bir koridor, hayat uzanır. Bir zamanlar bu koridorun üstünde, kadınlar bölümü Azara varmış. Bir söylentiye göre, bir Kippur (oruç günü) ayininde, genç bir hazan bir kadına göz kırptığı için, bu havraya o günden sonra hiçbir kadın alınmamış ve azara yıktırılmış. Diğer bir söylenceye göre Sukot yani çardak bayramında yapılması gereken Simha Tora turlarını Gizbarimler, Gabaylar (havranın yöneticileri) bu törende daima yaşanan karışıklıkları önlemek için yerine getirmemişler ve neticede, bu işe karışan tüm gizbarlar aynı sene içinde ölmüşler. Bu facia karşısında, zamanın hahamı, rüyasında bu törenlerin mutlaka yapılması gerektiğini görmüş ve her şey eski haline dönmüş. Organik bir bütünlük seziliyor Koridorun avluya bakan pencereleri yenidir. Bu mekan cumartesi günleri sabah kahvaltılarında da kullanılır. Dış cephesinde eski tarzda yeni yapılmış tahta saçaklar vardır. Esas havraya bakan duvarda üç giriş ve iki açık niş yer alır. İki giriş ve nişlerin söğeleri yekpare kesme 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 43 -
DIYALoG
Yakın tarihte vefat etmiş, İzmir Yahudi Cemaatinin değerli hazanlardan Leon Hakim, 30 yıl boyunca bu havrada gönüllü olarak görev yapmış ve yönetmiştir. Leon Hoca efendiliği, güzel sesi ve din bilgisiyle bu havranın temel direğiydi. Algazi Sinagogu, halen son derece özveri ile çalışan yönetim kurulu ve yehidler sayesinde her şabat ve bayramlarda ibadete açıktır. bulunur. Alt pencereler yenidir. Ahşap tavan rabıtalıdır. Kimbilir belki bir zamanlar bu tavan da kalem işleriyle bezenmişti. Koltukların büyük bir kısmı, 19’uncu yüzyıldan kalmadır. Birçoğunun üzerinde İbranice kabartma yazıyla kime ait olduğu belirtilmiştir. Ehalin yanında, üzerinde ağır işlemeli bir parohet olan, Eliyahu Peygamberin koltuğu; Ehalin diğer yanındaki koltuk ise, İzmir’in 19’uncu yüzyılda yaşamış en önemli din bilgini olan Hahambaşı Abraham Palaçi’nin oturduğu koltuk olarak bilinir. Her Şabat ve bayramlarda ibadete açık Algazi Havrası, 1907 yılında Karataş’ta Bet‐İsrael Havrası yapılana kadar, İzmir’in en önemli havrası idi. 1997 senesinde Salvator Eskinazi’nin önderliğinde Rafael Benveniste’nin çalışmalarıyla onarıldı. Bu kez 2007 yılında, başta havranın önemli bir yehidi olan babaları Salvator Eskinazi anısına evlatları Jak, İsak ve aileleri ve çok sayıda yardımsever tarafından sponsor edilerek büyük bir onarım daha geçirdi. Son olarak da alt katta tabanı kuvvetlendirecek büyük bir çalışma yapıldı. Haham: Din bilgisi tam olan hoca. Yahid: Bir havranın mensubu. Asara Batlanim: 10 dindar adam. Çalışmazlar ve sabahtan akşama kadar din okurlar. Hazan: Güzel sesli, duaları okuyan yarı hoca, yarı müezzin din adamı. Simha Tora Bayramı: Tora tomarlarının bayramı anlamına gelir. O gün, bir yıl boyunca okunan Ahit bitmiştir. Büyük bir şölen yapılır. Sefer Tora: Yahudiliğin kutsal kitabı olan Ahit’in, parşömen üzerine elle yazılmış, tomar halinde olan şekli. Ehal: Havranın en kutsal yeri. Doğuya, yani Kudüs’e bakar. O duvarda, bir dolabın içinde (Ehal) Sefer Tora’lar durur. Parohet: Sinagog’da kullanılan kutsal perdelerdir.  (041) Eylül - Ekim 2015
- 44 -
DIYALoG
Del Prezidente
Sami Azar
Traduksion: Rachel Amado Bortnick
Keridos Ermanos, Grandes i Chikos, Kon este numero de muestro DIYALoG estamos entrando en el muevo anyo, Rosh Ashana, fin del anyo 5775 i presipio de 5776, en el mez santo de Elul, kuando mos aserkamos al Dio i perkuramos a enterderlo a El, i analizar muestro proprio kondukto. Vos oguro a todos anyada buena, yena de salud, alegria i reushita buena. En los ultimos dias de 5775, [en Izmir] mos okupimos de la restorasion kompleta de la kupula de [la sinagoga] Bet Israel, ke se estava despedasando, por el danyo ke tuvo en el techo. No solo ke restorimos la kupula, boyadeyimos (pintimos) el sanktuaryo entero, i reushimos a avrirla demuevo para una ermoza boda (kazamiento.) SEKSION
EN
LADINO

(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 45 -
Tambien en los kavos dias de 5775 se va desprtir de Izmir Warren Steinberg, el voluntario del JOINT ke gano la amistad de todos mozotros i se izo un modelo a segir para muestras kriyaturas. No podemos rengrasiar bastante por los voluntarios del JOINT ke tuvimos aki los ultimos tres anyos, kada uno perfekto i mas aktivo del otro. Adio, Warren, kaminos de leche i miel ke tengas. A su lugar va venir – pardon, ya vino – el muy amable Joey Leskin. Esto seguro ke todos lo vamos a kerer muncho bien. Djuntos kon los dirijentes de la Liga i Sunday School van a tener munchos muevos projetos. A eyos kolay‐liviano ke se les aga. Malorozamente el anyo pasado tuvimos mas munchos ke mos desharon la vida, de ke los nasidos. Baruh Dayan Aemet… Keshke no tuvieran tanto echo muestros Kabarim. Oganyo vamos a tener un maraviyozo evenimiento, ke no puedo pasar sin mensionarlo: diez ijikas muestras van a tener Bat Mitzva! Kon [el djoven haham] Rav Berti estamos preparando una fiesta para las ijikas endjuntos. Al nombre de muestra komunidad kero agradeser a todos de ke lavoraron para esta reushita, sovre todo a Avram Abuaf, ansi ke al architekto Mahir Kaplan i su ekipo profesyonel de restorasion, a los miembros de muestra komunidad ke mos ayudaron materialmente i spiritualmente, i a Ishak Ibrahimzade, prezidente de la Komunidad Judia de Turkia, ke mos obtuvo un grande ayudo material. Fue alegria para mozotros sentirmos ke la Komunidad Judia de Turkia esta, i siempre va estar, kon mozotros. Entre mientres estamos progresando en muestro projeto por el edifisio de Liga (Asosiasion kultural)/Shaar Ashamayim (sinagoga) i prokurimos los permisos menesterozos. Ma vos prometemos demuevo ke no vamos a kitar ni un klavo del edifisio aktual antes de garantizar el budjeto kompleto del projeto. Al presipio no estavamos seguros ke ivamos a topar tantos donadores. Sea en Izmir, Estambol i afuera del pais, ni una persona refuzo a muestra komite finansaria. Poko o muncho todos mos apoyaron materialmente. De ves en kuando vos vo meter al koryente de estos desvelopamientos.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 46 -
finansiados por dos fondos. El fondo de la Embasada Amerikana mos permetio a evitar la destruksion de la sinagoga Etz‐Hayim, a preparar munchos projetos, i tomar los permisos menesterozos para todo modo de restorasiones del edifisio. Despues tenemos ke bushkar mas fondos para realizar la restorasion. La Fundasion Rothchild finansio el projeto Parohet, ke ya esta en su ultima etapa. Esto es el projeto de klasifikar i protejar los tekstilos ke posedamos. Se esta realizando kon el ayudo de estudiantes de la Universidad de Helsinki (Finlandia) espesializando en konservasion de tekstiles, i la kolaborasion de la Universidad Bar Ilan i Museo Israel. Kuando se kompleta este projeto, todas muestras parohot (kortinas en el Aron Akodesh) van a estar konservados, i 25 – 35 d’eyas van poder estar ekspozadas. Muestra komite de relijion sige su lavor para poder avrir todas las sinagogas en las fiestas de Elul, i topar hazan para las ke tienen de menester. Muestro kasap (karnisero) kasher mos traye maraviyozas karnes ke azen enselar a muestros Adientro del projeto yamado “Izmir se enkontra kon su pasado”, la munisipalidad de Izmir, la munispalidad de Konak, la kompaniya Tarkem, i la Fundasion de la Komunidad Judia de Izmir, van a kolaborar para trayer muestras sinagogas istorikas en Kemeralti (sentro de la sivdad) al turismo. Los projetos fueron preparados por el Instituto de Teknolojia Avansada i la seksion de architektura de la Universidad 9 Eylul (9 Septembre). Las munisipalidades ya kompletaron los planos de la infrastruktura. Estas sinagogas, posiblemente las mas valutozas djoyas istorikas de Izmir, manadero de muestro orgulyo, en este projeto van a formar un komplekso de sentro kultural i muzeo. Muestra Fundasion metio unas kondisiones absolutas: las sinagogas aktivas van a kontinuar en sus aktividades, i ke nada no se puede azer sin la permision del eksperto en djudaika ke va tener kada sinagoga. Kreygo ke kuando estos lavoros seran kompletados, vamos a tener un resultado ke mos va dar orgulyo a todos. Entre mientres oganyo van eskapar (terminar) los lavoros dela Asosiasion de Kultura Sefaradi 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 47 -
DIYALoG
korelijionarios Istanbullis. Muestra Fundasion dainda subvensiona el kasap. Para ke seya autosufisiente, tiene menester de vender mas muncha karne. Vos rekomendamos de profitar de este servisio. Si no tenesh merkado, provar una ves, i verash ke savrosa es la karne kasher. Las puertas mias i de mi Konsilyo Direktivo son siempre aviertas, i i los telefones tambien. Kualkera koza ke keresh saver, demandadmos, i vos aseguro ke resiverash la repuesta muy presto, si no devista. TIZKU LESHANİM RABOT Kon amistad, Sami Azar Saviash ke!..
Rachel Amado Bortnick
Saviash ke…? ‐ La primera raya de treno (chemin de fer) en Anatolia fue entre Izmir i Aydin, enstalada en 1860 por una kompania ingleza. La segunda fue entre Izmir i Kasaba (agora Turgutlu) en 1865. La razon era la emprtansia de Izmir komo el prinsipal puerto de eksportasion de produktos turkos. ‐ La piesa Romeo and Juliet de Shakespeare fue traduizida al ladino en 1922 en Salonik por Jozef Karaso. La unika kopya de “Romeo i Juliet” en la Amerika estava oganyo en ekspozision en el American Sefardi Federation de New York.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 48 -
(Este nombre viene de los primeros biervos de las berahot, “Yehi ratson lefaneha…” en ebreo, ke en ladino es “Sea voluntad delantre de ti…” Es una tradision bazada en el Talmud, ande las berahot djugan kon el sonido del biervo en ebreo de lo ke se va komer. Es un sujeto ke merese otro artikolo.) Avia la “mansanada” (komposto de mansanas, o dulse de mansana) ke reprezenta el dezeo de tener todo dulse en el anyo muevo. Se disho los “yirasones” tambien kon el prasifuchi (fritada de prasa), fritada de kalavasa, i de pazi o espinaka, i fijones gizados. El pishkado kon kavesa, para ke seygamos “siempre de la kavesera, i no de la kola”, la agranada para abondansya i mas. Los Ashkenazim no tienen este uzo deltodo! El primer dia, mi marido i yo asistimos a las tefilot en la keila Bet Israel, ande mos aviamos kazado en 1960, i ande ivan mi papa i todos los ombres de la famiya. (Es dainda la mas grande i elegante keila en Izmir aunke los Djudios mas ya no moran por este kartier.) En la azara de mujeres ariva estava sola yo, djuntos kon mis rekuerdos ke me yevavan a anyos atras, en El Kantoniko de Rachel
Rachel Amado Bortnick
Un Rekuerdo de Roshashana
en İzmir
Komo munchos ya lo savesh, mi sivdad natal es Izmir, “mi kaza” ande tengo dainda muncha famiya, amigas, i konosidos. Uno de los mas inolvidables viajes ke ize a izmir fue el ke ize kon mi marido en el enverano de 1992, en onor del aniversaryo de 500 anyos de la yegada a Turkia de los Djudios egzilados de Espanya. Izimos el tur del sud i oeste del pais en un oto alkilado, i vinimos a Izmir a tiempo de fiestar Rosh‐ashana kon mis keridos ayi. Estuvimos la primera noche kon famiya de parte de mi papa, en la kaza de mi prima Judit Depas, i la sigunda kon la parte de mi mama, ande mi otra prima, Anna Ozel. Ke plazer fue estar kon eyos a esta okazion! En en la meza no mankavan las komidas simbolikas para la seremoniya de “los yirasones” (yehiratsones), ke empesa despues del kidush. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 49 -
me izo akodrar de mi papa, de bendicha memorya. Mis emosiones de akel dia vinieron a sus mas alto punto en sintiendo los sonos divinos del shofar en esta “keila muestra” otruna ves. Munchas vezes ya fui a Turkiya desde entonses, ma en mi memorya, el kinsentenaryo de los Sefaradis va ser siempre atado kon esta eksperiensa esmoviente de Rosh‐ashana en Izmir. A la okazion de los santos dias ke se estan aserkando agora, vos oguro a todos una anyada mueva buena i alegre, kon salud i paz. Tizku Leshanim Rabot. tomando el plazer de sintir las orasiones en ebreo i ladino kon “makames” a la turka. En este ambiente tan familiar, miri kon ojos de vijitadora a los detalyos unikos del ermozo sanktuaryo: la enorme almenara de kristal, los elegantes mobles, las grandes puertas, i la teva de akaju, todo lavrado de mano, las dekorasiones endoradas en las paredes, el tavan, i en la kupula, los vitrales kon el siyon (estreya de Magen David), los enormes kandelabras de laton kon luna i estreya (simbolo de la Republika Turka) enmedyo, i las almenaras de bronze briyando. La teva, en dos partes a kada lado del ehal, esta situada por la pared del sud (no por el este, komo es de uzo jeneralmente.) Pensi en mi mama, ke este en ganeden, ke dezia ke Bet Israel tenia la mezma edad suya, porke se avryo el anyo ke nasyo eya, en 1910. Ma en realidad, asegun supe despues, se avrio para orasiones en 1907, mezmo antes ke su konstruksion fuera kompletada.i Mirando abasho, en la seksion de ombres, via los ombres saludandosen de parte a parte kon el djesto tipiko de yevar la mano derecha enverso la frente, i en mezmo tiempo abokar la kavesa un poko ‐ ke  (041) Eylül - Ekim 2015
Yehuda ke dize?
DIYALoG
- 50 -
Rebi Moshe Almosnino fue el rabino de la kehila Neve Shalom en Salonik entre los anyos 1556‐1563, i despues (asta su ultimo dia de su vida) fue el rabino de la kehila "Livyat Hen" fraguada por Donia Gracia Mendes‐Nassi. Ma, aparte de su talento espesial komo darsan (predikador), el tenia un amplio i profundo konosimiento en todas las areas de la kultura judia, i la sensia en jeneral. Rabi Moshe Almosnino fue un autor muy fruchiguozo. El eskrivio unos kuantos livros bien importantes. Ay ke fueron imprimidos en su vida, i otros despues de su muerte. Ma, muchos otros ayinda estan en manuskripto, depozitados en varias bibliotekas en el mundo. Malorozamente, savemos tambien por dos‐tres otros livros suyos, i ke probablemente se perdieron. Los livros de Almosnino en el kampo del judaismo, eskritos en ebreo, inkluye komentarios sovre las Sinko Megilot; livro sovre los varios aspektos de la Tora; komentarios sovre los Pirke Avot; komentarios sovre el perush de Rashi i el perush de Ibn Ezra. Yehuda Hatsvi
Rabi Moshe Almosnino
Durante los dos mil anyos ke muestro puevlo esta en el exilo (Galut), yene tuvimos el Zehut de tener miles i miles de muestros savios, autores i sientistas en todas las esferas de la vida, mas ke kualkier otra nasion en el mundo. Ma, kon todo el orgolyo i el respekto: kuantos de akeos distinguidos savios son dignos del titolo de lider? Venid avlaremos un poko sovre el Rabi Moshe Almosnino, (1516‐1581), i su epoka. Rabi Moshe Almosnino fue uno de los famozos rabinos de Salonik en el Imperio Otomano. El orijin de su noble famiya es de Aragon, ande dos de sus antepasados (de las famiyas Almosnino i Cumbriel) fueron kondenados a muerte en la ogera, por la inkizision en Espanya. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 51 -
En las ultimas pajinas del livro, se imprimio un glosario ladino‐ebreo, lo ke podemos definirlo komo "el primer diksionario ladino". Entre sus livros en el kampo de la sensia jeneral, podemos mensionar su livro de interpretasion sovre la fizika de Aristoteles i sovre el livro "Sphaera Mundi" del astronomo Johannes de Sacrobosco. Rabi Moshe Almosnino traduizio al ladino otros livros de astronomia i astrolojia, i tambien un largo komentario sovre los eskritos de Al‐Ghazali (un famozo teologista i filozofo musulmano 1058‐1111). En realidad, Rabi Moshe Almosnino fue el primer autor ke eskrivio livros en ladino, la lingua ke en akea epoka estuvo en un proseso gradual de kreasion i de formasion. Me imajino, bastante sin duda, ke la intension de Rabi Almosnino, en eskriviendo en ladino, fue para azer –a lo tanto posivle‐ una integrasion entre todos los judios sefaradis, i ke avlavan en varios idiomas i dialektos de la peninsula iberika. Su famozo livro en ladino, "Regimiento de la vida", ke salio a luz en Salonik en 1564, es bazado en grande parte sovre las ideas i teorias deskrividas en el livro de Aristoteles "Etika a Nicomaco", i sovre eskritos de otros filozofos komo Ibn Sina, hippocrates, i mas. En el anyo 1566, la komunidad judia de Salonik mando a Rabi Moshe Almosnino a Constantinopla komo shef de una delegasion de tres hahamim, a prezentarsen delantre del Sultan Selim II, i rogarle ke les de un firman en favor de la komunidad de Salonik, siendo ke las autoridades eksploataron demaziado, i oprimieron a los judios kon taxas i dasios muy pezgados. Esta mision no fue fasil. Un anyo antes ya avia perkurado Ribi Benyamin Meir Halevi, delegado de la komunidad, a konvenser a las autoridades de aliviar un poko el kargo de las taxas, ma en vano. El sultan Selim II (1524‐1574), non komo su padre, Suleiman el Magnifiko, muy poko le interesavan las kestiones del governo; el se "dedikava" a una vida de visios i banketes kon alkohol i bailes. Dunke, Selim deshava la administrasion del Estado a sus vezires: 1) Sokollu Mehmet Pasha, un serbo kristiano ke se konvertio al islam  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 52 -
Rabi Almosnino estava situado en el palasio Belvedera, en el ogar de la famiya de Don Yosef Nassi, i serka de Dona Gracia Nassi, djente de una influensia enorme en la sosiedad turka komo tambien en todo el mundo. Despues ke el sultan Suleiman paso del mundo (en 1566), fue Don Yosef Nassi el ke apoyo a Selim en su lucha amarga por la erensia del poder. En konseguensa, Selim II le konsedio a Yosef Nassi el titolo onoravle de el Duke de Naxos i de las Islas Cicladas. (El Dio ke me perdone, ma yo personalmente tengo un poko de safek (duda), si Don Yosef Nassi, el amigo intimo de Selim II, izo en efekto todo lo posivle para ayudar al Rabi Almosnino en su mision). La determinasion de Rabi Moshe Almosnino dyo al fin sus frutos, i en su sejen enkontro kon el sultan, aksepto el sultan a sinyar un firman, dando a la komunidad judia de Salonik sus derechos. Despues de agradeser a todos buenos judios ke le ayudaron durante esta larga i fatigante lucha, el 2) Mahmud Pasha (su sovrenombre: Zulfikar), yerno del sultan 3) el admiral Piale Pasha, tambien un yerno del sultan. Rabi Moshe Almosnino izo enormes esforsos para enkontrarse kon el sultan, ma no fue fasil de manuvrar entre los varios vezires. Sinko vezes reusho avlar personalmente kon el sultan, ma no alkansava a konvenserlo a atakanar las indjustisias del governo verso la komunidad judia de Salonik. Los otros miembros de la delegasion ya estavan totalmente desesperados. Ademas, kon el tiempo de sus estadia en la kapitala, murieron los dos buenos judios de la delegasion, i vinieron otros a remplasarlos. Ma, Rabi Almosnino no sezo de empenyar i aktuar en Constantinopla en todos mezos posivles. Bueno, ay de notar ke la estansia de Rabi Almosnino en la sivdad fue en una plaziente kompania, i el era kapaz de aprovecharse de todos los faktores importantes i aktivos de la komunidad judia de Kushta (komo ansi se yamava la sivdad entre los judios). 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 53 -
Rabi Moshe Almosnino torno a su sivdad natal alegre i kontente. (despues del Gerush de 1492 !) una chika komunidad judia ke turo desde 1509 asta 1669. Kaje vos iva kontar ke kon esto nasio un lider enerjiko en favor de la komunidad.... Ma, no. Rabi Moshe Almosnino, en tornando viktoriozo de su mision, demando a liberarlo de kualkier aktividad publika o politika, para konsentrarse en sus estudios i en los livros ke eskrivia (en ebreo i en ladino). En el anyo de 1638 Yaakov Cansino, de la komunidad de Oran, depozito en la imprimeria de Francisco Martinez en Madrid la traduksion al kasteliano del livro "Extremos y grandeza de Constantinopla". Fue esta una "ozadia de judio" a publikar en una monarkia katolika un livro eskrito por mano de un rabino judio de un pais musulmano. Ma, bien kuriozo, la sensura espanyola permetio a publikar este livro, dando el argumento ke el livro de Almosnino es puramente informativo, semejante a los livros del istoriador romano Tacitus (58‐117), i ke fueron publikados en Espanya tambien, malgrado el fato ke Tacitus uzava eskrivir mucho kontra los primeros kristianos en el imperio romano... Los livros de Rabi Moshe Almosnino an sido distribuidos ampliamente en todo el mundo, i segun mos kontan, le davan muy buenas revenidas Entre los dos anyos de estansia en Constantinopla, Rabi Moshe Almosnino eskrivio, en ladino, una trilogia de livros sovre la kronika de los reyes otomanos. A propo, el treser livro de esta trilogia fue yamado "Extremos y grandeza de Constantinopla", deskriviendo todos los aspektos de vida en la sivdad ke konosemos oy komo Estambol. Kieshke (makare) los livros en ladino, ke salen a luz oy en dia, tendran la ancha difuzion ke gozaron los livros de Rabi Moshe Almosnino en el siglo 16.   Espero ke vos interesara a saver este fenomeno istoriko: ke en la sivdad de Oran (oy en Algeria), basho el dominio de los reyes katolikos, kresio  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
D’aki – D’aya
- 54 -
aviyan estos telefones selulares, desha estos telefones selulares, no aviya telefon en kada kaza… İ mizmo si aviya, no se puediya telefonar kualsiker tiempo. Primo ke era muy muy karo, sigundo ke akel tiempo kaliya adresarse a la santrala, eskrivir su nombre i numero i asperar oras ke venga su sira para avlar. A sigun la kola ke aviya, en vezes te espertavan a medya la noche, para ke avles… Tu durmiendo por aki, el otro durmiendo por ayi, no se lo ke puediyan avlar ma lo emportante era ke ya puediyan al menos oyir sus bozes, tomar haber ke ya estan buenikos. De ande a ande vinimos. Deke diziyamos Palestina i no İsrael? A la fin dishe, mirare i bushkare en el internet ke ay repuesta para todo. El orijen de el biervo “Palestina” estuvo diskutido por anyos i dainda no estan muncho siguros. Se kreye ke este nombre viene de el biervo egipsiano i del ivrit “Peleshet”, ke kere dizir emigrante o arodeado. Esta ekspresyon fue empleyada para deskrivir los moradores de el puevlo ke biviyan en el norte‐este de Egypto, los Palestinos. Eliz Gatenyo
Palestina
En mi çikes, oyiya yo ke la cente se ivan a PALESTİNA… O, ke moravan en Palestina.. Para mozotros, Palestina keriya dizir İsrael… No era kolay komo agora yir i vinir a Palestina… Se embarkavan de Galata, a los vapores i en una semana o dies diyaz alkansavan al Puerto de Haifa… Se yavavan valicas i baules, se yevavan kozas para komer, regalos para la famiya de aya i una lista de komandas de los de aki… I el ke se iva, no tornava en manko de un mes. I no se artavan de estar kon la famiya… Siguro, la famiya de aki se eskarinyavan por ke no los viyan durante un mes, ma los de İsrael poveretikos kedavan solo a penas kinze diyas kon sus keridos… Dishe “a penas”, por ke la famiya de İsrael no moravan todos en la mizma sivdad… Ken i ken los envitara, se kedavan dos diyas aki tres diyas ayi… Aviya tanbien otra koza, ke antes, komo vos dishe en mi chikes, no 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 55 -
ke biviyan debasho el mandado Britaniko i non a los Arabos. Es despues de la independesya de Israel ke los Arabos ke biviyan en Gaza i West Bank fueron yamados Palestinianos. Los Arabos lo prononsan “Filastiin” en sus linguas. El biervo Palestina o Filastiin no se topa en el Koran. Ma el biervo “Peleshet” lo vemos puedeser mas de 250 vezes en el Tanah Judio. A parte de esto, yo me akodro ke a los ijikos ke no se kedavan en un lugar, eran hiperaktivos, no se komportavan “komo se deve” en kurto, la justa palavra “yaramaz” en turko, los yamavan “Pilistis”. Las madres los yamavan una ves, dos vezes para ke entren a kaza, i a la tresera ves: Aki ven pilisti.. esto refera a los palestinianos. Puede ser por ke no eran amados por los judios, kedo de akel tiempo este biervo komo pejorativo en el judezmo.   Los Palestinos eran un puevlo del Egeo – mas serka de los Gregos i no tienen dinguna relasyon etnika, linguistika o istorika Arabika. Los Arabos aviyan konkerido la kosta Mediteranea en el 12 sieklo AC. ke agora es İsrael i Gaza. El orijen de el nombre Palestina lo vemos en la literatura Grega en el 5 sieklo AC, kuando el istoryano Herodotus yamo esta rejyon “Palaistinie”. En el 2 sieklo DC despues ke los Romanos supremiron el revolto de Bar Kohba (132 DC), tomaron Judea i Jerusalem atras i la rejiyon de Judea fue yamado Palestina, para minimizar la identifikasyon judiya kon la tierra de İsrael. En los anyos 1517‐1917, el tiempo de el İmperio Ottomano, el nombre Palestina fue uzado para mensyonar el sud de Siria; ma no ofisialamente. Despues de “La primera Gerra Mundial”, “Palestina” era el nombre ke aviyan dado al teritoryo ke aviya okupado el “Mandado Britaniko”. Este teritoryo no era solo el İsrael de oy, ma inkluyiya Jordania tanbien. Asta la independensia de İsrael en 1948, la prensa enternasyonala yamava “Palestinianos”a los Judios  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 56 -
Biblia Hebrea nos mostra, las otras culturas ke dominaban en el pasado. Se developo ayi la idea de Una Communidad i Una Sociedad Nasional. Sus heredores sobrevivieron yegando a la Modernidad en los sentros grandes de la civilizasion. La cultura ansiana de Israel formo parte importante en las vidas de los Judios en los Siglos 20 i 21. Tenian sus tradisiones i institusiones de la Psychologia Judia. Ke es una cultura? Una kosa ke viene de la Antikuedad en el Medio Oriente. Los Israelitos la tomaron de los Canaanitos i la reinterpretaron según la filosofia religiosa i politica ke tenian. Venia de los Prophetos Hebreos. El Rey David i las Massas de ande vino "Jeremiah" mostraron ke los Judios eran differentes de sus vesinos. En menos de un Millenium los Israelitos empezaron a adorar a Yehovah dentro de las frontieras de Canaan. El Rey David se evoluo i se hizo un Judio Cosmopolito kreendo en un Dio Universal kon los Judios ke se topaban en todas partes del Imperio Romano. Basho los Juezes i los Primeros Reyes los Israelitos no eran mas ke una minoridad chica en Canaan. Tenian ke harvarsen kon los Canaanitos i los Philistines. A fuerza de konkistar i kon los Shimon Kapitan d’Estambol
Shimon Geron
La Historia Judia
Kuvre 40 Siglos
Tomando kuento del proximo DIYALoG me desidi de meter aki, la historia Judia ke yega a 40 siglos. Me parese mas a un viaja a traves el tiempo kon todo el bien i el malo. Los Judios desharon sus trazas kaji en todas partes del mundo en saliendo de Israel. Kontribuieron al progreso de la civilizasion mismo en siendo un Pueblo chiko. Este artikulo representa el empesijo del livro titulado"Caravan Of Jewish Stories". Formamos todos parte de esta historia kon nuestro pasado en la Peninsula Iberica i en Turkia. Saludes a todos nuestros lectores. Los tributorios de Israel se dirijieron a mas de 5 Continentos en el mundo en una historia de kaji 40 siglos. Para deskubrir las sorces tenemos ke ir al Medio Oriente i mirar a las kulturas ke enfloresian ayi en las Vallies del Tigris, Euphrates i el Nile. Grasias a las excavasiones archaelogicas i nuestra literatura se puede ver las luchas ke tuvieron nuestros ancestros ke eran los Tribus de Israel en tiempo del nasimiento de la religion i su cultura. La 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
casamientos mixtos penetraron munchos de los costumbres i las tradisiones locales. Malgrado esto se mantenio la lealdad a Yehovah. Habían fricciones entre la Aristocrasia i la Clase de Agricultura después de la muerte del Rey Salomon. El seguia una política de Commersializasion i tenia ambiciones Colonialas. Lo ke no gustaba a los Paisanos era la falta de libertad. El laboro era forzado i tenian ke hacer el servicio militar. Una cosa ke irritada al pueblo era la Demonizasion de la Plata. Komo resultado salieron las divisiones de las Monarcas kortando el país en 2.Habia al Norte el Reinado de Israel i al Sud el Reinado de Judah. Kon los problemes internos los 2 reinados fueron destruidos. Entre el Siglo 7BCE i 9BCE el Conflicto entre La Clase ke Governava i El Pueblo Commun se exprimia mas en terminos de religion. La Clase Alta era Assimilasionista. Las Damas de la Sociedad importaban sus ropas de'Memphis i Nineveh".Los mueblos venian de 'Tyre i Damascus". Los hijos tenian casamientos mixtos. Esto yego al fin kon "Jezebel" la mujer de "Ahab" metiendo en la kabeza a un ajeno. "Elijah De Tishbeh" ke era patrioto de Jehovah i uno ke - 57 -
defendia a los Communes, dio toda la Supremesia al Dio. Kreo el Movimiento metiendo ayi las Fondasiones del Judaismo i a traves el Christianismo se vino a la Civilizasion Oksidental. Los Prophetos empezando kon"Jeremiah indo hasta Eljah"eran realistos. Luchavan kontra la Clase Alta. Denunsiavan las rikezas i los Festivales Publicos. Eran kontra la falta de igualdad en la distribusion de las rikezas. Las Formalidades Religiosas no tenian senso en sus opiniones. Kreian mas en Relasiones Buenas, en la Igualdad Social i en un Leadership basado sobre Valores Morales i no Politicas. Asi el Monotheismo kon la Moralidad Social eran simbolos de Justisia i Lealdad. La Destruksion del Reinado al Norte por “Assyria" en 721BCE dio un pretigio a los ke vinieron después. El Livro de "Deutronomia" era apresiado por los prophetos. El anio malo de 586BCE marka una Era Nueva en la Drama Internasional de Israel. Despues de esto los "Hashmoneanos" ivan a kaier basho la Dominasion Ajena i ayi entravan 700 anios de los "Persos, Hellenistos i Romanos". Los Judios se habian tornado a un Pueblo de la Diaspora. Es justo ke partieron de Palestina komo soldados, merkantes,  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
aventureros i captivos antes de esto. Eyos eran absorbados en la poblasion local i eran pokos. La Politica Persa enkorajo una Autonomia Cultural de Minoridades i esto ayudo a la Creasion de Communidades Judias.. Yegando al medio del Primer siglo "Titus” estava entrando en los Muros de Jerusalem i 2 terzos de los Judios vivian afuera del pais. A “Josephus" los enkontramos en Roma, a Paul lo topamos en Asia Minor. Philo nos habla de la Communidad de Alexandria. Hillel era un Intellectual en Palestina. Strabo era un Geographo Romano. Asi los Judios habian penetrado kada estado i esto kreo el Concepto de Nasionalidad Hasta el Siglo 19. La kestion kaia en manos del Estado. Los Judios tornaron sus piertas politicas a una ganansia espiritual.. El kontrario se pasava kon los Pueblos Ansianos. Eyos se mesklavan en la poblasion fortifikando sus vidas nasionales, independente del poder politico. Hasta hoy se kedan una Minoria Cultural i Ethnica. Por un tiempo habían oleadas de inmigrantes a Judah i a Persia. El Templo fue reconstruido i la Comunidad re establecida basho "Ezra, Nehemiah i sus suksesores." No fue hasta la Marcha al Este de - 58 -
Alexander El Grande ke los suksesores metieron en praktika la idea de un "Estado Totalitario". Los Judios tenian una barriera política i "Antiochus III"entendia la realidad de la Historia Judia. Savia ke el Pueblo se iva meterse kontra el. Eyos no puedian sobrevivir sin tener una ethnisidad distincta. Para destruirlos era necesario destruir el espirituo kreativo. El no reusho a haserlo i el resultado fue ke "Judah Maccabee" tuvo una victoria selebrando en el Templo la "Hanukah". Despues entraron ayi los Romanos. En 139 BCE el Senato dio Independensia al Estado Judio. 70 anios despues "Pompey" massacro a los habitantes de Jerusalem i torno la Palestina a una Provinsia de Syria. La kaida de Israel empezaba en 586BCE. Ma la destruksion del Templo en 70 CE no troko la statua del Pueblo Judio. Habia un Patriarcho en la kabeza de toda la Juderia. Tenia el mismo poder ke el Rey Herodian. Esto markava solamente el deklino de la Juderia en Palestina. Era la Reformulasion del Judaismo para poder funksionar en un orden social kambiado. Era una Juderia Moderna Mundial sin la Nasionalidad del Estado. Komo eran tradisiones religiosas munchos de los ke no eran Judios, no 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 59 -
DIYALoG
puedian entenderlo. Se veia todo a traves los ojos de St.Paul i el Testamento Nuevo. Despues de 586BCE la Theoria se hizo una forma de vivir. Era un concepto kon kualo se puedia meter a los Judios en kualkier parte del mundo i mantener el union. Ahora la Sinagoga iva ser la Academia del Estudio. Existia todavia el Conflicto entre los Sadducees i los Pharicees. Los Sadducees eran conservativos i los Pharicees eran kontra la Assimilasion. Despues de la Konkista Romana los Sadducees perdieron el presigio i fueron los Pharicees ke ganaron. Era una victoria de la Democrasia Social. Una Reformulasion de la Tradision Religiosa en Palestina i Babylonia. Habian razones por esto en los 6 primeros siglos. El Templo era destruido, la Religion Christiana se espandia, habia un deklino en los Imperios Perso i Romano. Todo esto tuvo un effekto sobre los Judios. La Diaspora se espandio a base de Geographia. Los Agricultores se hizieron Commerzantes. Habian Restriksiones Legales, Sociales, Religiosas, Economicas etc. Asi fue ke se kreo una Communidad Internasionala funksionando komo un Estado Nasional. El Talmud fue kodifikado de las Ojas del Midrash i del Talmud. Salia de ayi la Palabra de la Torah. Se basaba sobre la HALACHA. Kontenia kada detallia de la vida diaria. Kada kosa ke se pasava en el mundo konsernava a los Judios. La Agada kontenia la Torah, la vida, la justisia, la sabidura, la buendad i la independensia. Todo esto explica los primeros pasos del developamiento del Pueblo Judio. Kon la yegada de los Barbares se mato a la Civilizasion Romana. Despues vinieron los Tenientes de Mohammed i attakaron al Este. El Pueblo Judios se dezazia en la Torah. Malgrado los malores grandes, se kedan ayi todavia en la Era Moderna kon sus Prinsipios establesidos en los primeros tiempos de la historia.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
La Visita al Medico
- 60 -
Es sierto ke mas vale vivir ke morir. Kien kiere morir? El Judio sobre todo? Kuando un padre tiene 11 kriaturas i una mujer, ke sean buenos todos, mismo si la mujer es la terzera, es mi mujer siempre. Por kortar mi historia korta yo vengo de “Kamenitz”. No exactamente de ayi, ma de un lugar chiko no tan leshos de Kamenitz. Soy molinero i malorosamente tengo un molino. Apartengo mas al molino ke el molino me apartiene. Una vez ke te entras ayi sos finito. No puedes eskojer otra kosa i te topas en un sirkulo visioso i asi pasa tu vida. Para merkar el trigo tengo ke pagar. Para vender la arina tengo ke venderla en credito. Resibo una nota de aki i una nota de ayi. Tengo ke haser kon gente basha i kon mujeres. Te demandan porke es esto i esto? Porke el pan de Shabbat no era bueno? No es de mi kulpa. No habia bastante kalor en el horno o la tavla no estaba mojada. Kisas era purido. Ke es ke hasen eyos por finir? Kaminan sobre ti i te echan lodo. Después te disen ke la proxima vez te van a echar el pan en tu kabeza. Te gustaria doctor ke te lo hagan a ti? Pensan ke los commerzantes ke venden en massa son mijores? Nunka en tu vida. Kuando uno viene al molino i me demanda ke le de credito, el me Tradusido por Shimon Geron
Por favor doctor oie lo ke tengo ke desir. No kiero ke examines mi korazon o mi enfermedad. Yo mismo te puedo desirte lo ke no va. Kiero solamente ke me oigas porke munchos doctores no deshan a los hazinos ke hablen. Tienen un habito malo al punto de no desharlos mismo habrir la boka. La sola kosa ke son kapaches de haser es eskribir ordinansias. Despues miran al reloje, examinan el pulso, la temperatura i te toman el dinero. Me disen ke tu sos differente. Sos mansevo i no tienes la passion por el Ruble. Vengo a konsultarte por mi estomago i para tomar tu aviso. Mirame i veras a uno kon un estomago. La sciensia medical dise ke kada uno lo tiene. Kuando es el estomago, estomago? Kuando el estomago, no es estomago, la vida no tiene valor. Tu me diras ke el hombre debe kontinuar a vivir. No tengo menester de ti por esto. Mi punto de vista es ke tan ke vive el hombre, el no va kierer morirse. Si te digo la verdad "Yo no tengo espanto de morir" Tengo mas de 60 anios i soy uno para kien la vida i la muerte es igual. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
habla de manera muy dulse, kuando se trata de pagar se mete a kesharse. Los sakos estaban rotos, la arina era amarga i ke su kommanda no vino en tiempo. I la Moneda? Me dise ke le envie el kuento i sale medio pagado. Le envias el kuento i el te dişe "maniana". Le envias un otro kuento i te dise pasado maniana. No hay fin a esto. Lo tomas a la Korte pensando ke sera arreglada la kestion i la korte te da un lien a su kasa. Kuando te vas ayi topas la kasa serrada en yaves i los bienes ke se topan ayi estan en nombre de la mujer. Ke se puede haser? Yamarlo ladron? Te demandas doctor komo uno no tiene mal en el estomago? No es por nada ke mi mujer me dişe "Dame el Molino." Ma eya no es mi primera mujer. Es la terzera, komo el sol de Disiembre. No puedes echarla afuera, porke es tu mujer. Eya me dişe "Desha el commersio de la arina ke se kema. Asi voy a saber ke estas en vida i a mi lado." Yo de mi parte le digo "Si solamente puedia kemarse. Estoy assurado por muncho" Eya en kontra me dişe "No es por la moneda. Te veo korrer aki i ayi i para ti no hay Shabat i tampoko dias santos. No entran en kuento las kriaturas. Porke? Porke te rompes tanto la kabeza?" Por mi vida digame doctor ke puedo - 61 -
haser? Es mi natura i me panicko muncho. El mal de estomago kisas me viene de esto. Tomare kada kosa ke me proposas. No hay kosa ke es mala. Los sakos, la tavla todo. Pensas ke el molino es la sola kosa ke hago? Soy partenero en la industria de tavlas en una firma ke da a komer a los prisonieros. Se hase konsessiones i pierdo muncho dinero kada anio. Me diras ke soy tu amigo. A kualo me sirve? Para ke la gente se hagan selozos? Soy uno a kien le gusta ganar i no me importa si la sivdad entera esta en ruina, yo mismo dentro, si al fin termino ganando. De korazon no soy malo, ma tengo mis caprises. Tengo una kabeza kalliente i si me tokan al honor me torno a un hombre peligroso. Un tiempo tomi a la sinagoga a la korte por un AMEN ke no me gusto. Estaba pronto a dar todo para ke los topen kulpables. Esto es mi natura i los doctores me disen ke viene de los niervos en el estomago. La sciensia medical no se dise ke los niervos se topoan en el meoyo? El estomago i el diablo lo saben ke kaie mas leshos. Espera doctor oieme, voy a terminar en un minuto.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Kiero kontarte la historia entera para ke me digas porke tengo esta plegaria. Lo ke kiero desir, mi estomago. Porke lavoro tan duro siempre i no estoy en kasa? Mismo kuando estoy en kasa, no estoy en kasa. Parese a una broma/shaka i me embaraza de desirlo. No se kuantas kriaturas tengo i komo se yaman. Una kasa no es buena sin el maestro. Sin padre. Tienes ke mirar a mi kasa para ver en ke estado esta. Hay un tumulto dia i noche. Esto me da espanto. 11 kriaturas de 3 mujeres. El Dio ke los proteje. Kuando uno toma el te, el otro kome. Kuando hago mi orasion los otros estan durmiendo. Uno kiere la patata i el otro el peskado salado. Uno prefera tomar productos de leche i grita karne. Una vez ke te lavas i te sentas a la mesa para haser tus bendisiones, no hay kuchiyo en la mesa i los chikos se estan peleando. Todo esto te da ganas de huir de la kasa. Lo admeto ke no tengo tiempo para la famiya en todo modo. Nunka me topo en kasa. El Dio ke los bendize. Mi mujer es buena. No muy buena kiero desir es una persona blanda i no puede okuparse de las kriaturas. Hay ke saber komo tratarlas. Lo ke hase - 62 -
eya es maldezirlos, pincharlos i kitarles la karne. A kualo sirve esto? Una madre no es padre. El padre los harva. Es esto ke me hizo mi padre. Kisas tu padre te lo hizo tambien. Doctor ke dises? No pierdas tu pasiensia. Voy a terminar en un momento. Kiero saber ke vida estoy viviendo. Pensas ke se la valor ke tengo? Puedeser ke soy riko. Mismo muy, muy riko. Del otro lado, entre tu i yo, no tengo fortuna grande. No lo se. El día entero pasa en reparasiones. Kaie la ventana i se mete otra. Si puedes permitirte o no, debes dar una dota, sobre todo kuando el Dio te ayudo i te dio hijas para kasar. Ke harías tu doctor, si tenias 3 hijas? El Dio ke las bendize i ke tope maridos por eyas. Vas a ver si tu te puedes sentarte en kasa un dia. Korriendo de lugar en lugar, atrapaz frio en el treno, komes unos bokados en los hoteles i tienes indigestion El aire purido toka al estomago. No pensas tu? Tengo suerte de ser de natura fuerte i es muy raro ke me kaiga hazino. Si tengo el kuerpo de piel i de huesos es por razon de mi okupasion. Vengo de una famiya de gente alta i flaka. Tuve unos kuantos hermanos i todos eran komo soy yo. Ke eyos se repozen en paz. Tengo salud buena i nunka tuve ke 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
haser kon los doctores. Rogo ke kontinue asi. Ultimamente eyos me metieron medisinas a mi garganta kon yerbas. Kada kosa tiene su remedio. Un doctor dise, hase dieta i el otro me dise, kome. Te disen ke hagas lo ke hasen eyos. Me sorprende ke no me disheron de komer los Rubles. Eyos me ponen loko. Uno me dise ke kamine muncho i el otro me dise ke me repose. Puedes desirme kien es el mas grande azno? Todos estos doctores me metieron a la puerta kuando no hize lo ke me demandaron de haser. Yo ya les dishe ke no firmi un kontrato kon eyos. Les dishe ke no tenia menester de eyos. Yegando al fin de la konsulta kon este doctor, le meti un Ruble en la mesa. Se pensaria ke el lo echaria a mi kara? Los doctores aman los Rubles mas ke a la gente. No examinan a los hazinos komo se debe. No los deshan hablar una palabra. Se fue a ver a uno de sus kolegas i komo lo konosia el, no tuvo ke mensionar su nombre. Antes de habrir la boka le demando de kitar su ropa i de meterse en la sofa. Porke? Porke el kijo examinarlo. Porke el no puedia desirle nada? A kualo le servia ke lo harve kon sus dedos i ke lo pinche? Porke el doctor - 63 -
estaba de prisa i no tenia el tiempo. Le disho ke esperaban otros afuera. Tornando a este doctor le disho "Vosotros doctores teneish vuestras maneras i la gente se meten en la kola. No vine aki kon la idea de no pagarte. No soy uno ke demanda ke lo hagan por nada. Mismo si no kijites oirme, te voy a pagar." "Ke es esto? Tu no lo kieres? No te voy forzarte. Kisas ganas la vida de otra manera. Ke el Dio este kon ti i ke tu bolsa se inche i inche. Adios. Perdoname si tomi tu tiempo. Los doctores son hechos por esto"  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Gad Nassi
- 64 -
La aparision kon su disparision subita de Melkitzedek, en el Livro de Bereshit, fue el sujeto de komentarios sin ke estos abutisen a una konviksion desiziva. Asigun la Biblia, despues ke Avram avia derotado los kuatro reyes ke avian kapturado su sovrino, Lot, Melkitzedek, Rey de Salem – Yerushalayim – avia aparesido en trayendo pan i vino a Avram i a sus servidores kansados. Lo avia bendizido, al nombre de El Elyon – El Supremo – en alavando al Dio por aver akordado la viktoria a Avram. La Biblia adjusta ke Avram "le avia dado el diezmo de su posession". Esta epizoda fue konsiderada komo la prova ke Melkitzedek fue un kreyente en el Dio verdadero, de mizmo ke fue su saserdote de un rango mas elevado ke Avram; ansi ke, komo la manifestasion de la egzistensia de un otro puevlo, aparte del puevlo de Avram, ke se kreyiya en el Dio uniko i verdadero i ke Lo servia. El nombre Melkitzedek, es formado de dos biervos. Melki, ke kere dizir "Mi Rey"; i Tzedek, ke kere dizir "Djusto". En el Salmo de David, 110:4 paresen estos versos: "Dio djuro / i no se repentira / Soz el pretro Israel
El Enigmo de
Melkitzedek
Melkitzedek bendiziendo a Avram 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 65 -
la doktrina dualista de la Sekta de Kumran, reprezenta el Andjelo de la Luz, ke trayera la salvasion. Esta perspektiva oriento a siertos komentadores a konsiderar a Melkitzedek, en el konteksto del Kristianismo, komo el prototipo del Mashiah, i el devansor del Kristo. Melkitzedek no tuvo predesesor, i no suksesor en su saserdosio, ni nasionalidad i ni desendendensia, revelados en las Eskriturias. Portanto, es konsiderado komo una figura ke instruyo la Tora a Avram, i ke el Dio otorgo a Avram la desendensia de Melkitzedek, en bendiziendolo para ke tenga prosperidad. por siempre / en la manera de Melkitzedek". Melkitzedek mensionado aki i Melkitzedek en el Livro Bereshit, son probablamente las mismas personas. Melkitzedek fue i konsiderado ser uno de los kuatro prekursores del Mashiah, notados en el Livro de Zeharya. Asigun el Midrash, Melkitzedek es asosiado a Shem, el ijo de Noah. Shem, seando konsiderado entanto ke un pretro ke parese antisipar a Moshe i Aron. Atributos mesianikos de Melkitzedek son de mizmo elaborados en varios versiones del Livro de Enoh. Asigun estas fuentes, Melkitzedek es el ijo de Nir, ermano de Noah. Es trayido al sielo i deviene el kapo de una linyeza de saserdotes ke giyan a los dias mesianikos. Melkitzedek es tambien mensionado en un manuskripto deskuvrido en Kumran. En esta fuente, Melkitzedek parese pronunsiar en el sielo, una sentensia sovre Belial – el Diavlo – i su djente. En segito i imediatamente, akontese el "Dia del Masakro", profetizado por Yeshayau. Asigun se puede entender de esto, Melkitzedek parese ser el djuezgo i el egzekutor i, konsiderando  (041) Eylül - Ekim 2015
Coya Delevi
DIYALoG
- 66 -
Munchos konosemos byen estas eksperyensas i ken save kuantas vezes tenemos dicho: “si saviya!.” Ay naturalmento kavzos, ke se pueden adovar, reparar i topar remedyos de tornar del yerro, lo ke da una syerta konsolasyon. “Makari (*) ke no ayga muncho danyo”, estos son tambyen byervos de afalago... Bueno, kualo es egzaktamente el arrepentimyento? Es un sentimyento bastante komplikado. Utilizamos este byervo para ekspresar el regreto por un akontesimyento, una avla, una echa yerrada. Es tambyen la ekspresyon por una koza ke mankimos de azer o dezir. Egzaktamente komo disho Moliere: “Semos responsavles no solo de lo ke azemos, ma tambyen de lo ke NO azemos...” Es komo dezir: “Las kozas ivan a ser diferentes, si se aziyan o se diziyan de otra manera!..” Asigun la importansa del kavzo, el arrepentimyento es komo una “tempesta”, una furtuna, komo uzavan a dizir muestros aedados. Poko o muncho espanto, nyervozidad, un sentimyento de verguensa o konfuzyon ets... En desparte de estos sentimyentos negativos, la persona syente i syertos dezrepozos fizikos komo sudar, bulto en el garon, afilu komo un pilişko en el İstanbul
Arrepentimyento
“Keshki”... un byervo tan chiko, ordinaryo i inosente, ke empleamos muy frekuente. Lo puedemos tresladar komo: “si saviya!...”. Portanto, kero apuntar ke no esto muy sigura si es djusto de kalifikar este byervo komo inosente, porke ya savemos ke syempre debasho de este byerviziko ay un regreto chiko o profondo. No se puede enyegar ke es la ekspresyon neta i pura de un arrepentimyento. En la kontinuasyon de una fraza ampesando kon “si saviya”, keridos lektores, de una manera o otra, estad siguros o asperad oyir un regreto, un arrepentimyento, de proporsyon diferente asigun los kavzos i las personas... Yo, en jeneral, no topo muy kreivles las personas ke dizen: “Yo esto detras de lo ke ago i digo. No ize, no ago nada de kualo me vo arrepentir!...” Es un sentimyento umano i no ay de kualo averguensarse en dizyendo ”keshki”. En la vida todos tuvimos de estos momentos de regretos, lo ke es muy normal. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 67 -
dechizyon si es posivle. Es muy probavle ke kon meoyo repozado, topamos una solusyon favoravle. Personalmente lo provi munchas vezes, i pozitivamente. Tengo la konviksyon ke, de una manera se topa remedyos, i esta kreensa optimista fue para mi un apoyo i fuersa moral en la vida. Keridos amigos, vos sueto diyas kon minimum de arrepentimyentos i de “keshki”s... (*) Antes de meter el punto final, una chika eksplikasyon: Makari es una dicha ke se puede tresladar al turko komo: “Allah vere de!...” SHANA TOVA ‐ HAG SAMEAH.   estomago ets... Ay vezes ke este estado puede provokar depresyon i stres. Munchos psikologos afirman ke el arrepentimyento es inutil i dizen: Ya akontesyo lo ke akontesyo. Porke tanta dezolasyon i sufriensa?.. Asigun mi el uniko rezultado pozitivo es las lisyones ke se toman, siguro si se toman! Es ke se puede prevenir konsekuensas negativas kon un sistema de “otokontrol”? En una mezura penso ke si. Los sentimyentos son “subjektivos” i trokan asigun la umor ke estamos akel momento: inyervozo, ensanyado, depresivo, triste ets... Alora, en un reflekso espontaneo, mos komportamos sin djuzgar, sin pensar a las konsekuensas. Malorozamente enkontramos muy frekuente este djenero de kavzos. En vezes djusto a la kontra, no savemos komo azer, mos pyedremos aryento de dubyos, ezitasyones i kedamos indechizos. Naturalmente seriya bueno de saver lo ke keremos, byen pensar por no tener regretos. De mizmo devemos i tomar la responsabilidad de muestros aktos. Admeto ke esto no es muy simple. No avyendo urdjensya, se puede “pezar” los rezultados probavles i remeter la  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 68 -
mujer djudiya, yamada Yvette Jacquet, ke konta sus rekodros de deportada en Auschwitz en 1943 ; entre otros rekodros , mos konta esto : « una vez, me vo a ver a una amiga en su blok, i aya oygo, vinyendo de las kamas de arriva, bozes de mujeres hazaneando. Kualo estaj azyendo, les demando ? Oy es kipur, me responden. Azemos orasyones, i azemos tanit. Kualo ? Tanit ? Aki ? Kadal diya azemos tanit, i oy azej demaziya tanit para este Dyo ke mos metyo aki ? La birra me tomo, konta esta mujer. Eyas eran serka de diez, si kijeran, me uvyeran aharvado, ama no me tomaron en tino. » Vos dire ke embiyi pishin este rekodro a mi amigo Emmanuel Feinerman, ke esta preparando una tezis sovre la rezistansya espirituala de los djudyos durante la sigunda gerra mundyala. Penso ke lo va interesar… Deke este diya de kipur es tanto observado en el mundo entero por los djudyos, mas ke todos los otros diyas ? Podriya ser Pesah, podriya ser Shavuot, ama no. Puede ser ya vos akodraj ke Elie Wiesel mos konto en su livro Les Juifs du silence, los djudyos del silensyo, komo, en la Rusiya komunista, la mansevez djudiya de Moscou se Edmond i sus Emisyones
Edmond Cohen / Paris
Kipur
Oy es tyempo de avlarvos de Yom Kipur, ke va empesar el martes 22 de Septembre a las 7 de la tadre i va surear asta las ocho de la tadre del diya despues el djueves 23 de Septembre. Kualo dizirvos sovre esta fyesta ke no savej dainda? Kuando un djudyo no aze mas nada, lo ke le keda en ultimo es de azer tanit este diya, en vezes solo por rekodro i onor de su padre o de su madre ke aziya ansina. Ay otros djudyos, puede ser la mayoriya, no se, de toda manera muy munchos ande los muestros, ke se van al kal una sola vez al anyo, es este diya de kipur, i lo mas solo a la tadre, por la ora de la neila. Estos son los djudyos ke Robert Sommer yamava en latino el judaeus kipurensis, el djudyo de kipur. Ay solo unos kuantos diyas atras, vide sovre internet, en el sityo civismemoria, ande kada uno konta sus rekodros personales, el rekodro de una 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 69 -
afrierej vuestras almas. A los nueve del mez en la tadre, desde tarde asta tarde, olgaraj vuestro shabat». Komo es un poko yuch de entender este espanyol ke tyene byervos un poko deskonosidos, vos vo meldar la traduksyon en franses por el rabinato franses, echa eya tambyen al empesijo del siglo pasado : « L’Eternel parla à Moïse en ces termes : Mais au dixième jour de ce septième mois, qui est le jour des expiations, il y aura pour vous convocation sainte : vous mortifierez vos personnes, vous offrirez un sacrifice à l’Eternel, et vous ne ferez aucun travail en ce même jour ; car c’est un jour d’expiation, destiné à vous réhabiliter devant l’Eternel votre Dieu. Aussi, toute personne qui ne se mortifiera pas en ce même jour, sera supprimée de son peuple. Ne faites donc aucune sorte de travail : loi perpétuelle pour vos générations, dans toutes vos demeures. Ce jour est pour vous un chômage absolu, où vous mortifierez vos personnes ; dès le neuf du mois au soir, depuis un soir jusqu’à l’autre, vous observerez votre chômage. » arrekojiya, este diya de kipur i no un otro, delantre del kal de esta sivdad, kaye Arkhipova, sin entrar en el kal , el kal era para los vyejos i los sufus, eyos se kedavan solo en la kaye djusto delantre el kal, solo para akodrarse i amostrarse ke son djudyos. Kualo dize el tanah sovre kipur ? Por esto kale meldar lo ke esta eskrito en Vayikra, kapitulo 23, pesukim 26 a 32. Vos vo meldar la traduksyon en djudeo‐espanyol de una biblia protestanta de Estambol eskrita en el empesijo del siglo pasado : « I avlo Adonaï a Moshe, dizyendo : tambyen a los diez de este mez seteno, es el diya de las ekspiyasyones (kipurim). Tendresh yamadura santa, i afrierej vuestras almas, i ayegaresh ofrenda kemada a Adonaï. I no agaj ninguna ovra en este mismo diya. Porke es diya de ekspiasyones, para azer ekspiasyon (kaparah) por vozotros delante de Adonaï vuestro Dyo. Porke toda persona ke no se afriere en este mismo diya, sera tajada de sus puevlos. I toda persona ke azera alguna ovra en este mismo diya, yo deperdere akeya persona de entre su puevlo. No agaj ninguna ovra. Fuero de syempre sera por vuestras jenerasyones en toda vuestra morada. Shabath de olgansa sera a vozotros, i  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 70 -
Estos adjuntamyentos son el lavoro de muestros hahamim, sovre todo despues de la destruisyon del bet Amikdash, el Templo de Yerushalaïm, kuando no se pudo azer mas sakrifisyos, a la kontra de lo ke estava ordenado por el tanah. I a mi kualos son mis rekodros personales de esta fyesta de Kipur ? Kuando yo era kriatura, del tyempo de la gerra, no me akodro si me hui al kal en diya de kipur. Ya me akodro ke mi madre un diya me yevo al kal de la Victoire (mi madre es lehliya) kon una prima suya. Me enfasyi muncho. Puede ser eramos en diya de kipur ? No se . La sola koza ke me disho mi madre, era ke estavamos en la kaza del Dyo. Ama yo, ke teniya unos sinko anyos, no saviya muy byen kyen era este Dyo ke teniya esta grande kaza. Kuando vino la Liberasyon en agosto 1944, ya konti aki ke eramos eskondidos en un kyöy en el sur de Fransya, i ke kuando vino, el 27 de septyembre 1944, kaji un mes despues de muestra Liberasyon, el diya de kipur, mi padre se metyo a bushkar ande se puediya topar un kal kon haham sovrebivyente i hazanim para azer kipur. I ya konti aki tambyen ke la mujer ande yo estava eskondido disho a mi Avro aki una paranteza : Komo lo oitej, el Dyo dize ke azer kipur es ley para syempre. Dainda no entendi deke la iglesya katolika, ke pretyende ser el verus Israel, el halis Israel, no solo no aze el kipur, ama kemo bivos komo eretikos los kristyanos ke topava azyendo kipur en este diya. Por tanto, el Kristo el mismo nunka disho ke lo ke el Dyo aviya dicho ser ley para syempre no era mas ley para syempre, i ke el Dyo se aviya yerrado i aviya trokado su idea. Al kontraryo, disho ke no kaliya trokar ni un iota de la ley. Si ay kristyanos ke me oyen, yo seriya interesado de konoser la repuesta a esta interogasyon. Esto dicho, i komo lo oitej, el tanah solo dize: « initem et nafshotehem, afrierej vuestras almas, vous mortifierez vos âmes ». Ama no mos dize komo azerlo. Son los hahamim ke, a partir de estos byervos, travaron ke kale azer tanit, o ke kale vestirse de blanco, o ke kale yevar kalsados sin kuero, etc. Tampoko no esta eskrito en el tanah ke en el diya de Kipur el Dyo syerra el livro de la vida, avyerto diez dias antes por Rosheshana. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 71 -
syego ! Los ojos avyertos, es la noche…Ke espanto ! Me ize syego ! serro yene los ojos, i a poko a poko, los avro…muerto de espanto, ama esta vez , udjullah, ya veo de muevo. Uf ! Ke emosyon ! Me abolti a kaza, i afillu el tanit, mi madre me dyo a komer un pedaso de pan, i todo se enderecho de suyo… Kuando fui un poko mas aedado i estudyante, dainda no konosiya byen el servisyo, i si eramos en musaf, o en minha, i kualo se estava dizyendo en la teva. I mas poko se save, mas presto se enfasya. Kon mis amigos estudyantes djudyos, empesava a irme de un kal al otro, en primero los tres de mi male : Saint‐Lazare, Buffault, Victoire. En kada kal topavamos amigos i konosidos. Despues me akodro ke me hui, syempre a pye, asta el kal del seminaryo de la rue Vauquelin. Amas mas yo veiya kales, menos entendiya lo ke se estava pasando aya. A poko a poko me ambezi las orasyones, , me enfortesi, i me kedi al kal diya entero. A la tadre, al kavo de la neila, el haham , los hazanim, i la djente, kon el talet sovre la kavesa, kantan 14 vezes en sira Adonay uaelohim, justo antes de tanyer shofar. La ambre, el kanseryo, la repetisyon, la fervor, esto padre; « Deke tanto bushkar ? Andavos a la Iglesya, el Dyo se topa en todo lugar ». I mi padre se kedo kon la boka avyerta.Komo dizir a esta santa mujer, bendicha su memorya, ke un Cohen no entra en una iglesya, i sovre todo diya de kipur ? Mi padre se uvyera kortado la aluenga para no ofender a esta mujer. No topo nada de dizir, ama bushko i topo el kal de Montpellier, i se hue solo, sin mi ke kedi a kaza kon mi madre, i pudo azer kipur en Montpellier. Despues, kuando mos aboltimos a kaza en Paris, pudimos irmos kada kipur al kal Berith Shalom, 18 rue Saint‐Lazare en Paris. Mi padre se iva de la demanyana, ama yo mi madre me yevava solo al kavo para la neila, para oir el shofar. Ama despues de kumplir minyan, empesi a azer haliz tanit, i a kedarme muncho mas tyempo en el kal. Un diya de kipur, no me akodro ke edad yo teniya, deviya ser 14 o 15 anyos, de kedarme en pye ora entera durante las orasyones de la amida, me empesi a shashear, a ver la menora menearse i baylar, tanto i tanto ke me senti flako, serka de kaer a basho, i me asenti, serrando los ojos. Despues avro los ojos…i, atyo santo, no veo mas nada, esto  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 72 -
Este mismo diya, un poko mas despues, kuando ya se estava eskapando la seremoniya de Neila, vinyeron tulumbadjis en medyo del kal, dizyendo ke aviya golor de gaz, ke aviya sekana, i ke toda la djente se deviya fuir pishin. Ama dainda el shofar no aviya sido tokeado, i dinguno se meneo. El kapo de los tulumbadjis se inyervo, i el haham se metyo a tokear el shofar. No se si no lo izo por una vez unos kuantos minutos antes de la ora de la ley... Este kipur 1973 fue el ultimo para los muestros en el kal Berith Shalom, ke despues fue dado a los de Algeriya. I mozotros, los Turkos i Selaniklis, mos fuimos a Buffault, ande izimos el yom kipur del anyo despues, 1974. Kuando digo izimos, es manera de avlar, porke en vedra para mi no fue un diya de orasyon. Pokos diyas antes, un kal de Sarcelles aviya sido derrokado por terroristos o antisemitos, i la komunita aviya dechidado de meter una proteksyon en mas de la polisiya. I yo kon mi mujer eramos unos de los mansevos – kuando digo mansevo, yo ya teniya 37 anyos – ke guadravamos el kal Buffault basho los ordenes de un kapo, ke era asker en la armada beljikana. todo aze sentir un grande momento mistiko, komo lo ke bushkan, ande los muzulmanos, los sufis, o los dervishes tornadores. Kada anyo veo a mis vizinos de kal engrandeser kuando son chikos, envejeser kuando son mas grandes, venir kon la mujer rizin kazada i despues kon kriaturas kada anyo un poko mas grandes… Me akodro de syertos kipurim mas de otros. Por egzemplo, el kipur de 1973, kuando empeso en Israel lo ke se yamo despues la gerra de kipur, komo se puede olvidar ? Yo estava al kal desde el empesijo de la demanyana, i los vinyentes diziyan ke s’estava pasando kozas graves en Israel : un attako de los ejipsyanos i de los siryanos. Aviya muertos. A las sinko de la tadre, komo a kada yom kipur, vino el embashador de Israel, Asher Ben Natan, komo si todo era komo syempre, i ke no kaliya tener espanto. Ama el desmazalado no saviya ke en el mismo tyempo su ijo regalado, asker en el Monte Hermon en Sirya, era matado en el kombate. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 73 -
DIYALoG
remplasaron a sus padres, i kale dizir ke los muestros son menos i menos en este kal yeno de patladear, ama no de los muestros. Un diya de Rosheshana, me apersivi ke yo era el solo haliz sefardi de todo el kal. Mi padre se muryo ay diziocho anyos, en 1990. El era ke suviya a la teva, komo Cohen, al empesijo de la meldadura de la ley la manyana de kipur. De ke se muryo, agora so yo ke esto yamado en rekodro de mi padre, es un onor para mi. Agora me ize amigo kon todos los muestros ke kedaron. Los konosko todos i syertos fueron mis mushteris kuando yo lavorava komo avokato. Mos bezamos i mos chupamos del plazer de vermos de muevo un anyo mas… Ay los ke oran diya entero, syertos mismos, i no los mas mansevos i fuertes, en pye todo el diya. Ay otros, al kontraryo, ke vyenen solo para ver amigos i echar lashon. Los ke azen el kuento de kuanto dyo fulano kuando suvyo a la teva. Ay los ke durmen kuando el haham empesa su diskorso…Ay los ke se aravyan porke no se les dyo tal onor. Diyas antes, un zabit venido de Israel mos aviya ambezado komo azer en kavzo de un atako terroristo : bomba o granada. Si alguno echava una granada, no aviya muncho de azer, sino gritar para ke todos se echen a basho, los pyezes verso la granada. En kavzo de bomba, kaliya antes pensar a un burrako ande meterla antes ke patladee. Topimos un burrako delantre del kal. La noche de Kipur estavamos munchos para mirar kada uno ke entrava, uno por uno, i al kavo de las orasyones, kuando todos se fueron, mirar de basho de kada siya si no kedava una bomba. El diya de kipur, todos estavamos a muestro sityo, i mos kedimos diya entero, a mirar a kada uno ke entrava. Esto fue mi kipur de 1974. Nunka de todo el diya entri en el kal mismo ; me kedi delantre. 34 anyos despues, yene ay djente djudiya delantre del kal para su proteksyon en mas de la polisiya. I no se save kuantos anyos vamos dainda asperar antes ke un diya la djente se pueda ir al kal komo si era una iglesya. Ansina es. Por lo ke es de mi, en estos 34 anyos, vide la jenerasyon de mi padre dezapareser el uno despues del otro asta ke no kede ni uno. Todos los ijos no  (041) Eylül - Ekim 2015
- 74 -
DIYALoG
Ay tambyen syertas mujeres, arriva, ke diya entero golen agua de kolonya porke ya se van a esmayar del tanit. Ay las kriaturikas, ke korren de un lado al otro. Kale un poko de todos, sino no seriya mi puevlo djudyo… Esto es lo ke vos puedo kontar de mi kipur a mi, i kon esto me vo kedar de esta emisyon, dezeandovos de muevo anyada buena i dulse, i vos desho asta, no el djueves ke vyene, ke sera kipur, ama, si kyere el Dyo, el djueves mas despues ke sera el 16 de oktobre. I agora mos keda de oir la muzika d’al kavo. Robert Cohen
La Monja Espaniola
(1966) Era tiempo de miedo i de sar en muestra famiya. Mi padre estava hazino, de una hazinura negra ke no se deziya el nombre. Mi madre no se fiyava mas a los dotores de Nissa, ke aviyan derokado la pacha de mi ermano. Deskojo de ir kudiar su marido kerido en Marsiya, leshos de 200 Kilometros. Es en una klinika marseyeza ke mi padre fue operado por un grande, famozo, karo i estimado « gran profesor ». Por no deshar su marido en manos ajenas, mi madre kijo ke seya en una kamareta partikolare, kon una segunda kama por la famiya; tomo tambien una kamareta al otel i se vino kon sus ijos (mi ermano i io) por un sojorno ke no teniya nada de turistiko. De diya i de noche, aviya siempre alguno de la famiya al lado de mi padre.   
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 75 -
Me ize amigo kon las ermozikas enfermieras, tanto sexys en bluzas blankas kortas. Es mizmo una de eyas ke se adjideyo, i me disho, en konfidensa, ke mi padre no iva sobrabevir, ke los dotores lo saviyan, ma aziyan turar la eshpitalizasion, siendo ke una famiya ke puediya pagar cash, le aziyan turar los kudios. «Toma tu padre, i atornesh a kaza, ke muera en si kama». gridar. Me despierti, las monjas aviyan avierto la puerta, asendido la luz. Que pasa? Ke kiere el senior? I mi padre salio de su medio meoyo una palavra «PISHAR!». Una monja korio a tomar el urinal (redoma a pishar). Io me meraveyi ke mi padre aya topado esta palavra espaniola, el ke aziya siempre « el franses » i ke nunka avlava muestra lengua, atrazada i de basha klasa por el. El gran profesor avia kitado una buena parte del meoyo de mi padre. Kon lo poko ke le kedava, mi padre era un otro ombre; no mos rekonessiya siempre. «Kien es, esta bruta mujer?» deziya de mi madre. La monja kijo saver onde mi padre aviya ambezado esta palavra espaniola. Se la ize korta, le konti ke mi famiya veniya de Espania. «Denpues de la Gerra Sivil?» «Non, desde 1492.» Le dishe ke en mi famiya, se avlava espaniol, de padre al ijo, desde kinientos anios. Ke esta frankista no mos tome por «Rojos». I vino la noche onde estava io de guardia en la kamareta 221. Fue por mi una grande sorpreza de ver que las ninias en bluzas blankas no kedavan de noche. Al lugar, eran monjas, vestidas de preto. Se deziya ke estas monjas estavan mas baratas por la klinika. Esto no me gusto me akavidava de estos vestidos pretos, komo una erensia de los tiempos de intolerezensia. A mi sorpreza, estas monjas, vestidas en enkizidrisas, se izieron dolses i kariniozas por este espaniol partikolar. Fue el sinior Cohen el hazino lo mas kudiado de todos. Kuando vino la maniana, ke el sielo se blankeyo, las monjas ses aparejaron a irse. Una me vino saludar, kon diskresion, me mando una ojada, i me disho a basha boz, ke su famiya tambien aviya estado judia. Idemas, las senti avlar, eran espaniolas. Esto solo mankava. Mos avlimos poko, i me aparedji por la noche. En medio de la noche, mi padre se metio a  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Prof.Dr. Moshe
de Liba
No Estuvites
Ayi
Si no vites una vez los ojos sorprendidos, asombrados, entezados Si no oyites una vez el grito, el lamento, el mauyo, el djemido Si no golites una vez, la golor de la sangre vertida los golores de gaz i de karnes kemadas Si no konsentites una vez el golpe,el palo,el kurbach, la kayida del puerpo tirado Si no gostates una vez el temor, el espanto, el pavor espanto de la muerte, ke ainda esta en ti Si no: Vites Oyites Golites Konsentites Gostates Es ke: No estuvites ayi!.. 
- 76 -
(041) Eylül - Ekim 2015
- 77 -
DIYALoG
La Payla
D‐r Sofi Danon Al tiempo (kual tiempo? – antes 60‐70 anyos – komo pasaron?!) la vida era enteramente diferente. Toda kaji komida para el invierno se aprontava en kaza. No se merkava pronto nada komo oy dia. Avia fruta, zarzavates (verduras) baratos i en grande abundansia. Esto era konviniente para todos proves i rikos. No importa el kansero de las nekocheras, ke no les deshavan ni fuersas ni soluk, ma ya les abastavan endjunto kon munchas ayudantes – (vizinas, amigas, serkanas), el plazer i la alegria de asigurar todo menester a su famiya, preparado kon grande merak. Moravamos la majorita en un kuartier, en kazikas una al lado de otra, kon kurtijos i puertizikas de tavlas entre eyos (komshuluk) para komunikar sin salir a las kalejas. Si no eramos parientes, eramos serkanos o amigos. No avia sekretos, todo se savia, komo entre miembros de una famiya, ademas kuando se ampesava a aprontar las marmeladas, los trushis, PARA KE
NO SE
OLVİDE
Kompozision I redaksion: Viktoria Atanasova
Benatov
Ordenador: Leon
Kachas: Albert Benatov
Fotos: Dime Krastev, Moni Franses, Sami
Kohen
 (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 78 -
yero) de prumas pretas, molidas sin los kueshkos para la marmelada i la mizma kuantitad de tomatos molidos para aprontar tan nesesario “sumo de frenkes”. I mas interesante i ekstraordinario i atraktivo ke kedo gravado en mi memoria era la preparasion de la payla antes de emplearla. Kada anyo antes de todo, asperavamos el kalaydji para ke la apronta. El era un zingano, kon manos i kara pretas komo karvon – no konosian el shavon, ma penso ke i la agua tambien. En el kurtijo ande azia este “murafet”, esta maravia, chiko, grande, vizino i leshano venian komo se viene a un teatro para ver komo el kalaydji se arodeava komo siviron (ivr.) (trompo) akompanyado de la ekzaltasion de los « ekspektadores». Al kavo kon muncho argoyo i triumfo, delantre de muestros ojos yenos de respekto prezentava la payla briyante komo espejo. Antes de aparejar lo « krudo » ‐ lavar frutas debasho de agua korriente, yelada, mundar, moler, la payla asperava aparada komo „reyna” en medio del kurtijo, para untarla kon lodo por afuera para ke no se keme. Kuando estava pronto lo „krudo”, se adjustava la asukar, vertiamos todo en la payla los dulses, la tomada (sumo de frenkes) etc.. El ayudo ke se resivia de los vizinos ‐ chikos i grandes no era solo “dar una mano”, ma todo menesterozo para esta tan pezgada i komplikada aksion – grandes kaserolas, oyas para lavar los produktos, molino i la payla ‐ la mas nesesaria, la mas spesiala para este lavoro. La payla era una unika i aprovechava todos bivientes en la kaleja entera. Por esto avia una obligasion – ya se savia la sira, ken kuando va emplear la payla. Me parese ke nunka asta el kavo de mi vida no me vo olvidar de esta payla ke arebivi i oy todos los santimientos atados kon mi chikez. No me akodro ken era el verdadero patron i poseedor de la payla i no se ande en ke lugar la guadravan en el invierno, kuando “repozava”. Todos la kulaneavan, todos eran komo dizia mi madre “haverikos‐ (ivr).” Lo ke me akodro muy bien, es ke en el kurtijo muestro, grande i largo, se aprontava la payla antes de empleyarla. La dita payla era una grande, muy grande tava (plato) (ansi me paresia) de kovre, ancha, ma muy onda. Eya arisevia mas de 10‐15 kilos (si no me 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 79 -
DIYALoG
enriva de la lumbre, no importa los dedos i las manos enmeladas, los vestidos embatakados, kaji sin kolor, los vantales mojados i machukados i lo mas – los kaveyos tan apegados ke i peine no puede entrar. Ma la salvasion de esta “pezgada” situasion – era la pastera kon agua kayente en la kaldera profitando la lumbre dainda biva. I los vestidos i las kriaturas lavadas i limpias kontentes i alegres, ma kon una grande dulsor se sentian parte de la vida de la kaleja. Entravan a sus kazikas para nunka no olvidarse de su chikez oroza. I oy despues de tantos anyos kuando veo chupar dedos enmelados, me akodro de la payla chupada ke no se ande podemos verla demuevo. Un dia demandando aki –aya, mi tia Mazal kon grande regreto i dolor me respondio “Ken save ande esta entafuyada”. Ma yo de mi parte kon grande nostaljia kreo ke la payla se enkontra en algun muzeo, aparada komo “reyna” komo en los rekordos de muestra chikez.   abashada de su “trono” i posada enriva de la lumbre ke de antes era asendida kon lenya spesiala (maderos sekos ke se aprontavan del invierno) ke dava una lumbre kon grandes brazas. De aki adelantre ampesava el proseso mas importante – buir i apurar la marmelada. Esto azia solo la balabaya kon una paleta de tavla, kon grande atansion: todo el tiempo meneava la paleta para ke no se apega fin kuando se via el fondo briyante de la payla. Las kriaturas ayudantes asperavan kon pasensia, largo tiempo alderedor de la payla su meresido premio de chupar la payla despues ke se yelo la marmelada para repartir en los burkanes (tarros). I komo de pintura inolvidable‐solo kavesikas abokadas enriva de la payla, ken kon kuchara o kucharika, ken kon dedos i manos, travar i arekojer esto ke la patrona (skarsa) se adjidio de deshar. Mas dulse i plaziente chupones no teniamos gostado – ma las kriaturas kedavan deskontentes, porke la payla devian presto lavarla (una aguita) para la vizina ke ya estava asperando su sira de ampesar a buir lo “krudo” ke ya estava pronto. Los ayudantes akompanyavan la payla i la metian  (041) Eylül - Ekim 2015
- 80 -
DIYALoG
REKUERDOS
DE
FAMİYA
HAYİM ALMOG (ALBAGLI)
2010

El Prof. Haim Almog (Albagli) nasio en Izmir en el anio 1924. El es profesor de medicina interna, kardiologo, especialista de medicina de vuelo i miembro aktivo de munchas sosietades de medicina importantes del mundo. Se graduo de la Universita de Istanbul en 1949, izo su aliya a Israel en 1950. Despues su spesializasion en medicina interna, el servio en la fuersa aérea de Israel desde 1961 komo komandante medikal, i bolto en 1966 a su posto de chef de klinika al hospital Asaf Harofe. En 1976 tuvo su spesializasion en kardiolojia i fue shefe de departamento de kardiolojia i de tratamiento intensivo de este hospital. Entre los anios 1981‐2001 Dr. Almog fue Chefe de Klinika i director de servicios de medicina de infermedades internas del hospital Ichilov de Tel Aviv . Desde 1983 tuvo el posto de vice dekano de la Fakulta de Medisina de Tel Aviv i retirado desde el anio 1992. Tiene titolos de profesor de universidad de Tel Aviv (1978) i de Kalifornia (1982). Su esposa es Ester (Algazi) Almog, Farmaseutika. Su ijo es Mediko Oftalmologo i su ija funkionaria de banka en Israel. Su inyeto es Mediko‐Neurologo. Prof. Almog fue aktivo munchos anios en sosiedades filozofikas i voluntarias okupando postos importantes. Bive en Tel Aviv kon su famiya. (041) Eylül - Ekim 2015
- 81 -
DIYALoG
Proverbos
De Boka de los Keridos
Mama i Papa
Hermanos i Keridos Leyentes, Esta ovra es dedikada a nuestros keridos Papa i Mama. Eyos supyeron darmos una edkukasyon ferma. Espero ke asta un sierto limito, sus methodes mos enfluansaron a la forma ke mozotros engrandesimos muestros ijos. . Papa i Mama Keridos, Fuetej siempre paryentes model. Yo se orgoliozo de ser vuestro ijo. Mos ambezatej lo ke es honor, union de famiya i siyonizmo. Ke vuestras almaş repozen en pas. Keridos Hermanos i Hermanas, Pensi antes de kedar tadre, arekojer siertas memorias de la tchikez porke me imajino ke para mozotros tienen emportansa. Para otros, no se!. Malgrado ke yo no so filolog, puede ser ke algun buen dia, uno de los inyetos puede enteresarse en la estoria de la famiya, o en los uzos, kostumbres, i sovre todo el Ladino, la lingua madre de los Judios de İzmir/Turkiya. Si no uvo ken le enteresara no piedro nada. Ma en kavzo ke si, me imajino ke seria esto para el, un dokumento emportante. HAYIM ALBAGLI/ALMOG 2010 RIBIKU HANUUUUM , TRIPAS DE LIKUUUUM!.. Ⓐ 1. A djoha le disheron amokate, se kito la nariz 2. A grano a grano, la geyna intchi el papo 3. Al ken koze i amasa, todo le pasa 4. Al tira, mi taha piminton 5. Aharva kulo ke no pedo 6. Al fierrero kutchio de maredo 7. Aguas pasadas, no arodean mulinos 8. Ay vayga el ojo malo 9. Agua Dio, ke la tiera la demanda  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
10. Al sarnozo, un grano mas 11. Atchakes de Moshon, la kepro Kashon 12. Azno batal, provetcho para el hospital 13. Asprikos i guekezikos, no se estan kedikos 14. Azno no muere de tikia 15. Asta ke a Hen se le adova, a Menahen se le dezdova 16. Azete del Mordehay 17. A la vejez, virguela 18. Aspera azano, a la yerva mueva 19. A la kotch ennalto 20. A la luz lo solto 21. Avlando kon respekto 22. Al el lazrador, el Dio le da ke lazre 23. Avlar por el bam! 24. Al ayre i al sol 25. Aksornoz kepilidromoz, la kavesa en doz 26. Azer un burako enla agua 27. Alma del Dio 28. A fron i a miron (le dio) 29. Alzeyte al kal (etchar) 30. Anyos i panyos se lo gozo 31. Aver de igera - 82 -
32. Ande estamos, bindigamos 33. Azno kon kola 34. Al ke la miel menea, algo se le apega 35. Al riko le pari el gayo, al prove se le muere el azno 36. A la arevez de los buenos dias 37. Aksi Papaz 38. Ande lo veygo yo, debasho el marango 39. Alegria komplida 40. Ajin Kule 41. A pokos I a minudos 42. A los buenos, apreva el Dio 43. A paso de tartuga 44. Ashufre tiene en el bonsoir 45. A si bivan tus pulgas 46. A gozar I a gozar 47. A si bivan mis pulgas 48. Ay males I ay malizikos 49. Ayi le kortaron el ombligo 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 83 -
DIYALoG
70. Blanka I kontenta 71. Beraha y salu ke ase le aga Ⓑ
50. Beza mano ke merese ser kortada 51. Boda sin ketata no ay 52. Beza mezuzot, arova pitas 53. Biva el Dio, biva la pasensya 54. Biva la geyna, biva kon su pipita 55. Bueno komo el buen pan 56. Boka ke dize no, dize i si 57. Binditcho El I alavado su nombre 58. Binditcho el ke yeva tiempos I traye tiempos 59. Binditcho el ke le plaze 60. Buen pipino se le enkasho 61. Bivas kreskas i logres, I no te mallogres 62. Biri bok, biri eskata 63. Behafto eshuilika 64. Beat a ken bivira 65. Bamyas esta etchando 66. Buena kumitcha esta 67. Bogito de pisikos 68. Boz de arenga 69. Bilbil lazari Ⓒ Ⓓ
72. Dinguno save lo ke ay en la oya, sino ke la kutchara ke lo menea 73. Dime kon ken andas, te dire ken sos 74. Detenete boton, asta ke pasa el patron 75. Del ispino sali la roza, I de la roza el ispino 76. Despues de la kagada, fraguar la privada 77. De la fasha, asta la mortaja 78. Del dia ke pari, mi papo no intchi 79. Dame godrura, te dare ermozura 80. De mas mal ke mos guadre el Dio 81. Dibur Hason 82. Darlo enbasho 83. De la boka para afuera 84. De la estrea negra 85. Del djep, al koyun djebi 86. Dariva abasho me izyeron la kaza 87. Dos piezes, en un tchapin  (041) Eylül - Ekim 2015
- 84 -
DIYALoG
111. De dia en dia, bayla mi tia 112. De gato a pato 113. De ke? Deke? De kezo 114. Deke? Deke?... Para ke demandes tu! 115. De muerte ke no manke 116. Despues de purim platikos 88. Deshalo ke se dezvaneska 89. De ay le dio la tos a la geyna 90. De los syelos a la tierra 91. Dar i tomar, sali korkova 92. Doktor de mata sanos 93. Dimu de guerko 94. Del kulo al puso 95. Dar el hatcho embasho 96. De kinze para diisej 97. De siete mezes sos? 98. Dos undios en un tchintian 99. De lo bueno muntcho 100. Despartyo djoha para si lo mas 101. Djoha se fue al banyo, topo de kontar un anyo 102. Djustos por pekadores 103. Devda de mil, mil i kinyentos 104. Dale un dem 105. Ditcho I etcho 106. Doktor fuera, I mazal tuvyera 107. De oro, a lodo 108. Dirritido ke lo veyga 109. Dies dedos, dies marafetes 110. Dolor de kulo Ⓔ
117. El ke mal pensa, para si se lo pensa 118. Entre dies kargaron un azno, I disheron: Negro se veyga la soledad 119. El amor es siego 120. El uno tiene la fama, el otro se pisha en la kama 121. El oro no tiene espalda 122. El ke mal pensa, para si se lo pensa 123. El Dio no aharva kon dos manos 124. El Dio da barvas, ande no ay keshadas 125. El mazal de la mokoza, lo dezea la ermoza 126. El arto, no kreye al ambierto 127. El rey se izo hazino, al vezir le etsharon la ayuda 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 85 -
DIYALoG
149. Etcha la fiel, lavora i tu un poko 150. El akavidado, no merese pena 151. Etrog (itro) sin pigima 152. El klavo i el burako, i komo se enklavo (kere saver) 153. El syelo no se tapa kon las manos 154. Eskriturya de gatos 155. El papaz no se kaza, de kirintis se pasa 156. El ke se etcha kon kriaturas, se alevanta pichado 157. El ke fuye de un komertcho, paga dos 158. Etchas del guerko 159. Esto para ken sera, para el ke se lo komera 160. El ke no tiene a la ermoza, beza la mokoza 161. En el punto de sharope 162. El kavo i el zaho, se lo komyeron 163. Eshjuegra, ni de barro buena 164. El perro mauya mauya, asta ke se keda kayado 165. Este arroz areyeva ainda muntcha agua 166. Emprestar la megilla por Purim 167. El gozo en el pozo 168. Etchar sal en la kola 128. El ke ve i no deprende, de boveda le viene 129. Estos polvos, trayen estos lodos 130. Entra malva, sali pintchon 131. El mal entra kon kintales, sali kon mitikales 132. El se lo kanta, el se lo bayla 133. Esta kakareando, komo la geyna paridera 134. El lovo i la oveja, todos una konseja 135. En lo bueno parte 136. Ensembra palos para ke te harven 137. El komer i el araskar, es al empesar 138. El ke emprezenta en vida, merese ser apyedregado 139. El ke demanda poko, es loko 140. El kagalon, se burla del pishalon 141. El leon tiene piskueso godro, porke aze los etchos kon sus pyezes 142. El ke aze i dezaze, no keda battal 143. Eyos tengan bien , I mozotros tambien 144. Esto es “Ley de Moshe” 145. Eyos dukados, I mozotros salvados 146. El ke se kema en la shorva, asopla en el yogurt 147. Etcha enbasho, konta veremos 148. El turko no tiene ley, tiene reflanim  (041) Eylül - Ekim 2015
- 86 -
DIYALoG
169. Elaya , ya me enfasyo! 170. El de la geyna blanka 171. El tio Piligri 172. Ehome keleme, ehome dulyes 173. Este pan, para este kezo 174. Entre trushku I brushku 175. El ojo ve, la alma dezea 176. E E eeee a la sika 177. El Dio ke mos kite a “le ora” 178. El ojo preto 179. Esta ainda en los dayenus 180. El kamino ke te se aga letche i miel 181. El Dio ke lo mate i lo meta aparte 182. El ke no se puede mentar 183. El Santo Binditcho El 184. El todo Poderozo 185. Esta una altor, Elle moade 186. El mazal ke le alelumbre 187. Este benadam, ez muy kalavasa 188. El pekado en tu garganta 189. Esta medya galetcha 190. Esto i esto, i lo del sesto 191. El ke a la mar se kaye, de la espada se detyene 192. Este sinyor es de mishkoko 193. El guerko lo shasheo 194. El guerko ke se lo yeve Ⓕ
195. Fuir a pie deskalso 196. Fuido de la kuedra 197. Filindriz a las kayadas 198. Firimyento de meyoyo 199. Fushkin se le metyo a este! Ⓖ 200. Gato por kompania 201. Guadrado de aynarah i de ojo malo 202. Gran sorteo 203. Guadrate de una ora mala, biviras mil anyos 204. Guerko bivo 205. Guevo de rana 206. Gato pelado 207. Gato i perro 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 87 -
DIYALoG
208. Gato por pato 209. Gaiko maltez 210. Guay de mi 211. Galu i mabul 212. Guerko peludo 213. Gumito asta la masa de pesah 225. Irse por si 226. I pasuk i piedra 227. Inshundias i gudruras ke te se aga 228. Ijo fuites padre seras, lo ke izites te aran 229. Ida sin venida 230. Indivino de agua dulse Ⓗ Ⓙ Ⓚ 214. Haham i merkader, alegria de la mujer 215. Hanna detras de muhullu 216. Hannika la pensadera 217. Hanti mihanti, paryente de mi karkanyal 218. Hohma i bina i magazen kavgir 219. Hem palos, hem djeremes 220. Hadra enbades 221. Haham de portales 231. Ken no tiene meyoyo, ke tenga pyezes 232. Klavina en Hanuka 233. Kuando se va a azer la mishpola, se va azer benam este 234. Karas vemos, korasones no savemos 235. Ken beve vino, no konta vazos 236. Ken nase tuerto, nunka se enderetcha 237. Ken no kere koshuegrar , demanda muntcho anshugar 238. Keres kuna, toma kuna 239. Kada moko, para su paladar es savrozo 240. Kon ken avlas? Kon Davi de Beraha 241. Konta kavesas, mete bonetas Ⓘ 222. Ijos no tiene, inyetos la yoran 223. Ispina por milizina 224. Iki don bir kagalon  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
242. Ken muntcho bien se kere, en poko lugar se kave 243. Kuando el padre da al ijo, riye el padre riye el ijo 244. Kuando el ijo da al padre, yora el ijo yora el padre 245. Kada uno enterra a su padre sigun kere, I Djoha lo enterro kon la patcha dafuera 246. Ke meyanadji dize ke su vino es agro? 247. Kahves allegres 248. Kotcha en el yoro 249. Komo la gata paridera 250. Ke venga el mashiah, I ke no seyga en nuestros dias 251. Kon ayudas i metchas 252. Korkova enriva de gameo 253. Kita del kal, mete a la kilisia 254. Kon salu lo oygas 255. Korta setenta 256. Komer I enyegar 257. Kere I duele 258. Kapak i tendjere, son estos dos 259. Kara de masha - 88 -
260. Ken mal pensa, para si se lo pensa 261. Kara de sabeaf (tisha be av) 262. Ke Djoha me metyo en mi suka 263. Komo ke no sos tu 264. Kaminando i avlando 265. Karnaksin kon djani tchiksin ke le kayga 266. Ke no tengamos ora de sar i de mal 267. Ke koma de mi kenar 268. Ke no ayegara yo 269. Komo la hita de djoha 270. Kavo de mundo 271. Ke no seyga asemejado 272. Kazal sin perros, kaminar sin palos 273. Kuando le da la shanna 274. Kita mete, bula sete 275. Kada raton a su kanton 276. Korreos buenos 277. Kavesa de mortoloz 278. Ken se komio el kezo? Los ratones 279. Kara de oher 280. Kada shemita una vez 281. Kon este ke vo i mato, tres me manka para kuatro 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 89 -
DIYALoG
282. Kuando por durera, kuando por shushulera 283. Ken a dos reyes sierve, a el uno lo enganya 284. Kinino en kaldo 285. Kundo nada nada, kuando hal’a hal’a 286. Kodja esparlangos 287. Kodja zevro 288. Kodja luvaro 289. Ke etcho tienes Bohor? 290. Kerer es poder 291. Kapak ke le kayga 292. Ke komio el rey, i le dio a la reyna 293. Kanyo kon lodo 294. Karanfil sin guezmo 295. Kashkaval de braso 296. Ken a judio toko, su foyo se kavo 297. Ke seygamos de los dadores, i no de los demandadores 298. Karne sin gueso no ay 301. La ora del tchay, mos deskalsamos 302. Lo ke la viejizika keria, en eshuenyos se lo via 303. Lo vites al azno, ni preto ni blanko 304. Lo ke se fada en la boda, no se fada kada ora 305. Los sheshos kon sus aparejos 306. Leshos de mozotros 307. Lo kero kuanto un buen kagar 308. Lo ke demando la prenyada, inyeve tostada 309. Los korasones son espejos 310. La kaza kemada, los ijos karvon 311. Leshos i apartados 312. Limon i klavedon 313. La mansevez, ez una vez 314. La vieja kere maz bivir, para maz ver y maz uyir 315. La bula savidutcha 316. La Ventura es para ken la perkura 317. Leshos de aki 318. Lenyo de banyo 319. Lo pasado es ulvidado 320. Le komyo el kavo i el zahu 321. Le kayo la bava! Ⓛ 299. Los turkos no tienen ley, tienen reflanim 300. Los panyos dan honores  (041) Eylül - Ekim 2015
- 90 -
DIYALoG
341. Las madres son prostelas 342. Los tres dezesperos fuertes son: 1‐Asperar i non vinir 2‐Etchar i non durmir 3‐Azer i non agradeser 343. Lo ganado, por lo sorvido 344. La de la vejez 345. Le trokaron la ley 346. Los guesos se le izyeron charta 347. Le kosto los ojos de la kara! 348. La de Monako le dieron 349. La buena palavra del marido, engodra por el uyido 350. Le vino a su kuerno deretcho 351. Lo bueno al sestiko, lo negro al kampiko 352. Liannavi ke te akompanye 322. Lo ke no me lo da kotcho, ke no me lo de ni krudo 323. Lo sorvyeron por la patcha 324. La urina en galu 325. La ida esta en mi mano, la vinida no se kuando 326. La mar sangre (la izo...) 327. La muerte kere atchakes 328. Lo paso por el ojo de la alguja 329. La bula blanka 330. La kulpa mas negra de la deskulpa 331. La alma en la palma 332. Ley de djinganos 333. Lo asento al basin 334. La luna en kinze 335. La vida es un shuflete, ken lo shufla ken lo syente 336. Le kito la grenya 337. La vida ke no manke 338. Le apreto las agayas 339. Lafazan tchutra 340. Lo eskrito kanta Ⓜ 353. Mil anyos, mil groshez 354. Moshiko se fue a Safed, vino mas negro de lo ke era 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 91 -
DIYALoG
375. Mirar por pulgas 376. Me kagare en su soy 377. Me kayo el mundo en la kavesa 378. Muera el pato, muera arto 379. Murir ke murir, Shema Yistrael 380. Megalo sandali, megalo furtuna 381. Meza franka 382. Mazal de perros 383. Moshka pezgada 384. Maz vale tadre ke nunka 385. Mas ke me ayudes 386. Manos de fadika 387. Muera Shimshon, kon kuantos son i no son 388. Media galetcha 389. Mil i una perhompe 390. Meza de bien aventurados 391. Me ensendyo la sangre   355. Mi pitika, mi pishkadiko 356. Mil ke le den i le daran, guay kuando de si no ay 357. Moshe muryo, ley no kedo? 358. Mas vale solo, ke mal akompanyado 359. Muntchas manos en un plato, presto se mete debokabasho 360. Mursa kon trupikia 361. Merka guevos vende guevos 362. Moz demando de al terahem parariva 363. Mete el dedo onde le duele 364. Muntcho eskuroser, es para amaneser 365. Muntcha miel, ataganta 366. Menahem aldoshas, el de las bragas flochas 367. Meter sefer al kal 368. Mas al dip, mas yagli 369. Mujer i kavdal 370. Medio mundo 371. Mi ija tenga mazal alto, mi ijo tres dovlado 372. Mala mata, syen liras kosta 373. Moshe murio, Adonay kedo 374. Matchakar agua en la almirez  (041) Eylül - Ekim 2015
- 92 -
DIYALoG
After 13 Years in Storage,
Treasured Jewish Art Collection
Heads to Cincinnati
Paul Berger May 29, 2015 Image: Courtesy of B'Nai Brith International The saga of the B’nai B’rith Klutznick Museum’s confinement has finally come to an end. The esteemed Washington collection of more than 1,500 Jewish works spanning ancient to modern times was put into storage in 2002 — a victim of the fading fortunes of B’nai B’rith International, a former powerhouse of the American Jewish community that has fallen on hard times. DE LA
PRENSA
MONDIAL
Lina Filiba
B’nai B’rith’s leaders promised for years to return the display to public view. They sought out funders and museum partners, insisting all the time that the museum remained open, even though the overwhelming majority of the collection spent 13 years boxed up in an art storage facility in suburban Maryland. Now, B’nai B’rith has finally let the collection go. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
B’nai B’rith is billing the transfer of the entire collection to the Skirball Museum in Cincinnati as a “partnership.” But for all intents and purposes, it is a donation. The Klutznick collection is now the property of another Jewish institution. The May 18 announcement was a bittersweet moment for the Jewish museum world. The collection will be made available once again for scholars and the broader Jewish community to enjoy. But its new home is 500 miles west of Washington, on the campus of the Hebrew Union College‐Jewish Institute of Religion in Cincinnati. The addition of the Klutznick items, including paintings, Torah binders, ceremonial documents, books and Sabbath lamps, will more than quadruple the size of the Skirball collection, about 400 pieces, to more than 1,800 pieces. This is at a museum that is open just three days a week during its busiest periods, a museum that attracts at most 5,000 visitors a year. Ivy Barsky, CEO of Philadelphia’s National Museum of American Jewish History, said the Museum Artifact: A deerskin Torah from India, from roughly the late 19th century Image: Courtesy of B'Nai Brith International (041) Eylül - Ekim 2015
- 93 -
 DIYALoG
- 94 -
location off the tourist circuit was an issue. “I really think it’s about the care and preservation, the access to schools and other museums and organizations,” Barsky said. The Klutznick collection is following a path taken by B’nai B’rith’s vast archives, which were also put into storage in 2002. Three years ago, B’nai B’rith transferred those archives to the Jacob Rader B’nai B’rith, which was founded in 1843 in New York City, was once a giant of the Jewish world. Its archives contain millions of documents from Jewish lodges across North America that shed light on important chapters in American Jewish history, particularly during the late 19th and early 20th centuries. Abby Schwartz, director of the Skirball Museum, said that scholars at the American Jewish Archives would now be able to cross the HUC‐JIR campus to view objects from the Klutznick collection too. Schwartz also envisages exhibitions that will combine items from the archive with items from the collection. transfer of the collection was “a great outcome” for the Jewish community. “It’s going to be safely cared for and nurtured, and it’s going to be shared,” said Barsky, who pointed out that the move would finally make the entire collection available to scholars and the public as well as to other museums. Barsky said that the Skirball Museum, unlike B’nai B’rith, has the staff capable of caring for and researching the materials. The staff will also be able to facilitate long‐ and short‐term loans to other museums around the country. Barsky said that her own institution, which attracts about 100,000 visitors per year, had conducted “some casual conversations” about acquiring the Klutznick collection in previous years. But she said the collection falls outside the mission of the Philadelphia museum, which focuses exclusively on American Jewish history. Barsky expressed no remorse that the collection had gone to Cincinnati. Nor did she think that the Skirball’s low visitor numbers or that museum’s 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 95 -
Beset by rapidly falling finances, B’nai B’rith had to sell its flagship building in 2002 and move into commercial office space. Most of the Klutznick collection was placed in storage. After the Forward highlighted the plight of Washington’s letter, the document’s owners moved it to Barsky’s museum in Philadelphia. Staff at the Skirball Museum will spend the next few months unpacking, examining and documenting the collection, which runs the gamut from archaeological pieces to contemporary silverwork and baseball memorabilia. “This is really going to be a kid in the candy store experience to unpack these items and see them anew,” Schwartz said. The Skirball plans to convert some of its rooms into dedicated galleries for the collection. It also aims to digitize the collection and make it available online. B’nai B’rith’s Klutznick Museum was once a major institution attracting up to 100,000 visitors per year in Washington. The exhibition, housed on two floors of B’nai B’rith’s flagship headquarters, boasted George Washington’s Letter to the Jews of Newport, Rhode Island, widely considered Washington’s most eloquent treatise on religious liberty. It also included a significant collection of European Judaica collected by Cleveland philanthropists Joseph and Olyn Horwitz. During the past decade, B’nai B’rith’s leaders have talked about establishing a new Jewish museum in Washington. Daniel Mariaschin, B’nai B’rith International’s executive vice president, co–wrote an opinion piece in Washington Jewish Week in 2008, calling for donors. B’nai B’rith even trademarked a new name, the B’nai B’rith Klutznick National Jewish Museum. But the efforts were all for naught. Mariaschin said B’nai B’rith searched for a partner that had the exhibition space to house the collection as well as the ability to digitize it. He added that B’nai B’rith wanted the collection to retain the B’nai B’rith and Klutznick names. According to a B’nai B’rith press release, the Skirball Museum will display the collection “in  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
designated galleries as the ‘B’nai B’rith Klutznick Collection.” - 96 -
Soltes suffered other setbacks, too. He failed to find a financial backer for his project. And his bid to build a museum and hotel with Hyatt Hotels as part of a mixed‐use redevelopment of the Old Post Office Pavilion on Pennsylvania Avenue lost out to a Donald Trump luxury hotel project. Mariaschin brushed off concerns about B’nai B’rith’s finances. Between 2002 and 2013, the last year for which tax records are publicly available, the group’s net assets fell to negative $160,000 from $6.2 million. Mariaschin said the group should be judged not on its tax forms but on its programs, which include Israel advocacy and social welfare work. Soltes said he was not surprised when he heard that the Klutznick collection was leaving Washington for Cincinnati. But he was deeply saddened. “The transfer of the collection represents an indictment of this community and a terrific loss for this community,” he said. Some museum professionals in Washington had hoped to keep the Klutznick collection in the city. During the period that B’nai B’rith sought a home for the collection, Ori Soltes, a former director of the Klutznick museum, led a campaign to establish a National Museum of the Jewish People in Washington. However, not all the Klutznick items are leaving the city. Soltes left the Klutznick Museum under acrimonious circumstances in 1998. He blamed B’nai B’rith for running the museum into the ground. The Skirball Museum agreed to loan Washington‐
linked items to the Jewish Historical Society of Greater Washington. These include a typewriter used by sports reporter Shirley Povich, and a sculpture of Povich created by Phillip Ratner. B’nai B’rith rebuffed Soltes’s offer to accept the collection for his new museum. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 97 -
DIYALoG
Monaco Apologizes
For Deporting Jews
During Holocaust
The long‐term loan is a boost to the historical society, whose Lillian and Albert Small Jewish Museum is set to expand with three additional gallery spaces expected to be complete in the next six years. It’s also a particularly poignant loan for the historical society’s executive director, Laura Cohen Apelbaum. Apelbaum, who grew up in Washington, discovered an interest in Jewish communal life in general, and in Jewish history in particular, during childhood visits to the Klutznick Museum. “For me, that museum enriched my life,” Apelbaum said. “It was like my school of Jewish culture.” Prince Albert II of Monaco Plants a Tree in Jerusalem Forest
Weekly Schmooze: Jewish royalty in Monaco
Of the 90 people handed over to Nazis,
only 9 people survived.
PARIS — Monaco's ruler, Prince Albert II, has apologized for his country's role in deporting Jews to Nazi camps during World War II, during a ceremony in which he unveiled a monument bearing the names of Monaco’s deported Jews. Seventy‐three years ago, under pressure from Nazi collaborationist leaders in France, Monaco police rounded up at least 66 Jews on the night of August 27‐28, 1942, including those who had sought refuge from the Holocaust in what they thought was a safe and neutral land. They were among about 90 people deported from Monaco, in addition to Monegasque residents deported from neighboring France, during the war, according to a government report completed this year. Only nine survived. Read more: http://forward.com/news/national/309075/after‐13‐years‐in‐storage‐
treasured‐jewish‐art‐collection‐heads‐to‐cincinna/#ixzz3kigxf7rP    (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 98 -
child who had taken refuge with us to escape the persecutions they had suffered in France," Albert said. "In distress, they came specifically to take shelter with us, thinking they would find neutrality." European Jewish Congress President Moshe Kantor welcomed Prince Albert’s "poignant words at the ceremony, which more than anything, encapsulated the value of this study and introspection that he has personally led in recent years." "We welcome the desire of the Principality to properly examine its role during these dark days of the Nazi occupation." Monaco was officially neutral at the start of the war, and was later occupied by Italian, then German forces. Prince Albert said the Monaco government has approved nine requests for compensation for property of deported Jews seized by Monaco authorities. A red rose lies at Gleis 17 (platform 17) holocaust memorial at a former cargo railway station in Berlin‐Grunewald. (Photo Credit:REUTERS) "To say this today is to recognize a fact. To say it today, on this day, before you, is to ask forgiveness," Prince Albert said in a speech in presence of Nazi hunters Serge and Beate Klarsfeld, who had encouraged Albert's father, Prince Regnier, to begin examining Monaco's role in the Second World War. "We committed the irreparable in handing over to the neighboring authorities women, men and a 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 99 -
DIYALoG
Perspektif
RAFAEL ALGRANATİ / İzmir
Bir Olmak
Yaşımız ilerledikçe, yaşamımızdaki tüm değerler de bizlerle birlikte yaşlanır. Yedi yaşında çocuksu içgüdülerle kurduğumuz bir arkadaşlık, bir bakarız ki 60 yıllık bir dostluğa dönüşmüştür. 60 yılı öyle kolayca anlatamazsınız. Zihninizin her kıvrımında bölük pörçük saklı olanları anımsamak, gizlendikleri yerlerden çıkarmak gerekir. Boş bir film şeridine kareleri teker teker oturtmaya çalışırız. 20’li yaşlarda yaşananlar ile 30’larımızda yaşananlar ne kadar da farklı!.. 40’lar 50’ler derken paha biçilmez bir film oluşturabilecek enstantaneler gitgide hızlanan bir süratle geçip gitmeye başlarlar belleğinizden. Yıllarca yan yana, üstü üste durmaktan her biri bir diğerine yapışmıştır. Birini ayırayım derken diğerini kaçırırsınız. Tutamaz, sıraya sokamaz, geçişi durduramaz hatta yavaşlatamazsınız!.. Başaramayacağınızı görür, pes edip bırakırsınız… KÖŞE
YAZILARI
 (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 100 -
Sessiz bir Kuşburnu yaşarmış, bizimkinin tam yanında. İncecik gövdesi ile boynu bükük görünürmüş hep dostuna. Dikenleri yüzünden yaklaştırmazmış yanına kimsecikleri. Bizim Elma Ağacı bu sessiz dostunu çok severmiş, eğilirmiş üstüne görsünler diye kırmızı beneklerini. Dallarıyla onu işaret edermiş insanlara, kızarmış gövdesini büken rüzgâra. İki dost kökleriyle sarılmışlar birbirlerine, konuşmuşlar uzun yıllar boyunca. Kuşburnu hep onun gibi büyük bir gövdeye sahip olmak istermiş, kaçmak istermiş bu çalı hayatından. Yeşil elmalarına gizli bir kıskançlıkla bakarmış, hiç de memnun değilmiş yaşamından. Bir sene hiç yağmur yağmamış, güçsüz düşmüş bizim kafadarlar. En çok da Kuşburnu hastalanmış, boğazı kurumuş susuzluktan. Elma Ağacı uzatmış köklerini, ulaşmış toprağın derinlerine. Kuşburnu hiç konuşmaz olmuş, ölmek üzereymiş garibim. Ama bizimkisi pes etmemiş, kurtarabilirmiş belki küçüğü. Dikkatle bakmış toprağa, altındaki karanlık odalara. Bir gözü hep dostunun üzerindeymiş, dallarıyla saçlarını okşarmış. Umudunu yitirmemiş, karıştırmış toprağı. Doğa Birbirleri ardına saklana saklana hızla akarlar. Belleğinizin kıvrımlarından, yüreğinize akarlar. İçinize dolarlar!.. Bazen de içinize sığdıramazsınız, taşarlar!.. Binlercesinin bir tek gözyaşı damlasına sığışıp yanaklarınızdan akıp gittiklerini görür, hemen arkasından akıp gitmelerine rağmen belleğinizden silinmediklerini, yerlerinde durduklarını son nefesinize kadar da orada duracaklarını fark edersiniz. Geçenlerde bir dostum çok sevdiği eşi için bir özdeyiş kopyalamıştı sanal alemdeki sayfasına. Ne seni unutacak kadar zaman geçecek, Ne de geçen zaman seni unutmaya yetecek.. Kuşburnu ile Elma Ağacı’nın öyküsünü bilir misiniz? Güneşin hiç batmadığı bir ülkede, uçsuz bucaksız ovaların sarmaladığı bulutlu bir köyde yaşarmış Elma Ağacı. Yemyeşil dallarının arasından göz kırparmış elmaları. Boyu pek uzun değilmiş bizimkinin, dalları da yarışamazmış arkadaşlarıyla. Yine de mutluymuş Elma Ağacı, kökleri sımsıkı sarılırmış toprağa. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 101 -
Elma tüm bu olanlara çok üzülmüş sadece onu mutlu görmek istermiş. Defalarca özür dilemiş, kökleriyle teselli etmek istemiş. Geri çekilmiş Kuşburnu, yüzüne bile bakmamış. Öteden beri kendini sevmezmiş, kırık gövdesi ile artık kimseciklerin yüzüne bakamaz olmuş. Yemeden içmeden kesilmiş, dökmüş dikenlerini. Unutmuş meyve vermeyi, hissetmiyormuş artık köklerini. Bir gece son nefesini vermiş, öylece kalmış kırık gövdesi. Elma haykırmış, kaldırmış toprağı, dallarıyla kesmiş rüzgârın önünü. Öfkesi enginmiş, doğa korkuyla geri çekilmiş. “Benim suçum!” diye bağırmış gökyüzüne. “Onu ben öldürdüm!” Yalnızlık korkunçmuş, dostunun hatırası gitmemiş olmayan gözlerinden. Dayanamamış acıya, ekşimiş elmaları, delinmiş yaprakları, yılanlar yuva yapmış oyuklarına. Artık çok yaşlanmış, gücü de kalmamış ağlamaya. Hep onun gibi olmak istermiş Kuşburnu, yıllarca onu düşünüp durmuş. Bir gün aklına bir fikir gelmiş. Bir sonbahar, atılmış ileri, sıkmış dişini. Kararını vermiş, bir yol olabilirmiş. O sene bizim koca Elma ananın sıcak gözyaşlarıyla ıslanmış kökleri, içmiş kana kana. Avucunu açmış, doldurmuş toprak ellerini. Uzatmış bizim Kuşburnu’na, yüreğindeki korkuyla. “Ölme,” demiş dostuna. “Bırakma beni!” Kuşburnu uzatmış köklerini, halsizce tutmuş bizimkinin ellerini. İçtikçe yaşamla dolmuş dikenleri, yeniden doğrulmuş gövdesi. Elma Ağacı sevincinden boy atmış, ezmiş gölgesi her şeyi. Lakin Kuşburnu hiç de memnun değilmiş bu durumdan, kuru bir çalı olarak ölmeyi yeğlermiş. Kıskançlığından ölmek üzereymiş. Kurtulmak istermiş elmanın gölgesinden. Teşekkür bile etmemiş. Geri çekmiş köklerini, umursamazca eklemiş “Beni yalnız bırak! Sevmiyorum seni.” Elma anlamış, öteden beri bilirmiş bu durumu. “Sana bir tane elma vereyim, bana benze,” demiş. Kuşburnu doğrulmuş. Hep onun kadar büyük meyveleri olsun istermiş, açmış kucağını. Bizimkisi bir tane elma düşürmüş, tutmak istemiş ufaklık. Elma ağır gelmiş ince kollarına çat diye kırılıvermiş gövdesi. Acıyla bağırmış zavallıcık, nefret etmiş dostundan. “Defol git!” demiş, göstermiş dikenlerini.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 102 -
Kuşburnu olmuş bir Elma Ağacı, uzun uzun sarılmış dostuna. Gözyaşları toprağı yeşertmiş etraflarında. Doğa bile nazarla bakarmış bizim iki kafadarın şimdiki hallerine. Sevgililer isimlerini kazımış, BİR OLMUŞ gövdelerine. Ağacı tek bir meyve vermiş. Kendi özünü katmış elmasına, tüm benliğini. Dev gibi yeşil elma çok albenili gözüküyormuş doğrusu; kokusu da cabası. Korkmuş insanlar onu benden alır diye, acele etmeliymiş. Bu son umuduymuş, kalbindeymiş dostunun anısı. Kendini sallamış, gövdesi gıcırdamış. Dökülmüş taze yaprakları, acıya aldırmamış. Devam etmiş sallanmaya, her tarafı ağrıyormuş ama umudu tammış. Sonunda düşürmüş elmasını tam Kuşburnunun kalbine. Meyve çürümüş dostunun mezarında. Kendi özünün toprakla kaplanmasını izlemiş huşu içinde. Aradan aylar geçmiş, bir sabah mucizeyi görmüş uykulu gözleriyle. Dostu tohumun kaybolduğu yerde mahçup mahçup ona bakıyormuş. Bir tane yaprağı varmış, tıpkı kendisine benzeyen. Usulca uzanmış bizimkisi sevinç içinde. Dokunmuş tüy gibi ince köklerine, sormuş “Beni hatırladın mı?” diye. 
(041) Eylül - Ekim 2015
Derinlik
DIYALoG
- 103 -
Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken diğer yandan eşine sesini duyurmak istiyordu… Söylemek istedikleri vardı… Bağırmaya çabalıyordu…” Öğretmen, bu noktada sustu, öyküye devam etmedi. Sınıfa şu soruyu yöneltti: “Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?” Herkes bir şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler çoğunlukla şöyleydi: “Senden nefret ediyorum, ne kadar da körmüşüm, seni hiç tanımamışım…” Aldığı cevaplar öğretmeni memnun etmedi… Öğretmenin dikkatini bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti… Ona doğru yöneldi, aklına gelen bir şey varsa söylemesini cevabını öğrenmek istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki: DIYALoG
Okyanus Ortasında
Zor Seçim...
Bir öğretmen, derslerinden birinde şu öyküyü anlatır: “Seyir halinde bir gemi… Yolcular, güverteye çıkmışlar eğleniyorlardı… Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!.. Gemi, aniden bir kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı… Güvertedeki yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu, korku içinde can havliyle kurtarma botuna doğru koştular… Ancak botta sadece bir kişilik yer kalmıştı… Adam, o an karısını ardında bırakarak botun içine atladı… Kadın, güvertede yapayalnız kalmıştı… Gemi, neredeyse batmak üzereydi… Deniz, kadını kendine çekiyordu…  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 104 -
karısına ulaşır… Bir gün, kızları babasının ardından kalan evrakları düzenlerken hatıra defterini bulur… Ve anlar ki… Bu yolculuğa çıkmadan önce annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı… fazla zamanı kalmamıştı… Ve aslında o hassas anda, babası kızlarını büyütebilmek için hayatta kalma umudu yakalamıştı… Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür: ‘Aslında o kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için… Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana razı oldum’…” ÖYKÜ BÖYLECE SON BULUR… Sınıf, derin bir sessizlik içindedir… Öğretmen, öğrencilerinin bu öykünün içerdiği ahlaki dersi almış olduklarını anlar… Ders, bu dünyadaki ‘hayır ve şer’le, ‘iyilik ve kötülük’le ilgilidir… Her işin, her olayın, her durumun ötesinde; her bağırışın, her sözün “Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına ‘Çocuğumuza iyi bak, onu koru kolla…’ diye bağırmıştır.” Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı, öğrencisine sordu: “Sen, bu öyküyü daha önceden duymuş muydun, biliyor muydun?” Çocuk, kafasını salladı ve dedi: “Hayır, duymadım. Annem, hasta olup bizi bu dünyada terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri söylemişti.” Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki: “Evet, cevabın doğru…” Sonra anlatmaya devam etti: “Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin derinliklerine doğru çekiliyordu… Adama gelince… Evine sağ salim ulaşır ve tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir.. Seneler geçer… Ve bir gün adam 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 105 -
Günler, aylar, seneler birbiri ardına öyle büyük bir hızla geçer ki… Ve artık geridekilerle hiçbir bağlantı kalmaz… Ve bir gün çocuklarımız bizim resimlerimizi görüp soracaklar: “Kim bunlar?” Biz gözlerimizde saklı gözyaşlarımızla, acı bir tebessümle onları kalbimizin en derinlerinde hissederek diyeceğiz ki: “Onlar ki yaşamımın en güzel günlerini birlikte geçirmiş olduğum insanlar…” ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki onların idrak edilmesi çok zordur… Bu nedenledir ki asla yüzeysel düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım… Hesap ödeme konusunda hevesli olanlar; cepleri parayla dolu olduğu için değil, dostluk ve arkadaşlığa paradan daha çok değer verdikleri için, Çalışma hayatında her işi yapmak için istekli olanlar; ahmak oldukları için değil sorumluluklarını iyi bildikleri için, Her kavga ve tartışmadan sonra ağızlarını özür dilemek için açanlar, suçlu oldukları için değil sizi gerçek dostu olarak gördükleri için, Size mesaj gönderenler, yapacak başka işleri olmadığından değil sizin sevginizi kendi canlarında ve yüreklerinde taşıdıkları için yaparlar... Gün gelecek hepimiz birbirimizden ayrılacağız… Sohbetlerimizi, yürekten özleyeceğiz… Rüyalarımızı hatırlayacağız…  (041) Eylül - Ekim 2015
Mi-draş Yitshak
DIYALoG
- 106 -
gün gösterilmektedir. Şabat günleri matem tutmak yasak olduğundan Tişa be Av ile ilgili bütün olumlu mesajlar ondan önceki Şabat gününde bulunmaktadır. Rav İSAK ALALUF
Tora – Gelenek - Saygı
Yapay süt, yapay et dahil birçok şeyin taklidi yapılabilmiştir. Ama Bet Amikdaş ve onun değerlerinin taklidinin yapılması mkânsızdır. Her ne kadar günümüzde sinagoglarımızda korbanları dualarımızla ödüyor olsak da bu Bet Amikdaş’ın yerini tutan bir uygulama değildir. Rabiler Bat Amikdaş’ın günlerinde kimsenin uykuya günahkâr olarak gitmediğini ve yapılan korbanların buna olanak sağladığını öğretirler. Şabat gününün önemini ve değerini işlerken Şabat’ın önümüzdeki haftanın gücünü bünyesinde topladığını anlatmıştık. Şabat günü nasıl geçerse hafta da öylesine bereketli ve güzel geçecektir iddiasını anlamaya çalışmıştık. Sözgelimi hafta içinde Kipur günü varsa Kipur gününün bütün kudreti bir önceki Şabat gününde bulunmaktadır. Hafta içinde iki gün Yom Tov varsa o günlerin güzelliği yine Şabat gününün içeriğindedir. Gemara Maseget Gitin’de yer alan bir öyküyü anlamaya çalışalım. İkinci Bet Amikdaş’ın son günlerinde durumun vehametini gören Raban Yohanan ben Zakay Bet Amikdaş’ın kurtuluşunun olmayacağının bilincindedir. Bunun için Roma generali ile görüşmesi gerekmektedir ve bunun için de Yeruşalayim’den çıkması şarttır. Baryonim ismi ile bilinen savaşçılar Yeruşalayim’den çıkışı imkânsız hale getirmişlerdir. Ancak ölmüş olan insanların çıkışına izin verilmektedir. Raban Yohanan öldüğü haberinin yayılmasını sağlar ve öğrencileri tarafından sözde defnedilmek için Kabalistik kaynaklar Tişa be Av öncesi Şabat olan Şabat Hazon’un en önemli Şabat günlerinden biri olduğunu iddia etmektedirler. Her ne kadar günümüzde Tişa be Av günü bir matem günü olarak bilinse de bu günde bayram günlerinde okunmayan af dileme duaları yani Tahanunim okunmamaktadır. Eha megilasında yer alan “kara alay moed” sözcükleri bu günün gelecekte bir bayram günü olarak kutlanacağına işaret ederken Maşiah ben David’in doğum günü olarak yine bu 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 107 -
Çocukken okuduğum bir masal yardımıyla konuyu anlamaya çalışalım. Balıkçının karısı delik bir leğende çamaşır yıkamaktadır. Balıkçı o gün altın bir balık yakalar. Balık onu bırakması için yalvarır ve ne isterse yapmaya hazır olduğunu bildirir. İyi niyetli balıkçı bir şey istemez ve evine döner. Karısı isyan ederek onu geri gönderir. Hiç olmazsa delik leğen yerine adam bir leğen talep etmesini ister. Çaresiz balıkçı kıyıya gelir ve balığa seslenir. Özür dileyerek karısının isteğini söyler. Balık cevap vermez ve kaybolur. Balıkçı eve döndüğünde leğen artık delik değildir. Ama karısının istekleri bitmez. Önce yeni bir ev, daha sonra köşk, daha sonra saray ve nihayetinde büyük bir imparator olmayı ister. Balık hiçbir seferinde balıkçıyı kırmaz ve istediklerini verir. Karısının son isteği deniz ortasında camdan bir saray ve emrinde altın balığın kendisidir. Balığın yanıtı “kulübene geri dön” olur. Kadın delik leğende çamaşır yıkamaktadır. İnsan bazen isteklerine gem vurmayı bilmezse sonunda hiçbir şey elde edemediğini görür. dışarıya çıkarılır. Roma generali Vespasianus’a “selam sana kral” diye hitap eder. General Rabi’nin ölümü hak ettiğini çünkü kral olmayan birine bu şekilde hitap etmenin asıl krala isyan anlamını taşıdığını söyler. Rabi imparator olmadıkça bu şehrin asla düşmeyeceğini “vealevanon baadir yipol” pasuğu ile ifade eder. “Levanon” dediği beyaz anlamındadır ve Bet Amikdaş’ı simgeler. Çünkü Bet Amikdaş günahları beyazlaştırır yani kapara yapar. O ancak en güçlünün eline geçebilir. Bir general en güçlü değildir. Öyküye kısa bir ara verip Rabi’nin hayatını nasıl bu kadar kolay riske attığını düşünelim. Rabi bir generale kral denmeyeceğinin ve sonuçlarının elbette farkındadır ama elinde referans olarak gerçek olarak Tora pasukları vardır. Eğer pasuk öyle diyorsa olay o şekilde gerçekleşecektir. Aslında riske atılan bir şey yoktur. Bu Rabi’nin Tora’ya olan güvenini ispatlar. O sırada Roma’dan gelen haberci Vesapasianus’un imparator ilan edildiğini söyler. Buna çok sevinen imparator Rabi’nin üç isteğini yerine getireceğini söyler. Akla ilk gelen Bet Amikdaş’ın kurtarılmasıdır ama bunun imkânsız olduğunu bilen Rabi bunun sözünü dahi etmez. Raban Yohanan üç önemli istekte bulunur ve bunları elde eder. İlk isteği “ten li Yavne vehahamea – bana Yavne ve bilgelerini ver”  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 108 -
tohumları ekmek isteyen Rabiler buralara akın etmeye başlarlar. Midraş Sefaradi’de okuduğum yıllarda yeşiva başkanı Rav Şlomo Katsin’in girişimleriyle eski Sovyetler Birliği yavaş yavaş yeşiva ile tanışır. Yeşivanın girişindeki dünya haritasında o yerler başlangıçta boş iken günümüzde oldukça kalabalık eğitim merkezlerine ev sahipliği yapmaktadır. şeklindedir. Her şeyi yok etmeye meyilli Roma ordusu Yavne ve içindekilere dokunmayacaktır. İkinci istek David soyundan gelen Raban Gamliel ve ailesinin mutlaka kurtulmasıdır. Bu istek de kabul edilir. Üçüncü istek ise kırk yıldır oruç tutan Rabi Tsadok için bir doktorun ayarlanmasıdır. Bu istek de kabul görür. İsteklere yakından bakmaya çalışalım. Raban Yohanan da hiçbir şeyin Bet Amikdaş’ın yerini tutamayacağının bilincindedir. Çünkü onun işlevinin yapılabileceği başka bir yer yoktur. Ancak Tora ve öğrenimi yapacak bilgelerin olmaması durumunda İsrael toplumunun da yok olacağı açıktır. Onun için bilgelerin Tora öğrenecekleri ve gelecekte çocuklarımıza Tora öğretecekleri yerlerin temelini Yavne’de atmak istemiştir. Rabiler birer öğretmendir. Hem gelenekleri hem de Tora ve kurallarını öğreten yol göstericilerdir. Yavne bu işin bir başlangıcı olmuştur. Oradan bütün dünyaya yayılan bir eğitim ağı iki bin yıl sonra yine aynı yanıtı vermektedir. “Ten li Yavne vehahamea.” Gemara bir yerin şehir (İR) veya köy (KFAR) sayılmasını bazı kriterlere bağlar. Hafets Hayim’in yaşadığı haritada yeri bile görülmeyen Radon adlı yer bu kritere göre bir şehirdir. Çünkü burada “asara batlanim” on bilge bütün gün Tora öğrenmektedir. Halbuki 1930’lu yılların Londra şehri Gemara’ya göre Kfar konumundadır. Bu gün kalmamış dahi olsa yetmişli yıllara kadar İzmir şehri de “asara batlanim” ile şehir konumuna yükselebilmiştir. Raban Yohanan tarafından istenen ikinci şey Raban Gamliel’in ailesinin koruma altına alınmasıdır. David hanedanına mensup bu ailenin korunması günümüzde dahi büyük önem arz eden geleneklerimizin korunması anlamına gelir. Gelenek ve görenekler olmadan Rabilerin öğretileri olmadan Tora’yı uygulamak mümkün değildir. Doksanlı yıllar Sovyetler Birliği’nin dağılarak yerine irili ufaklı cumhuriyetlerin kurulduğu zaman olmuştur. Kurulan bu yeni ülkeler herkes için bir cazibe merkezi haline gelirken burada Tora 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 109 -
buluşabilme yetisine sahiptir. Otuz tanesi için mucizeler yaratılmıştır. En iyi öğrencisi Yonatan ben Uziel en zayıf öğrencisi ise Raban Yohanan ben Zakay’dır. İllel ve çağdaşı Şamay öğretilerini Şemaya ve Avtalyon adlı bilginlerden gelemeğin öğretilmesi ve devri esasına göre alırlar. İllel bütün bilgisini en zayıf öğrencisi Raban Yohanan ben Zakay’a aktarır. Çünkü Gemara Raban Yohanan ile ilgili “öğretmeninden duymadığı hiçbir şeyi paylaşmamıştır” ifadesini kullanır. İllel geleneğin öğretilmesi ve devredilmesi görevini en iyi Raban Yohanan ile gerçekleştireceğini bildiğinden bu aktarımı ona yapar. Zaman içinde Rabilerin uygulamalarını eleştiren kişiler çıkmıştır. Gemara bu kişileri “Apikoros” olarak anar. Bilgelere her karşı gelen veya aynı fikirde olmayan bu şekilde itham edilmemelidir. Gemara bunu “kuzgun yemeyi mümkün, kumru yemeyi yasak ilan edememişlerdir” tartışmasını benimseyenler olarak nitelendirir. Yani Rabiler “eski kitabı korumaktan başka bir şey yapmamışlardır” sanki mümkün olanı yasak yasak olanı mümkün hale mi getirmişlerdir tartışmasını yapanlar Apikoros olarak nitelendirilir ve gelecek dünyada yerleri yoktur ifadesine yer verilir. Ose hadaşot baal milhamot – yeni bir şey getiren savaşa neden olur” genellemesi bunu en güzel anlatır. “Tora tsiva lanu Moşe moraşa keilat Yaakov.” Burada yer alan “moraşa” sözcüğü yanlış bir çevri olarak “miras” olarak çevirirler. Kişi mirasıyla her istediğini yapabilir. Ancak “moraşa” gelecek nesiller boyunca devamı istenen bir aktarımdır. Bu aktarım ancak asıl şekli ile korunduğu zaman bir şey beklemek mümkündür. Bu yüzdendir ki Rabilerin getirmiş olduğu kurallar bir nesil kabul görüp geçtikten sonra değiştirilmez. Buradaki yetki Sinay nesline olan yakınlık ile ölçülür. Bizler günümüzde çok ileri bir teknolojik bilgiye sahip olsak da manevi açıdan çok geri kalmış bir neslin içinde bulunmaktayız. Genellikle çoğumuzun dilinde olan bir argüman vardır. “Bu Tora’da mı yazar yoksa hahamlar mı getirdi?” İkisinin arasında bir fark yoktur çünkü Tora’da bilgeleri dinlememiz emredilmektedir. Bilgelerin getirdiği kurallar tartışılabilir ama mutlaka uygulanmalıdır. Bilgelerin sözlerini reddetmek kişiyi münkir durumuna düşürebilir. Conservative ve Reform cemaatlerinin yapmaya çalıştığı budur. Büyük bilgin İllel’in seksen öğrencisi vardır. Bunlardan otuz tanesi Moşe kadar Şehina ile  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 110 -
kehanetlerini benimsemek istemeyen halk tarafından taşlanarak öldürülür. Bu bilgenin kanı dahi kimse tarafından gömülmez. Bet Amikdaş’ı yıkan Babil komutanı Navuzaradan bu kanı gördüğü zaman kanın toprak tarafından yutulması için insanların feda edilmesi gerektiğine inanır ve bir milyon kişiyi kurban eder. Toprak kanı yutmayınca bu sefer kana seslenir. Yutulmadığı durumda bütün halkı kılıçtan geçirmekle tehdit eder. Kan toprak tarafından yutulur. Navuzaradan bu kimin kanı diye sorduğunda halk ona “bizi uyaran, sert sözler söyleyen ama bizim bir türlü ona inanmadığımız peygamber Zeharya’nın kanı” şeklinde itirafta bulunurlar. Bir bilge eğer Bet Amikdaş’ın içinde konuşması beğenilmediği için taşlanarak öldürülüyorsa halk artık her şeyini yitirmiş demektir. Raban Yohanan’ın üçüncü isteğini anlamak daha zordur. Kırk yıldır oruç tutan Rabi Tsadok için bir hekim. Kırk yıldır oruç tutan birini kurtarmak neden bu kadar önem arz etmiştir. Neticede bu zorlu davranışı eninde sonunda ölümüne neden olacaktır. Raban Yohanan’ın mesajı Roma halkına değil diasporaya çıkmak üzere olan Yahudi halkınadır. Bilginlerinize saygı gösterin ve onları koruyun. Birinci Bet Amikdaş’ın yıklma sebebi Gemara’da “al ozvam et torati – Tora’mı terk ettikleri için” şeklinde verilir. Rabi Akiva “el Ad… E.loeha tira” sözcüğünü açıklarken “et” sözcüğünün açılımını veren tek bilgedir. Rabi Akiba “et” sözcüğünün Tora bilgelerini simgelediğini öne sürer. Buradan da Tora bilgelerine gösterilen saygının Tanrı’ya gösterilen saygı gibi olmasının gereğine işaret eder. Çünkü onlar Tanrı’nın emrettiği Tora’yı bizlere öğretmektedirler. Bu açılımı esas alarak Tanrı’nın Tora’sını terk etmek aynı zamanda bilgelerini de terk etmek anlamına gelir. Hevron şehrinin büyük Rabilerinden Rabi Eliyau Mani bir gün Ben İş Hay’ın seuda şlişit deraşasına gider. Orada Ben İş Hay büyük Rabilerden Rabi Şalom Şarabi’den bir şey anlatır. Rabi Mani onunla aynı fikirde olmadığını söyler. O gece Rabi Şarabi onun rüyasına girer ve kendisine neden hakaret ettiğini sorar. Düşüncelerinin kaynağını açıklar. Rabi Mani’yi affetmesi için de doğacak ilk erkek çocuğuna kendi ismini vermesini ister. Gerçekten Yıkılıştan yaklaşık iki yüz yıl önce zamanın Kohen Gadol’ü ve peygamberi Zeharya adlı bilgedir. Bir Şabat ve Kipur gününde Bet Amikdaş’taki konuşmasını beğenmeyen fazla karamsar bulan ve 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 111 -
DIYALoG
de doğan ilk erkek çocuğuna Rabi Mani “Şalom” adını verir. İlginç bir Gemara ile noktalayalım. Yıkılıştan sonra Raban Yohanan Yeruşalayim sokaklarından dolaşırken bir kızın yiyecek aradığını görür. Ona kim olduğunu sorunca Nakdimon ben Gurion’un kızı olduğunu öğrenir. Bu kişi yirmi bir yıl boyunca Yahudi halkını doyuran kişidir. Yolda yürürken serilen ipek yolluğu tekrar geri almayan ve fakirlere bağışlayan kişidir. Rabi neden bu durumda olduğunu sorunca kızın normal şartlar altında “babam bu kadar tsedaka vermesine rağmen ne halde olduğuma bak” karşılığını alması gerekirken “babam tsedaka vermediği için bu haldeyim” karşılığını alır. Rabi babasının iyiliklerini anlatınca kızı “evet babam tsedaka vermiştir ama gerekli olduğu kadar bunu yapmamıştır” karşılığını alır. Kız öncelikle içine düştüğü durumun nedeninin kendi yanlışları olduğunun bilincindedir. Raban Yohanan bu durumda bile Tanrı’ya şükranlarını sunar. Şulhan Aruh Tanrı korkusu olan herkesin Bet Amikdaş’ın yıkılışı için matem tutması gerektiğini öğretir. Çünkü Tanrı korkusu olmayan kimsenin içinde bulunduğu durumdan dolayı önce kendisi için matem tutması gereklidir. Bizler aslında iyi birer insan olmak için çaba gösteririz. Ancak iyiler zamanın kötülüklerinden çokça etkilenir. Tanrı gelip de birinci Bet Amikdaş “Tora’mı bıraktıkları için yıkıldı” demeden bilgeler, peygamberler hatta melekler bile Bet Amikdaş’ın yıkılma nedenini anlayamamıştır. Çünkü kimse kendi kusurlarına bakmamış, kendi kusurlarını yüzlerine vuran bilgeler öldürülmüştür. Kimse işine gelmeyen konuşmaları hazmetmeye yanaşmamıştır. Kendi hatalarımızı bizler peygamberlerden daha iyi bilir ama nedense kendimize yakıştırmayız. Şavuot bayramına doğru adım adım yaklaştığımız ve Tora’yı almaya hazırlandığımız bu günlerde kendimizi daha iyi dinleyip kusurlarımızı görmek ve bunlardan kurtulmak için çaba içinde olmak gerekir. İlerlememizin önündeki en büyük engel kendi yanlışlarımızdır. Bu yanlışları aşmamız durumunda yolumuz hiç ummadığımız kadar açık ve net olacaktır.    (041) Eylül - Ekim 2015
Uzak Yakın
DIYALoG
- 112 -
Bazılarımız artık dünyanın hiçbir yerinde anadil olmayan Ladino’nun yaşamayacağına, hatta öldüğüne karar verirken, bütün dünyaya yayılmış, kendileri veya anne‐babaları için ana dil olmuş Yahudi İspanyolcasını sevmeye devam ediyorlar ve kaybolmasını istemiyorlar. İspanyol dilini araştıran dil bilimcileri için Ladino çok önemli bir referans. Bizleri ilgilendirmesi gereken yanı ise bu dilin nasıl bir hayat dili olduğu ve benzersiz özellikleridir. Ladino, 500 yıl müddetle, yaşadıkları ülkelerde Sefarad Yahudilerini bir arada tutmuş, dini ve ulusal benliklerini korumalarını sağlayan bir dil ve folklor olmuş. Fakat 19. Asır sonlarından bu yana Balkan ve Osmanlı ülkelerinde olan değişiklikler, milliyetçi cereyanlar Yahudilerin bu dili yavaş yavaş terk etmelerine sebep olmuş. Balkanlarda, on binlerce Sefarad Yahudi’sinin Almanlar tarafından öldürülmesi bu dile çok büyük bir darbe oldu. Türkiye’de “vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları, daha sonra İsrail’e göç ve İbranice dili, Ladino dilinin unutulmasında etkili olmuştur. Bugün, dünyanın birçok yerinde Ladino, Üniversitelerde ele alınıyor, araştırılıyor. İsrail, devlet olarak asırlarca Yahudilerin diasporada SELİM AMADO / Israel
Bu Serveti
Keşke Kaybetmesek
İzmir 1924 doğumlu Hayim ALMOG (Albağli)’nin, çocuklarına ve torunlarına, her şeyden önce kendi anne babasını tanıtmak ve çocukluk yıllarını anlatmak amacıyla 2010 yılında hazırladığı REKUERDOS DE FAMIYA adlı bir kitapçık var. Öğretici olduğu kadar üzerinde çok durulması gereken bir ciddi çalışma. DIYALoG bu çalışmayı birkaç sayısında okuyucularına sunacak. Enteresan ve tarihi değerde hatıraları ve senelerce süren (malzeme toplama gayreti) ile 30’lu ve 50’li yıllarda İzmir cemaat içi hayatı anlatan Prof. Haim ALMOG’un tespit ettiği 600 kadar deyim var. Bu deyimlerden sadece İzmir Yahudilerinin günlük konuşmalarında kullandıkları, genel düşünce tarzlarını ve en acı durumlarda bile mizahı ve hayat dersini elden bırakmayan bir konuşma stiline sahip oldukları ortaya çıkıyor. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 113 -
DIYALoG
İzmir’de oluşan hayat dersi dolu deyimler kadar güzellerinin olabileceğini tahmin edemiyorum. Bunları gördüğümüz zaman, Ladino’yu bırakmamızı isteyen, hükümet politikalarına en küçük bir direnç göstermeyen, cemaati Türkçe konuşmaya zorlayan devrin cemaat yöneticilerini hatırlıyorum ve sadece korku ile hareket ettiklerini anlıyorum. Ladino yaşayacak mı? Yaşamayacak diyenler herhalde yaşamasına katkıda bulunmuyorlar. Ladino’nun daha uzun yıllar yaşaması için bu dili öğrenmek, araştırmak, konuşmaya, yazmaya ve okumaya devam etmek gerek. Prof. Almog’u okurken böylesine mükemmel bir lisanı terk etmiş olmamızın anlamsızlığını bir kez daha üzülerek fark edeceğiz. konuştuğu Ladino ve Yiddiş’in kaybolmaması için gösterilen bu gayretleri desteklemekte. Ayrıca geçmişlerine bağlı Sefaradi filantroplar İsrail’de Yiddish ve Ladino’yu geçmiş nesillerden gelecek nesillere nakledecek akademik merkezler kurmuşlar. Yahudiler konuştukları dili İspanyadan getirmişler ama 500 yılda bu İspanyolcalarını İbraniceleriyle, Türkçe İtalyanca ve Rumca kelimelerle son derece kullanışlı bir hale getirmişler, dil aracılığıyla etkili bir davranış kodu oluşturmuşlar. Mesela, anlatılması sevimsiz fakat kaçınılmaz bir durumda “avlando kon respekto” diye başlarlar. Her şeyin anlatılamayacağını ifade etmek için: “dinguno save lo ke ay en la oya, sino ke la kuçara ke lo meneya”, her şeyi bilmek isteyen biri için: “kere saver el klavo i el burako” ve misafire her zaman yer olduğunu ifade eden “ken muncho bien se kere en poko lugar se kave” demek adet olmuş. Bunlar gibi 600 deyişi Prof. Almog bulmuş ve not etmiş. Manastır veya Sofia, Selanik veya İstanbul, Rodos veya Yerushalayim’de Ladino konuşanların da eminim özel deyimleri vardır. Fakat o yörelerde    (041) Eylül - Ekim 2015
Çağrışımlar
DIYALoG
- 114 -
onlarca, belki yüzlerce kez. Aşınma izlerinden gördüğüm kadarıyla bilinçli ya da bilinç dışı, çıkarken önce sağ ayağımı atmışım, sonra da sol. O izler bir bakıma arkamda bıraktığım uzun bir geçmişi, bir yaşanmışlığı ortaya koyuyor. Daha okul dönemimin boş kalan saatlerinde başlayan çarşı serüvenimin odak noktası, her zaman bu dükkân olmuştu. Atıldığım her yeni iş serüveninde, bir ayağım yine bu mekândaydı. Başka kardeşimin olmaması, babama yardım etme zorunluluğu, buradan kopamamamın farklı etmenleri oldu. Bedenimle olmasa da aklım, yüreğimle her zaman bu çarşının bir bireyi olarak kaldım. Dükkânın ikinci katı her zaman benim sığınağım olmuştu. Dört yanı içi mal dolu ahşap rafların yer aldığı, gün ışığının neredeyse hiç girmediği, yarım bir penceresinden yalnız hava alındığı, sürekli ışığın aydınlattığı küçük bir mekândı orası. Masam, sandalyem, bilgisayarım ve gelebilecek konuklar için bir tabure yer alıyordu bu dar alanda. Yazılarımın birçoğunu orada yazdım, o masanın başında arkadaşlarımla iletişimi sürdürdüm. AVRAM VENTURA / İzmir
Ahşap Merdiven
Elli beş yıllık dükkânımdan hüzün dolu ayrılırken, günde kaç kez ikinci katına çıktığımı unuttuğum ahşap merdivene takıldı gözlerim: Bu merdiven, herkes için üst katlarla iletişimi sağlayan mekânın sıradan bir parçası olarak görünebilir; oysa benim için değil! Dükkân kadar, bunun da yaşantımda özel bir yeri olduğunu ayrılırken daha iyi duyumsadım. Yaklaşıp sanki yabancı bir gözle bakıyorum: İlk basamağın sağ, ikincinin sol, üçüncünün yine sağ, böylece sonuna kadar birer tarafı daha çok aşınmış duruyor. Ayak izimi sürercesine son basamağına kadar bakışlarımı bir bir kaydırıyorum. Kırk beş yıl önce yenilendiğinde, daha genç bir adamdım. Aradan geçen zaman içinde bu merdivenden sürekli inip çıkmışım; her gün 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Düşünüyorum da, yıllar boyunca kimleri çıkartmak zorunda bırakmadım ki bu dik merdivenden?.. Her bir basamağın dili olsa da söylese… Yazar dostlarım, arkadaşlarım, özel olarak görüşmek isteyenler… Sanıyorum yalnız benim değil, orada ağırladığım birçok arkadaşın anılarında da özellikli olarak kalmış olmalı ki, her karşılaşmamızda bu dar yerdeki birlikteliklerimizi, belirli zamanlarda gerçekleştirdiğimiz söyleşileri özlemle dile getiriyorlar. Özellikle düşme kaygısıyla inip çıktıkları, o dik ahşap merdiven! - 115 -
Bu ahşap merdiveni, yıllar boyu aşınmış basamaklarını kimi zaman Haşim’in söylediği gibi ağır ağır, kimi zaman da telaşla çıktım. Elli beş yıl! Bir yaşam bile sayılabilir. Kuşkusuz, yalnız basamaklar değildi bu zaman içinde aşınan, o izlerin derinliği, benim ömrümden eksilen günleri de simgeliyordu. Artık o simge de yok! Ben ayrıldıktan bir süre sonra yolum oradan geçtiğinde rafların söküldüğünü, ahşap merdivenin atıldığını gördüğümde içimde bir şeylerin eksildiğini yadsıyamam. Artık orada geçmiş günlerimi anımsatan hiçbir şey kalmadı: Anıların dışında…  (041) Eylül - Ekim 2015
One Minute
DIYALoG
- 116 -
Maalesef malum medyada bizler bir düşman gibi gösterildik, hala da gösteriliyoruz. Ne İsrail ajanlığımız kaldı, ne dünya para trafiğinin yöneticiliğimiz! Hepimiz hasis, hepimiz paragöz, hepimiz zengin, hepimiz bencil. Bana çok söyleyen olur: “sizler ticareti iyi bilirsiniz” diye. Var mı bilimsel olarak tanımlanmış böyle bir gen! Tamamen ortamdan kaynaklanan bir kültür birikimi. Aynen Holywood’daki yüksek oranda Yahudi oyuncu, yönetmen olması gibi. Sinemacılık geni taşımıyoruz ama bir tesadüfler sinsilesi sonucu orada bir kümeleşme olmuş. Çok zengin olduğumuz konusu da cahillikten öte bir şey değil. Çocukluğumda birçok dilenci, çok küçük esnaf ve işpotacı tanıdığım vardı. Karataş’taki aile evi ‐kortijoyu‐ gayet iyi hatırlıyorum. Fakir Yahudilerin birçoğu yurtdışına göç edince sanki fakir Yahudi olmaz imajı oluştu. Bu da kıskançlık oluşturdu. Size komik gelecek ama bu konuda kitaplar bile yazılmış: “Become Rich Like the Jews”, “Make Money The Jewish Way”... sonuncusunun Çin’de şu AVRAM AJİ / İzmir
İstikşafi Gelişmeler
Başbakanımızın kelime dağarcığımıza kattığı bu değerli “diplomatik” kelime her gün yeni bir şeyler öğrenmekte olduğumuzun en büyük kanıtı! Keşfetme kökenli “istikşafi” kelimesi, biri birini keşfetme anlamına geliyormuş. Memleketimizin en büyük sorunlarından biri bu. Biri birimizi tanımıyoruz. Tanımayınca da sevmiyoruz, beraber olmak istemiyoruz. Bizden olmayanı dışlıyoruz. Üç dönem parlamentoda beraber yan yana oturdular, fakat biri birlerini tanıyamamışlar! Bu mümkün müdür? Biri birlerinin ciğerini biliyorlar aslında... WJC’nin yaptığı en son araştırmada Türk Halkının %64’ü hayatında bir Yahudi ile karşılaşmamış, ayni apartmanda yaşamak istemiyor… Yahudiler hakkında tüm bildiğini büyük oranda televizyon ve internetten öğrenmiş. Medyadaki bilgilerin ne kadar yanlı ve yanlış olduğunu bilmiyor muyuz? 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 117 -
DIYALoG
Tüm Kürtleri PKK’cı, tüm Ermenileri vatan haini ve Türk düşmanı, tüm Çingeneleri hırsız ve tembel, tüm Alevileri dinsiz, tüm Yahudileri komplocu gözüyle bakmak bazı çevrelerde kanıksanmış. Bazı Kürtler Türkçeyi düzgün konuşamıyormuş. Doğrudur. Bir şiveleri var bazılarının. Ama Karadeniz’lilerin yok mu? Bizim İzmirlilerin bile kendine göre bir şivesi var. “Gidiyom, geliyom, yapıyom” demez miyiz? Simide gevrek, mısıra darı demez miyiz? Dahası, bizden önceki Yahudi jenerasyonunda Türkçe bilmeyen ne kadar çoktu. Otobüslerde Yahudi büyüklerimiz bağıra çağıra Judeo‐espanyol konuşmaları kulağımda hala çınlıyor.‐ Hem de hiç çekinmeden‐. Hem zaten neden çekinsinler ki? Çocukluğumda Alsancak pazarı ve St. Joseph Orta Okulu çevresinde hemen herkes Rumca ve İtalyanca konuşurdu. Hiç te yadırgamazdık. En yakın okul arkadaşımın annesi hemen hiç Türkçe bilmezdi. Ve de evlerinde sadece Rumca konuşuluyordu. Kayınvalidem Türkçeyi çocuklarından öğrenmiş. anda en popüler kişisel gelişim kitaplardan biri olduğunu öğrendim... İlber Ortaylı bir makalesinde ekaliyet –azınlık mevhumunun sonradan ortaya çıktığını yazmış. Osmanlı dahil sair ortaçağ imparatorluklarında insanlar kompartımanlar şeklinde yaşadıklarını, dinin ön planda olduğunu, savunma hariç sair konularda kendi kendilerini yönettiklerini, ancak bir sorun iletildiğinde sorunu çözdüklerini söylüyor. Sabetay Zvi olayına müdahele de Yahudilerin talebi doğrultusunda olmuştur. “Ve bugünkü problemler Kanunu Medeni ile Lozan Statüsünün çatışmasına eski imparatorluktan kalma mirasın doğrudan doğruya beynelmilel bir koruma altında bulunması ve yeni cumhuriyetin vatandaşlık prensipleriyle çatışmasından ileri gelmektedir..”. Biz Yahudiler de, diğer azınlıklar gibi yirminci yüzyılda bir ayırımcılığa ve bir aşağılamaya maruz kaldı ve hala da bu problem tam olarak düzeltilmiş değil.  (041) Eylül - Ekim 2015
- 118 -
DIYALoG
Sadece Rahibelerin yönettiği İtalyan Ana Okuluna çocuklarımızı göndermek için yarıştık. Şimdiki Devlet Hastanesini çok az Türkçe bilen Fransız Rahibe Hemşireler yönetiyordu. Kiliselerden gün boyunca çan sesleri gelirdi. Her şeye rağmen, bizlere düşen kötü algımızı düzeltmek için çaba sarf etmektir... Ki karşımızdakiler bizi istikşaf etsinler... Yansımalar
RAŞEL RAKELLA ASAL / İzmir
Yaşamım Kimden
Besleniyor?
Mevsimlerin insan ruhu üzerine etkilerini anlatan pek çok araştırma yazısı geçti elime. Güneş ışığının insanın ruhsal ve fiziksel enerjisini artırdığı artık bilimsel bir gerçek. İlkbahar ve yaz mevsimlerinin getirdiği rahatlık, tatiller, dışarıda daha fazla zaman geçirmeler, sosyal aktivitelerin çoğalmasına da olanak tanıyor. Yazın diğer mevsimlerden farkı sadece güneşin olduğu bir mevsim değildir yalnızca. Yaz dostlukların, güzellikleri paylaşmanın mevsimidir. Kışın sekteye uğrayan, rutinlerden ve aynılıktan, yoğun ve sorumluluk dolu kış döneminden çıkmanın rahatlığı ile dostluklar bir başka anlam kazanır. Hiç bilmediğin yerlerde tanımadığın insanlarla dost olursun. Bir dolunay gecesi hoş bir koyda sohbetin tadına doyum olmaz. Ya da yakamoz dibinde yanına aldığı gitarıyla şarkı söyleyen gençlerle şarkılar söyler, müziğin ve dansın coşkusuna kapılırsın. Ya da deniz dostun 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 119 -
şeridindeyiz. Ben ve kendim. Biz. El ele. Zaman, zaman duruyoruz. Beni bana bırakıyorsun. Yüzüm sana dönük. Sonra yine yürümeye devam ediyoruz. BEN ve KENDİM. Bu tablo hiç eksilmiyor. Gözlerim kapalı. Deniz. Issız, boş bir plaj şeridi. BEN ve BEN. BEN ve KENDİM. olur, ona içini döker, düşüncelere dalarsın. Plajda çocukluğuna döner, kumdan kaleler yapar, dalgaların götüreceğini bile bile yapmaya devam edersin. Ama öyle ya da böyle, her mevsim ayrı güzeldir. Aslında her güne, her ana anlam yükleyen bizleriz. Yeter ki, bu güzelliklerden yararlanmasını bilelim. Yaz ayları ile ilgili olumlu şeyleri göremeyen ve yaşayamayan pek çok insan var. Aslında görebilmek ve hissedebilmek önemli olan. Yaşamaya katılmak istedikten sonra… sevmek istedikten sonra … her şey güzel gelebilir, mutluluk verebilir. Ulaşamadığım ama olmasını istediğim düşlerimin tutsağı mıyım? Düşlerimin gerisinde hafiften esen bir rüzgâr beni biraz ürpertse de gülümsüyorum. Genzime deniz kokusu doluveriyor, umutlanıyorum. Yüreğim telaşlı. Koskoca bir yalnızlıkta boğulmak niye? Sıkı, sıkı tutunmamış mıydık yaşama. Ben vardım işte. BEN ve KENDİM. Bir yaz daha bitti bitecek. Her yıl yaz ne çabuk geçti diyorum. Bana mı öyle geliyor, yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman insan yaşlanırken? Yaşamım kimden besleniyor? Önemli olan acılara gülümseye bilmektir diyorum. Kimi zaman güçlü, kimi zaman güçsüz. Bir gelgit bu içimde. Hemen kendimi sıyırmayı becerebiliyorum. Ölüp, ölüp dirilmeye... kendim olmamın bedeli mi bu? Adımlarıma yön verebilmeli, düşüncelerime biçim... Son bir kez dönüp baktım. Tavus kuşunu andıran mavili yeşili denizi karşıma alarak her zaman bu küçük koyu ne çok sevmiş olduğumu ve yaz bitene kadar tekrar gelip bir süre burada oturup güneşin tadını çıkarmanın ve doğaya eşlik etmenin keyfini çıkaracağımdan emin olarak ayrıldım oradan. Doğa benim bir parçam ve ben de doğanın bir parçası olduğum için yeryüzünde var olan her şeye saygı duyarak ayrıldım koydan. BEN ve DOĞA. Birbirimizden bağımsız, ayrı, fakat yine de evrenin örgüsü içinde, birbirimizle bütünleşerek yaşıyor olmanın sevinci içinde. Gözlerimi kapıyorum. Cetvelle çizilmiş gibi dümdüz, göz alabildiğine uzayıp giden bir plaj  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 120 -
umudu barındırıyordu içinde. Çünkü biliyordum ki dünyadaydı yaşadıklarım, dünyadaydı ve dünyadandı; herkes gibi. Geleceğe ilişkin bütün endişelerim, bütün zihinsel kuşkularım dağılmıştı. Az önce içimi kemiren şüpheler, sanki büyü marifetiyle yok olmuştu. Belki de biraz çocukçaydı da, evet, insanı duygulandıracak kadar çocuksuydu düşüncelerim. O kısacık zaman dilimi içimdeki o çocuğu diriltmişti. O ana ilişkin ne zamandır unuttuğum yüzlerce önemsiz ayrıntı, kendi kendilerine, sıçraya sıçraya gelip birbirinin peşine takılarak kalemin mıknatıslı ucuna asılmış, uzayıp giden, kıpır kıpır bir izlenimler zinciri oluşturmuştu. Hayatın bana sunduğu bir imge, bana o anda birbirinden farklı çok sayıda izlenim getirmişti. Bir saat, sadece bir saat değildi, denizin yosun kokusuyla, dalgaların, cırcır böceklerinin sesleriyle, projelerle dopdolu bir kaptı. Düşlerim, tasarılarım, yarım kalmış onca şey. Hayal kırıklığıydı, kırgınlıktı, ümitti, sevinçti… Off! Ne çok şeydi! Yavaş yavaş doğruldum; avuç içlerine gerilmiş parmaklarımla hasır örtüye dayandım, kalkık omuzlarım arasında biraz çökük duran, harcanan Belki de tek yapmak istediğim oturup düşünmekti; belki de hiçbir şey düşünmemek; belki de kendi içime gömülmek, hayal kurmak, her şeyi güzel bulmak, doğa ile baş başa kalmak, Tanrı’ya beni ben yaptığı, beni evrenin bir parçası yaptığı için teşekkür etmek. Bana mutluluk veren şey, sadece bu renkler değildi; hayatımın bir parçası olan bu zaman dilimini yaşadığım yaz aylarına olan özlemimdi, bilemiyorum. Yaz tüm canlılığıyla bana bu yoğun duyguları taşımıştı. Evet, tüm kalbim bir takım düşüncelerle doluydu. Sevinç ve huzur içindeydim; yaşamın ve doğanın bir parçası olmaktan mutluydum. Tüm bunların ne anlama geldiğini bilmiyorum, ama böyle düşüncelere derinlemesine dalmışken, kıpırdamadan, sanki zamansız ve heybetli bir şeyler oluyormuş gibi, yalnızca ben orada, o serili hasırda otururken denizin kıyısında değil, benim gibi insanların kendileriyle ve etraflarındaki her şeyle bütünleşmek için geldikleri bu küçük koyda, bu gürültüsüz, tenha yere adım attığım için benim içimde de her şey kıpır kıpırdı. Çünkü kısa bir süreliğine çok yakınımda olduğunu gördüğüm, ama hayatımdan geçip giden tüm yaşanmamış zamanları, dilekleri, özlemleri, ya da yalnızca 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 121 -
değildir. Sadece içimizdeki karanlıktan çekip çıkardığımız, başkalarının bilmediği şey bizim kendi yaratımız, kendi eserimizdir. İçimi benzersiz bir mutlulukla dolduran, hissettiğim gerçekliğin keşfi değil miydi? Bir başkadır yaz mevsimi. Özeldir, herkesin beklediği bir mevsimdir. Rahatlama, ferahlama, kendine biraz vakit ayırma dönemidir yaz mevsimi. “Tatile çıkmalıyız”, “Eğlenmeliyiz”, “İyi vakit geçirmeliyiz, “Dinlenmeliyiz” ile başlayan iyi niyetli cümlelerle başlayan… çabadan dolayı biraz titreyen parmaklarımla doğruldum. Alçak perdeden gelen seslere kulak kabarttım. Bu kulak kabarış, hayat denilen akışın ta kendisiydi. Ve bu akış en içteki yüreğimde, en içteki ruhumda yankılanıyordu. Gerçek olan şuydu ki, benliğim kendisine sunulan bu ilahi besinle, uyanmış, canlanmıştı. İçimdeki bilinmeyen sezgilere gelince (sanki bunlar bilinçdışımı keşfetmeye çalışan dikkatimin, denizin dibini araştıran bir dalgıcın aradığı gibi, çarptığı, etrafını dolandığı gibi ben de kendime ait işaretlerden yol alacaktım) o işaretleri nasıl çözeceğim konusunda kimse bana kurallar öğretemezdi. Bir deneyimin yaşanması, bizim yerimize kimsenin yapamayacağı bir yaratma eylemiydi. İşte bu yüzden, onca kişi izlenimlerini anlatmaktan vazgeçer, söze dökmemek için bahaneler sıralar. Anlatmak zordur çünkü; çünkü içgüdülerimize ses vermeyi öğrenmemişizdir. Çünkü içgüdülerimiz bizi belirler, zihin ise bu görevden kaçmak için mazeretler sunar. Ne var ki, sanatta mazeret yoktur, sanatçı her an içgüdüsüne kulak vermek zorundadır; bu yüzden de sanat, hayatın en gerçek şeklidir. Kendi kişisel çabamızla çözemediğimiz, aydınlatamadığımız şey bize ait  (041) Eylül - Ekim 2015
Açı
DIYALoG
- 122 -
sağlayarak yaşam kalitelerinin arttırılmasını amaçlamaktadır. Projede öncelikli hedef kitle 60 yaş üzerindeki “Geriatri Grubu” olacaktır. Hedef, profesyonel bir tıbbî ekip tarafından, özellikle kronik rahatsızlıkları bulunan fertlerimizin bu rahatsızlıklarının takibi, erken teşhislerle yaşam kalitesini ve süresini uzatabilmektir. Bir başka deyimle, projenin amacı kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ile birinci basamak tanı, koruyucu (aşılama, öneri ve yönlendirme vb) tedavi hizmetlerini planlamak ve sunmaktır. Bunun yanı sıra, eğer proje başarılı şekilde yürürse “Koruyucu Sağlık” hizmetine ek olarak, gerektiği takdirde, rehabilite edici (fizik tedavi, psikoterapi, diyetisyen hizmet planlamaları) sağlık hizmeti ile süreli bakım hizmeti de devreye sokulabilecektir. “Koruyucu Sağlık Projesi” nasıl tanımlanabilir? Karataş Derneğinin şemsiyesi altında bulunan veya dışında olan, 60 yaş ve üzeri fertlerimizin talepte bulunmaları halinde sağlıklarının kontrolü, korunması ve tedavisinde gerekecek tüm süreçlerin, Sağlık Bakanlığı tarafından DAVID ENRIQUEZ / İzmir
Karataş Hastanesi Derneğinin
Koruyucu Sağlık Projesi
Bu kez köşemi Karataş Hastanesini İdare Derneğinin uzunca bir zamandır üzerinde çalıştığı bir projeye ayırmak istiyorum. Karataş Hastanesini İdare Derneğimizin sorumluluğu altında olan hastanemizin 2013 yılı başlarında satışı sonrasında, bünyesinde barındırdığı bakım evimizin kapanması sonucu, oluşan yeni şartlar Derneğimizi, zorunlu olarak, farklı alternatifler arayışına sokmuştur. Bu bağlamda uzunca bir süredir derneğimiz “Koruyucu Sağlık Projesi” adı altında bir hizmetin planlanmasına yönelik çalışmalar yürütmektedir. Nedir bu “Koruyucu Sağlık Projesi”? Proje, cemaat mensuplarımızın, kendileri ve aileleri adına, sağlık danışmanlığı ve hizmeti almalarını 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 123 -
ve yaşam standardındaki değişimler gibi olgular kaçınılmaz olarak toplumumuz bireylerini bedensel ve zihinsel olarak etkileyecektir. Böyle bir zamanda toplumumuz bireylerine, “buradayız, yalnız değilsin, yanındayız” güvencesini verebilecek böylesi bir sağlık sisteminin başarıya ulaşması, salt Karataş Hastanesini İdare Derneğinin gayretleri ile mümkün olamaz. Bunun mümkün kılınması, cemaat kurumlarımız ve mensuplarımızca “insani ve vicdani yardım” ve buna bağlı “sosyal hizmet” ilkelerinin samimi şekilde benimsenmesinden geçmektedir. Bundan böyle cemaat ve kurumlarımız olarak toplumsal hedefimiz “insan” olmalıdır. Bu bağlamda, önümüzdeki yıllarda cemaatimizde insanlarımıza yönelik bu tür hizmeti üretebilecek, organize edebilecek tek kurum Karataş Hastanesini İdare Derneğinin olacağı gerçeğinden hareketle, bir Yahudi Merkezi inşasında sergilenecek desteğe eşdeğer bir desteğin derneğimize de gösterilmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde, mevcut kira gelirine ilâveten yaratılacak bir fonun getirisi ile yetkilendirilmiş şirket ve bu şirket bünyesindeki sağlık profesyonelleri tarafından yönetilmesi olarak tanımlanabilir. “Koruyucu Sağlık Projesi” nasıl bir organizasyondur? Ruhsatlı ve profesyonel bir tıbbi ekibin oluşturacağı bir yapı ve bunu denetleyecek ve takip edecek Derneğimiz bünyesinde oluşturulacak bir ekibin ortak organizasyonu olacaktır. “Koruyucu Sağlık Projesi” nasıl çalışacaktır? Özetle söylemek gerekirse, uygulama, tümüyle derneğimize bağlı, yarı zamanlı bir uzman dâhiliyeci hekim, tam zamanlı 1 hemşire ve 2 evde bakım personelinden oluşacak (ileride diyetisyen, fizyoterapist ile de desteklenebilecek) bir ekip tarafından yürütülecektir. Çok değil, 19 yıl sonra, 2034 yılında, yaş ortalaması 61’i bulacak bir toplum olarak, “toplumsal geriatri” sürecine girecek bir cemaat ile karşı karşıya kalacağız. Yaşlılıkla birlikte bireylerimizde meydana gelecek kayıplar (işitsel, görsel v.s.), stresler, krizler, emeklilik, dulluk, hastalık, fiziksel gücün azalması, toplumsal statüdeki değişiklikler  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
sözünü ettiğim türden projeler hayal ürünü olmaktan çıkıp realiteye dönüştürülebilir. Bu tür sosyal içerikli girişimlerin hayata geçirilebilmesinde ise temel öğe, “insan” faktörüne verilen değerden geçer. Bu başarıda en büyük payın sergilenecek toplumsal dayanışmanın olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Geçmişte olduğu gibi, zamanı geldiğinde bu bilincin toplumumuza yakışır şekilde ortaya konulabileceğine kuşku yoktur. Fertlerimiz arasında dayanışma ve yardımlaşma duygularının yeşermesi ve de en fazla ihtiyacı duyulacak “Koruyucu Sağlık Projesi” veya benzeri sistemlere sahip çıkılabilmesi dileğiyle. 

- 124 -
(041) Eylül - Ekim 2015
Bir Başka Deyişle
DIYALoG
- 125 -
Elvis Presley’nin öncüsü olduğu Rock’n Roll’un tahtına oturmuştu. İngilizlerin Beatles’ına karşı; Amerika’dan da The Doors gibi gruplar çıkmıştı. Türkiye’de ise Anadolu Rock doğmuştu Cem Karaca’nın öncülüğünde. Savaş karşıtı hareketlerin en yoğun yaşandığı yıllardı. Tüfek namlusuna çiçek takan Hippiler’in, hassas Çiçek Çocuklar’ın dönemiydi. Uzakdoğu felsefelerine yönelik, özellikle ‘Budizm’e yoğun bir merak, şehir hayatından ve şehrin kurallarından kaçıp kurtulma isteği, çiçek çocuklarını yaratmıştı. Radyo, fotoroman ve çizgi romanların zenginleştirdiği günlerdi. Aşk mektupları yazılır, şarkılardan fal tutulur, yazlık sinemalara açılır kapanır koltuklar ile gidilirdi.. Yola çıkanların arkasından su dökülür, papatya falına bakılır ve Yeşilçam sinemasında ne olup bittiğinden sıkça bahsedilirdi... NİSİM SİGURA / İzmir
Bir Kahvenin
Kırk Yıl Hatırı Vardır
Değerli Okurlar, Günümüzden geriye epey geriye bakmak… Belki de o yıllara dönmek… İnanın bana gerçekten çok büyük bir heyecan veriyor… Yakın bir dostun da ricasını kırmamak adına ben de anımsayabildiğim kadarı ile, geçmiş son kırk yılın, başka bir deyişle 60'lı, 70'li, 80'li ve 90'lı yıllar ile ilgili zihnimde derin izler bırakmış olan kareleri elimden geldiğince siz değerli dostlarla örneklerle paylaşma gayreti içinde olacağım.. Bugün komik saydıklarımız o gün için komik değildi. İnsanlar hepsine inanacak ölçüde bir saflığa sahipti o zamanlar. Hepimiz o saf ve masum çocukluk günlerimizin naif, hakiki, hesapsız günlerini özleriz... Ama İnsan ancak büyüdüğünde, çocukluğun sorumsuz dünyası meğer ne hoşmuş, diyor. İnsanların iyisi, dürüstü, doğrusu, seveceni, seveni, sevileni kalmamıştır sanki! O insanlar bizim çocukluk yıllarımızda yaşamış, sanki biz En az hatırladığım yıllar olsa da yine de 60’lı yıllardan başlamak istiyorum… Dünyada özgürlük rüzgârlarının estiği yıllardı... Ay’a ilk kez ayak basılmış, Martin Luther King Nobel ödülü almış, Kennedy Amerikan başkanı olmuş ve Rock yıldızları savaş karşıtı hareketlerin sembolü haline gelmişlerdi. İngiltere’den yayılan yeni Rock müziği,  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
büyüyünce yeryüzünden çekilip gitmişlerdi! Öyle anar, öyle anlatırız. Çocukluğumuz… Yalan da olsa bizim kayıp cennetimizdi belki de... Çok hırpalayıcı bir çocukluk, gençlik yaşayanlar da oldu. Onlar çocukluk, gençlik mutluluklarından söz ederken yüzlerindeki çizgiler acımasız bir açık sözlülükle onları yalanlar. Yıllar içinde kendilerine yeni bir tarih yarattıkları belli olur.. Hatırlama eyleminin belki de en güzel yanı; hatırlarken geçmişi de yeniden düzenleyebilme becerisi. Yoksa öyle olmasa... Hani Nietzsche'nin dediği gibi hafıza bazen "irin toplamış bir yara" olup çıkar. 'Sonra büyüdük" diyeceğim ama biz hiç şimdi ki çocuklar kadar hızlı büyümemiştik nedense. - 126 -
yıllar. Nilüfer'in şarkısı gibi '”Elele okul yolunda, aniden başlayan ilk gönül macerasında ‘Göreceksin Kendini'.. Öğrenim yaz tatiline girerken ayrılma vakti gelirdi. Alpay'ın şarkısı eşlik ederdi yaşanan duygulara... 'Tatil geldiği zaman /Ağlarım ben inan/ Gidiyorsun işte / Arkana bakmadan / Nasıl geçer bu yaz / Ne olur bana yaz' diye mırıldanırdı genç dudaklar.. Ne cep telefonları vardı birkaç saniyede sevdiğinize kavuşturan, ne de internet.. Uzun aylar bekledikten sonra sıranın bize gelip bin bir uğraşla bağlattığımız telefondan sevdiğimizi aradığımızda, telefona arkadaşımız yerine başkası çıktığında pat diye kapattığımız telefon hamlelerimiz.. Telefonla görüşmek için adımızı yazdırdığımız, sıraya girdiğimiz o geçmiş günleri anımsıyorum. Ne büyük bir çileydi çektiğimiz! Zaten telefonu olan evler parmakla sayılabilirdi. Ayrıca o lükse erişmiş olmak da yeterli değildi. Diyelim ki şehirlerarası konuşmak istiyorsunuz, bu bağlantıları beklemek gerçekten büyük bir sabır işiydi. Normal, acele ya da yıldırım… Bir saat, daha uzun süre ya da bütün bir gün mü beklenirdi, şansımıza… Hele yurt dışıyla görüşmeyi sağlamak bir ayrıcalık sayılırdı. Ücretinin de oldukça yüklü olduğunu anımsatmadan geçemeyeceğim.. 70'li yıllara geldiğimizde çocukluktan sıyrılmaya başladığımız o siyah beyaz resimlerdeki bakışlarımız... Önümüzde uzanan hayatın bilinmeyen heyecanlarıyla dolu olduğu o yıllar... Okul ve Üniversite yılları, vefa dolu arkadaşlıklar... Bitmeyecek sanılan ilk aşklar, ilk serüvenler... Kaçamak bakışlardaki gülümsemeler. Samimi ama utangaç bakışmalar. Çoğu kez, ya kabul etmezse diye aracıyla edilen arkadaşlık teklifleri.. ‘konuşma’ teklif edilir... ‘Konuşma’ teklifi “Arkadaş kalalım” diye reddedilirdi… Şarkılar içinde sevdalar gezdirdiğini anlaşıldığı zaman… Aşk acısı öğrenilen 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Sözcükler, yazının bulunuşundan bu yana olduğu gibi, ancak gönderilen mektuplarda hayat bulurdu. İletişim kurduğumuz kişilerin seslerini duymak, yüzlerini görmek yalnızca bir düşten öteye değildi bizim için. O yüzden apartman dairelerinin, dolayısıyla posta kutularının olmadığı zamanlarda postacıların yolunu gözler, kapımızı çaldığında bir heyecan dalgası sarardı içimizi. Boş geçtiğinde yine hüzünlenir, ertesi günü beklerdik. Neredeyse hepimizin biricik iletişim aracıydı bu yazdığımız mektuplar. Kuşkusuz duygu ve düşüncelerimizi kışkırtan, bunların içindeki sözcüklerdi: Ağlatan, güldüren, coşturan, farklı yorumlara ve beklentilere yönelten, yaşama tutunmamızı sağlayan sözcükler! Kimi zaman bir kez okuyup kenara attığımız, kızarak yırttığımız, özenle sakladığımız, onlarca kez elimize alıp neredeyse ezberlediğimiz mektuplar.. Ürkek, mahcup gençlerdik.. Okul çıkışında ilk iş olarak kravatların gevşetilişi, kızların eteklerini iki parmak kısaltışı. Karşı kaldırımda ya da gidiş yolunun bir köşesinde bekleyen delikanlılardık biz... Göz göze gelmek yeterdi. Hayatı tanımak, anlamak için imkanlarımız kısıtlıydı.. Engellerimiz çoktu.. Zorluğunu bilemediğimiz, uzunluğunu kestiremediğimiz dikenli bir yolun başındaydık sanki.. - 127 -
O yıllardan aklımda kalanlar arasında; Çivit, regülatör, tüpte şokella, tipitip sakız, Facit hesap makinesi, Olivetti daktilo... "Ahmet Bey'in televizyonu Schaub Lorenz", "Uy ezdin Ondulin'i", "Mintaksla canım Mintaksla", "Ho Ho Hoverr, süpürür döver, her yeri temizleyen hover, hover, hover!", "Kıskanç bayanlar eşinize Eros giydirmeyin... Ağustos aylarında ortaya çıkan Alamancıların Mixer ve Tost Makinasıyla hava atışları.. Sevda uğruna dünyayı yıkacak kadar cüretkar, ama iş, o sevdayı itiraf etmeye, gelince dünyası yıkılan gençlerdik biz... Altında tutkuyla beklenen pencerelerde, uzun sessizliklerde, sevip diyememelerde, ayrılıp vazgeçememelerde, o yıllar için çok tanıdık bir duyguydu... Gizli ve söylenememiş iki sözcük yüzünden heba olup gitmiş aşkların mezarlığıydı o yıllar… O yüzden çoğu sevgisini hayat boyu “sinede bir yare” gibi sakladı. Ve o aşklar, bir türlü vuslata erip hakkıyla yaşanamadığından, eskimeyip her daim taze kaldılar... Kaç plağın kapağında, kaç anket defterin de ve tuttuğumuz günlüklerde anlaşılmayı bekleyen imalı mısralar vardır kim bilir… Ve mektuplar... Bizler son nesliyiz mektup denilen itirafnamelerimizin… Kaç mektup “Gece ve Müzik”  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 128 -
Modern Talking dinliyor olmak demek. Comanchero'nun ve Life is Life' ın sözlerini ezberlemeye çalışmak demek. Michael Jackson, Madonna, Samantha Fox demek... Korhan Abay, Cenk Koray, Metin Milli, Ersen ve Dadaşlar demek. Clementine, He Man, She Ra, Transformers demek. Çocuğumuzu okula siyah önlükle yollamak demek. Kayahan, Nilüfer, Sezen Aksu, Barış Manço ile büyümek demek.,. İhtilal çocuğu demek, köle İzaura demek, Ziyaretçiler demek… Rock'cımı metalci misin demek. Moruk demek, herıld yani demek… “Hey Corc versene borç” demek.. “Olmaz Maykıl bende de yok!” cevabını işitmek demek. Geriye dönüp baktıkça iç geçirmek demek.. Yüzyıl içindeki en iyi, en kıyak kuşak, hem eski hem yeni olmak demek. Biraz gözü açık bir 80'li yüz yıllık nesil kültürünü bir porsiyonda almış olmak demek… Mahalle çeşmelerinden su içmek, bayramları iple çekmek, Cumhurbaşkanı denince Kenan Evren' i hatırlamak demek. Koltuk altında topla okul bahçesine yalnız giderken nasılsa oynayacak birileri vardır demek… Evden çıkmayan bilgisayar bebeleri haline gelmeden çocukluğunu yaşayabilmiş, son dönemin bir mensubu olmak demek… Ne sorusuna zonk cevabı vermekten hala zevk duymak... Büyüteç ile kağıt yakmak ve siyah eşliğinde karalanmış, kaçı “Örnek Aşk Mektupları” kitabından ya da cep foto romanından kopyalanmış kaçı gizlice sevilenin cebine saklanmış ve ümitle cevap yollanmıştı, bilmek mümkün değil.. 80'lı yıllar birilerimiz için oldukça sıkıntılı bazılarımız için de oldukça mutlu sayılabilecek yıllardı. Hep deriz ya “Nerede o eski günler” diye. Seksenlerde belki de çocuk olanlar için işte o günlerden esintiler. 50 yaş altındakiler belki bir şey anlamayacaklar ama 50 ve üzeri yaştakiler o günlere geri döneceklerdir.. 80'lı yıllarda yaşamak demek; O yıllarda hayatının ilk tecrübelerini yaşamış, üniversiteyi bitirmiş, Kenan Evren'i, Erdal İnönü'yü, Turgut Özal’ı televizyon veya gazeteden de olsa tanımış olmak. Ajda Pekkan'ın Alo, Michael Jackson'ın Pepsi reklamlarını hatırlayacak kadar şanslı olmak demek… İcraatın içinden demek, "Semra koy bir kaset de neşemizi bulalım" demek.. Köprü demek, ödediğimiz her kuruş verginin yol, su, elektrik olarak bize geri dönmesi demek. Kimileri için ise belki de sadece Voltran demek. Depozito toplamak adına kola şişesi biriktirmek demek. Adile Naşit ‘ten çocuklara özgü masal dinlemek demek... Debbie Gibson, Tiffany, Jason Danovan, Sandra, 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 129 -
Bunun için ağlamak... Ve içeride her nedense ‐ You Are İn The Army Now ‐ şarkısında sarmaş dolaş dans eden tanıdıklara bakıp özenmek demek.. Gorbaçov'un kafasındaki kırmızılığın ne olduğunu merak etmek.. Batman ve Şırnak'ın henüz il olmadığı günleri hatırlamak demek.., Breyk Breyk arkadaş arıyorum demek. Eve lazım olur diye fazlaca pul almak demek. Hava durumlarının eksi değil de sıfırın altında bilmem kaç denildiğini bilmek demek…TRT1'de oluşan sorunlar sonucu yayına bir süre ara verildiğinde ekrana getirilen donuk ağaç, dağ bayır resmine sabırla 10 dakika hareketsiz bakabilmek demek… kağıtların beyaza oranla daha kolay yandığını keşfetmek, 9 voltluk pile dilinle dokunup o ekşi anı yaşamak demek… Televizyon konserlerini teybe çekerken odaya giren aile fertlerini hemen susturmak demek. Sinek ilacı araçlarının arkasında bıraktığı buluttan korunmaya çalışmak demek. Kutu kolayı açtıktan sonra kapağını çekip çıkarıp atmak demek... Bakkala her gün uğramanın, sokakta iki ağacın arasına çekilen file ile voleybol oynamanın geçerli sayıldığı yıllar demek... Her şeye rağmen temiz ve el değmemiş bir hayat demek. Sonrasında biz büyüdük ve kirlendi dünya demek. Pazar akşamları mecburen yıkanmak ve erken yatmak demek... Sesi açıp kısmak için televizyonun dibine kadar gidip, üstündeki düğmelere basmak zorunda olmak demek... Şehirlerarası yolculuklara çıkarken otobüsün 320S olması için dua etmek… Bilet alırken arka kapının önü ve tekerlek üstü olmasın demek. Resimli futbolcu kartları demek, süper babaanne demek.. Fantayla kolayı karıştırmak demek, mahalle kavramının önemsendiği yıllar demek. Anket ve hatıra defterlerinin olması, bunlara "Seviyorum ama kimi" diye başlayan sözler yazmak demek.. Zerrin Özer demek. Çernobil yüzünden çay içilmemesi, zaman zaman yazlık diskolarda içeri alınmamak demek... Özetle 80’li yıllarda yaşamak belki de Türkiye'de yaşamış son mutlu kuşak olduğunu hüzünle hissetmek demek. 90'lı yıllara nedense çok büyük bir hızla geçmiştik… Bu yıllarda yapılan bir araştırma, gençlerin "Mutlu olmak için en önemli şeyin para olduğuna inandıklarını" ortaya koymuştu... Aynı araştırma 1970'lerde yapılmış ve o zaman “Sizce mutluluğun anahtarı nedir?” diye sorulduğunda çoğunluktan "Sevgi" yanıtını almıştı. Yani, 20 yıl içinde gençler, nedense parasız saadet olmayacağını keşfetmişlerdi!  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Şimdi her şey ne kadar gelişmiş ve ne kadar basit olsa da; 90'larda çocuklar sokaklarda gece yarılarına kadar oyun oynar, anneler komşu teyzelere gider, babalar tavla atar, hepimiz küçük şeylerle mutlu olurduk... Gelin nostaljiye geri dönelim, o günlerin anılarını tekrar yaşayalım smile emoticon 90'lı yıllarda taze sıkılmış portakal suyu içmek adeta İngiliz Kraliyet Ailesinin günlük alışkanlığı olarak sayılırdı.. Kahvaltıda portakal suyu içen kişi kendisini Lord sanarak, tatlı tatlı bardağından yudumlardı. 2000'lerde sadece meyve suyu satan dükkânların açılmasıyla, portakal suyu Türkiye'de ulaşılmaz olmaktan çıktı... Misafir evlerinin resmi meyvesi muz, “öyle her evde olmazdı” diyebileceğimiz bir başka yiyecekti. Misafirliğe giden çocuk masada tek tük duran muza el uzattı mı, annenin gözleri büyür, kaşlar kalkar; el sürme, yeme sakın görgüsüzlük olur etkisi yaratılırdı. Çoğu insanın ilk kez 90'lı yıllarda tanıştığı bu tropik meyve ile kendinizi başka bir sınıfta hissedebilirsiniz. - 130 -
kurmuştu. Özellikle babalarımızın beline astığı telefon kabıyla Nokia 3310 adeta başımızın tacı olmuştur. Türkiye'de çok katlı yüksek binaların yapılmaya başlanmasıyla asansör kavramı daha da bir önem taşıdı... Genellikle zengin muhitlerde yeni yapılan yüksek binalarda rastladığımız çeşitli asansör tipleri, o gözümüzde büyüdükçe büyüyen, bizi soluksuz bırakan merdivenlere yan gözle bile bakmamızı sağladı.. Özellikle doksanlı yıllarda oldukça popüler olan kapıcılı apartmanlarda oturmak bir zenginlik göstergesiydi. O dönemde yayınlanan Bizimkiler dizisindeki Kapıcı Cafer hala aklımızdan silinmeyen karakterler arasında yer almıştı.. Hepimiz 90'lı yıllarda mutlaka çim adam büyütme furyasına katılmışızdır. İşte şimdi ona benzer, kendinizin büyütüp besleyebileceği sihirli yumurta ile aşkınızı ilan edebilirsiniz. Yaprakları üzerinde yazan birbirinden güzel mesajlarıyla, sevgilinize güzel ve komik bir sürpriz yapılırdı.. Doksanlarda Ev Hanımlarının Kıskançlık Göstergesi, Bulaşık Makinesi Merdaneli çamaşır makinesinden sonra, bugün ki tam programlı çamaşır makinesi ve son olarak bulaşık makinesinin çıkmasıyla 90'lar ev Dünyanın en çok satan telefonları arasında olan NOKİA 3310, ülkemizde adeta teknoloji şoku yaşatmıştır… Bir zamanların iPhone olan Nokia 3310 dayanıklılığı, yeşil ekran ışığı, melodileri, yılan oyunları ile 7'den 70'e herkesin gönlünde taht 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
hanımlarının en çok huzur bulduğu yıllar oldu... Genelde misafir geldiğinde çalıştırılan, o zaman eskiyecek diye pek kullanılmayan bulaşık makineleri, ev hanımları tarafından birbirlerine hava atmak için kullanıldı.. 90'lar da hemen hemen herkesin Almancı bir akrabası vardır. Tonla hediye ve çikolatayla gelen bu akrabalar, şişman eniştelerin kullandığı, dokunmanın bile yasak olduğu Mercedes araba ile evlerimize misafir olurlardı. Serbest piyasa ekonomisiyle ülkemize gelen yabancı fast food firmalarının başını Mc.Donald's çekiyordu! 90'lı yıllarda Mc'te yemek yemek adeta zengin işiydi.. Dershaneler günümüzde ne kadar fazla olursa olsun, önceden ÖSS'ye hazırlanmak için giden komşu çocuğuna gıptayla bakılırdı. Kazanılmadığında, 'Ben de dershaneye gitsem, ben de kazanırdım' diyen öğrencilerin en azından geçerli bir mazereti vardı.. 90'lar da bir zamanlar LC Waikiki çılgınlığı vardı. Bir anda bayramlıkların ve misafire giderken giydiğimiz kıyafetlerin hepsi LC Waikiki oldu. Üzerinde LC Waikiki maskotu olan maymunun resmi bulunan poşetleri taşıyan çocukların havası başka olurdu... - 131 -
Küçük Sevgili... Melody... Müziklerini Bee Gees'in yaptığı bu film, dönemin çocuk yıldızı Mark Lester'e eşlik eden Tracy Hyde… Ve daha sonra 'Love story' o dönemlerde hepimizin hikayesi olmuştu. ''Aşk hiç bir zaman pişman olmamaktır' demişti genç delikanlı aşık olduğu genç kıza… Özverinin ve gerçek sevginin ne olduğunu gözler önüne sermiş ve yıllar sonra da anılarımızdan çıkmayan bir film olarak kalmıştı. Değerli okurlar; Elbette başka bir yazımda 'milenyum' diye adlandırdığımız 2000'li yıllardan da bahsetmeyi istiyorum... O yılların da sizlerce bilinen apayrı ve son derece çarpıcı özellikleri vardı. Bugünkü sözlerime Edwin Hubbel Chapin'in son derece sevdiğim güzel bir özdeyişi ile son vermek istiyorum: “Yaşamımızda ki her etkinlik ebediyen titreşecek bir tele dokunur.”  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 132 -
almışlardır. Bu Sefaradlar, etnografik, folklorik ve geleneksel olarak çok önemli cemaatler oluşturmuşlardır. Büyük bir özenle korudukları örf ve adetlerini, yaşam tarzlarını ve pek tabii, lisanlarını getirmişlerdi. Özellikle, “folklorik gelenek” olarak tanımlayabileceğimiz, Sefarad Kadını’nın engin becerisini... 1492’de İspanya, 1536’da Portekiz’de engizisyon ilanını takiben, Yahudiler, Osmanlı topraklarına iki dalga halinde gelmişler, geleneklerinin yanında, Kültürlerini de İmparatorluğun birçok kentlerine taşımışlardır. İspanyol Yahudileri buralarda, klasik, duru İspanyol lisanını çok uzun yıllar boyunca korumuşlardır. Bazı tarihçilerin iddialarına göre, göçmenler, tıpkı Toledo’daki gibi temiz bir “Kastelyano” konuşmayı sürdürmeye çalışmışlardır... Burada, ünlü yazar Michael Molho’nun renkli bir anlatımla sergilediği, Selanik Sefarad’larının yaşamlarından bir, iki kesit paylaşmak istiyorum: (1*) “Getto’larda yaşama zorunlulukları olmadığı halde, onlar Müslüman ve Hiristiyan toplumlarından ayrı, Galatalı Küçük Bir Kız
COYA DELEVİ / İstanbul
Birkaç yıldır, İspanya ve Portekiz’den kovulmuş olan Yahudilerin yaşamları ile ilgili eserler, araştırmalar okumaya çalışıyorum. Kuşkusuz, değişik yazarlar, tarihçiler, profesyonel araştırmacılar, Selanik hakkında sayısız eserler, makaleler yayınladılar. Okuyacağınız yazım, kesinlikle tarihi bir belgesel olma iddiasını taşımıyor... Sadece, okuduklarım arasında ilginç bulduğum, Sefarad gelenek, görenek, örf ve adetlerin küçük bir bölümünü, (ara sıra kişisel gözlemlerimi de katarak) özetlemek istedim. Bunların birçoğunu, Osmanlı İmparatorluğu Sefarad’larının torunları olarak, ninelerimiz, annelerimiz ve de… belki bazılarımız benimsedik, uyguladık. Bir Zamanlar Selanik (Yunanistan Sefaradları‐ Selanik Cemaati) Okuduklarım arasında öylesine renkli, öylesine sıcak yansıtılmış bölümler var ki, onları sizlere nakletmekten kendimi alamadım. 2. Dünya Savaşı öncesi başta Selanik olmak üzere Yunanistan’da yaşayan Yahudiler yüz binlerle anılırdı. İber Yarımadasındayken yaşamış oldukları kent veya yörelere göre gruplar oluşturmuşlar, hatta bir kısmı Toledo, Sevilla, Kordoba, Saragosa v.s gibi soyadları 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 133 -
Tekirdağ’daki evlerine öyle çok benziyorlar ki!.. Bahçelerdeki güllerin bile, kokularını alır gibiyim... Neyse!... Gelin adayı genç kızlara, tam anlamı ile “Novya Kumplida” (Becerikli gelin) olmaları için gelenekleri, dini bayramlarda uyulması gereken kuralları, evini ve eşini hoş tutmasını v.s öğretirlerdi. Gençlerin nişanlı kaldıkları, genelde bir yıllık süre içinde, kız anneleri “çeyiz”i tamamlardı.(2*) Oldukça renkli Selanik düğünleriyle ilgili alıntılar: “Dini nikahtan önceki “Gelin Hamamı” tam manasıyla bir seremoniydi. Gelin, annesi, ailesi, arkadaşları, müstakbel ailesi, büyük bir kalabalık, çeyizi sergilemek için (aparar el aşugar) toplanırdı. Bayanlardan kurulu özel bir müzik grubu eşliğinde şarkılar söylenir, danslar edilirdi... Hamam seremonisinden sonra geline beyazlar giydirilir, bolca takılar takılır, tırnaklarına kırmızı cilalar sürülürdü... Gelinin yüzü, “Velo” denilen ve iki üç küçük çocuğun alt ucundan tuttuğu uzun duvağın tülü ile örtülü olarak düğünün yapılacağı yere getirilirdi. Dini mekanlarda ya da evlerde, “Huppa”nın altındaki gelinle damadı bir Din adamı kendi “Maalle”lerinde yaşamayı tercih etmişlerdi. Genelde,“Kortijo” denilen avlularla çevrili evlerde yaşarlardı. Bazı evlerde, mutlaka bir kuyusu olması gereken bu avluların ortasında da mutfak bulunurdu. Evlerin dış cephelerinin oldukça çirkin bir görünümde olmalarına karşın, evlerin içi aydınlık, neşeli, mavi‐beyaz badanalı duvarlar tertemizdi. Avludaki ağaçların arasından, hoş kokulu güller, yaseminler görülürdü... “Genelde, mutfak gereçleri ve tabaklar çömlek gibi toprak kaplardı. Dinsel objeler, “Şabat” şamdanlarının çoğu gümüştendi. Pişirdikleri yemekler arasında bamya, patlıcan, ıspanak, kereviz, “fijon” (börülce), kuru ve taze fasulye ve. ”kifte”lerden ayrı, yalnızca Nisan‐Mayıs ayları arasında kuzu eti yerlerdi... Sabah kahvaltısında ekmek peynirin yanı sıra, “biskoços” (kurabiye) ”burekas ve boyos” ile haşlanmış yumurta bulunurdu...” Sevgili okurlar, nedense yukarıda tasvir edilen “kortijo”lu, kuyulu, beyaz badanalı tek katlı evler bana pek yabancı gelmedi. Ebeveynimin beni, 75+yıl önce yaz tatillerimi geçirmek için yolladıkları Dedemin, Dayılarım ve Teyzelerimin  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 134 -
“Zengin aileler ölülerini gömerken, ücret karşılığında “Yoraderos” (ağıt yakanlar) profesyoneller kiralarlardı. Bunların zengin repertuarlarındaki ağıt ve matem ezgileri, o anın ve ailenin sosyal durumuna göre uyarlanırdı. Evlerde uzun, siyah örtülü masalarda, haşlanmış yumurta ve ekmek yenirdi...”ELLUL”ayı ise, mezarlık ziyaretlerinin yapıldığı, ayetlerin ve geleneksel “KADİŞ”in okunduğu dönemdi...”(5*) Defalarca belirttiğimiz gibi, Sefarad’lar genelde, gerek dinsel, gerekse folklorik geleneklerine hep bağlı kalmışlardır. Selanik’te “Saragosa Purimi” kutlanırdı. (Bu konuyu belki ayrı bır metinde ele alma fırsatını buluruz.) Cuma geceleri, yani “ŞABAT” için, evin hanımı çeşitli yemekler yapar, gümüş ya da bronz şamdanları hazırlar, parlatırdı... Sinagog duasından dönen evin erkekleriyle birlikte, tüm aile yemek masasının etrafında, bir büyüğün okuduğu “Kidduş”u dinlerdi... Ancak sonra, salataların, özellikle balığın ve çeşitli yemeklerin oluşturduğu zengin sofraya oturulurdu. Yemekte beyaz şarap ve rakı içilirdi... “Pesah’ta, hep birlikte şarkılar söylenir, daha sonraki dönemlerde, Şavuot’ta, kır yaşamını sergileyen kutsar, ”Şiva Berahot”u okurdu... Nikahtan sonra yedi gün süren “Huppa” döneminde düğün evi ziyaretçilerle dolar, taşardı... Misafirlere sunulan kahve veya şerbetlere “Tamelas” dedikleri bir tür kurabiyeleri bandırarak yerlerdi...” (3*) Yaz geceleri eski Selanik Kentinin Yahudi Mahallesi ayrı bir cümbüştü... Göğsü yarı açık gömleklerini, kırmızı bir “kuşak”la sıkıştırmış, ceketlerini omuzlarına atmış beyler “piyasa” yaparlardı... Ara, sıra, çizgili pamukludan boynuna kadar iliklenmiş uzun “anteri”si ve kırmızı “fes”iyle “Mellamed”e, yani okulun hocasına rastlamak da olasıydı... Soğuk havalarda da, kürk yakalı “kaftan”ını giyerdi Mellamed Efendi... Selanik Yahudileri, İspanya’dan kovulmuş atalarının mirasını özenle, sadakatle korudular... Ev hanımları, ninelerinin “Andaluzya” da yaptıkları gibi, gün boyu evlerinde oturur, zorunlu olmadıkça dışarı çıkmazlardı. Örneğin, çıkış nedeni bir hasta ziyareti olabilirdi... Aileden birinin ölümünde, depolanmış tüm sular dökülür, bu suları asla kullanmazlardı.. (4*) Matem günleri ile ilgili bir kaç alıntı: 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 135 -
DIYALoG
atalarının mirası, asırlar boyunca konuştukları bu lisanı ölüme terketmemek için savaşıyor. Doğal olarak, lisanla birlikte geleneklerini de... Ruth’un kitabı okunur, hasat ezgileri mırıldanılırdı... Ayrıca, Sukkot ve Purim Bayramları festivallerle kutlanırdı... Avraam Avinu’nun (Hz.İbrahim) ilk kutsal emri olan “Berit Mila” törenlerinde, bebeği uyutmak için ninniler söylenirdi..”(6*) Selanikte konuşulan Ladino, geniş Judeo‐Espanyol ailesi içinde, özel bir “diyalekt”ti. 15.Asır İspanyolca ve Portekizcesi olup, zaman içinde bünyesine İbranice, Rumca, Türkçe sözcükler ve deyimler katmış, bu diyalekt “Cudezmo” olarak anılmıştır. Tıpkı Aşkenaz’ların diyalektlerine “Yiddiş” dendiği gibi... Doğu Sefarad’ları Judeo‐Espanyol lisanında oldukça önemli edebi çalışmalar yapmışlardır. 15 ciltlik “Me’Am Lo’Ez” en başlıcalarındandır. Bu eser sade, yalın anlatımı ile geceleri, ailenin topluca okuduğu favori kitaptı... “Balkanlar’ın Kudüs’ü” olarak anılan Selanik, en büyük Judeo‐Espanyol Cemaatiydi.. Nüfusu yüz binlerle ifade edilirdi... 1943’te, Naziler bunların çok büyük bir bölümünü Ölüm Kamplarına yolladı. Çelişen rakamlara rağmen günümüzde sayılarının çok az olduğunu biliyoruz. Bir zamanlar Selanik, Yahudilerin çoğunlukta yaşadığı, J‐Espanyol’un en çok konuşulduğu kentti. Şimdilerde Selanik, Devamı Gelecek Sayıda (1*) Michael Molho: “Usos i costumbres de los Sefardies de SALONİCA.” (2*) Aslında birçok Sefarad Toplumlarında, kız bebekler henüz emeklerken, çeyizleri düzenlenmeye başlardı. Bir zamanların ünlü “Çeyiz Sandığını” çok gördüm... C.D. (3*‐5*) Felipe T.B. De Quiros: “The Spanish Jews”. Bu esrein orjinali Modern İspanyolca... (4*) Galata’da oturduğum dönemde, bu uygulamayı, bizzat annemin evinde gördüm. C.D. (6*) Bu paragraftakileri, eski bir Selanik’li bayandan duydum.C.D    (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 136 -
Tanrı gazabı konusu ile yakından ilgilidir. Zalimin nasıl keyf çektiği hiç görülüp bilinmese ve cezasını zaten çekeceğine emin olunabilse bile, dürüstün neden acılara maruz kaldığı zihinleri hep kurcalamış, doğru dürüst bir cevap verilmesi gayet zor soruları hep önümüze serili bırakmıştır. Washington’dan Mektup
ALTAN GABAY / Washington DC
Nemesis ve Polyo
Yunan mitolojisinde Nemesis, aşırı gurur ve bencilliğe düşenlere tanrılardan gazap yağdırıp cezalandıran merhametsiz bir tanrıçadır. Klasik trajedi karakterlerine yaptıkları ve hatta hayal ettikleri bütün yanlışların hepsinin intikamını peşin ödetmeye hazır biri kaderin, hiddetin ve şiddetin vicdansız vücut bulmuş hali gibilerden temsil edildiğinde, tanrıça Nemesis'i anımsatması gayet mümkündür. Geçen yüzyılın vahşi Cihan Savaşları ardından 1950’li yıllarda salgın halini alıp dünyayı korkulara saran amansız çocuk felci (poliomyelit) hastalığının akıllarda uyandırdığı sorulara bakıldığında, işte kaderimiz bu kadar deyip geçmek pek o kadar kolay değil. Felç hastalıkları eskilerden beri biliniyor, fakat polyo duyulduğunda, sefalet içinde zor ve kirli şartlarda yaşanan yerlerden ziyade, bütün bilinen hijiyenik tedbirlerin uygulanmaya çalışıldığı en temiz yerlerde yüksek artışlar gösterip salgın halini almış olması, özellikle küçük çocukları felç bırakıp birçoğunun hayatlarını sona erdirmiş olduğu haberlerinin yayılması, akıllara durgunluk verebilecek mahiyetteydi. Şehirlerde herkes felce tutulmuş bir çocuğu tanımış, görmüş veya hikâyesini duymuştu. Nemesis, by Alfred Rethel (1837) Hastalığın üstesinden gelebilmek için ABD’de 1938 yılında Franklin Roosevelt’in kurmuş olduğu March of Dimes adlı sivil toplum örgütü 1950’li yıllarda Kuran’da Eyüp peygamber olarak bilinen ve İncil’in Eski Ahit bölümünde didaktik bir şiir şeklinde sunulmuş olan Tanah’ın Eyüp kitabı (Book of Job) 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 137 -
Yalnız küp şeker üzerine damlatılarak kolayca ağızdan alınacak pembe Sabin aşısının deneyimleri henüz çok sınırlıydı. Herhangi yeni bir aşı elbet önemli riskler içerebileceğinden, çocuklarına hangi aşının verilip verilemeyeceği üzerine aileler icinde sık sık tartışılıyordu. İki farklı aşının uyandırmakta olduğu endişeler aileler arası tartışmaları çoktan aşmış, uluslararası ihtilaflara alet olma potansyeli bile yaratacaktı. Joseph Stalin’in 1953 yılında vefatına dek “emekçiler cenneti” imajına gölge düşürmemek için SSCB’de göz ardı edilmeye çalışılmış çocuk felci hastalıklarının orada da feci bir salgın halini almış olduğu demir perde arkasından görünmüştü. Rusya’nın ünlü virologları ABD ziyaretlerinde polyo virüsü üzerine çalıştıklarını bildikleri doktorlara, Salk ve Sabin’e kart vizitler, davetiyeler uzatmaktaydılar. Salk dünya çapında yeniden büyük bir seferberlik ilan etmişti. Milletin bağışladığı 10 kuruşlardan (1dime=10cents) ülkenin aşı araştırma enstitülerine gelen destek rekor seviyelere ulaşmıştı. Pittsburgh Üniversitesinin Tıp Fakültesinde Jonas Salk’ın geliştirdiği aşı için tarihte eşi zor bulunacak yeni bir aşı deneme kampanyasına başlanıyordu. 20.000 Doktor ve sağlık görevlisi, 64.000 okul öğretmeni ve cocuklarını aşılayabilmek icin kayıt olup sıra beklemiş 220.000 gönüllünün katılımıyla ulaşılan amaç, aşılanmış çocukların bağışıklıklarının tesbit edilmiş olduğu 12 mart 1955 günü açıklandığında, ülkede yeni bir milli bayram coşkusu uyandırmıştı. Her çocuğun derhal aşılanması için dünya çapında yeni kampanyalar başlayacaktı. Arada Ohio’nun Cincinnati Çocuk Hastalıkları Araştırma merkezinde başka bir polyo aşısı üzerine çalışmalarını sürdürmekte olan Albert Sabin, Jonas Salk ve ekibi ile danışmaları sürdürmekte, fakat Salk’ın böbrek hücreleri üzerinde yetiştirdiği ölü virüslerden geliştirilmiş aşının polyo salgınını önleyeceğine kani olamıyordu. Sabin’in aşısı bilinen denenmiş metodlara daha yakın, embriyoların beyin hücreleri üzerinde zayıflatılmış canlı virüs antijenlerin geliştirmesine dayanmaktaydı.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 138 -
kampanyalarıyla polyo virüsü artık korku uyandırmıyor. Süregelen savaşlar ve çeşitli ihtilaflar dolayısıyla aşılama kampanyalarının ulaşamadığı Pakistan ve Afganistan’ın bazı uzak bölgeleri maalesef hariç, son yıllarda kaydedilmiş bulunan birkaç yüz polyo vakasının yalnız o bölgelerde sınırlı kaldığı tahmin edilmekte. Polyo tehlikesini neredeyse sıfıra indirmeyi başarmış aşılama kampanyalarının iki kahraman Yahudi doktoru Salk ve Sabin polyo virüsüne karşı savaşta baş rolleri paylaşmış bulunuyorlar. Laboratuarlarında kullandıkları farklı teknikler, hayatlarının son günlerine kadar aralarında sürdürdükleri profesyonel rekabet ve farklı kişiliklerinin dedikodulara ve şehir efsanelerine konu olduğu bilinir. Biyografileri tonlarca makale ve kitap doldurmakta, internette ilginç söyleşilerini izlemek mümkün. Şimdi bu yiğit doktorların toplum sağlığına kazandırdıklarına değinmişken, kişilikleri üzerinde daha fazla durmadan, polyo hastalığının merhametsizliğini konu almış ve yazıma başlık olarak koyduğum, 2010 yılının Nemesis kitabına geri dönmeye çalışacağım. konferanslarında, radyo ve TV söyleşilerinde uluslararası bir şöhret olarak tanıtıldıkça bazı politik sol eğilimleri de ilgililerin dikkatinden kaçmamıştı. Bir söyleşisinde Salk aşısı için neden bir patent müracaatında bulunmadığı sorulduğunda, kendisi soruyu “güneş patentlenebilir mi?” şeklinde değiştirerek ortaya yeni bir soru bırakmıştı. Hele o günlerin sosyo‐politik atmosferinde SSCB'ne bir davet kabul etmesi ABD'deki profesyonel karyerinin sonu olabilirdi. Aynı günlerde farklı bir polyo aşısını geliştirmiş bulunup deneyimlerine devam etmek isteyen rakibi Sabin ise davetiyeyi zaten kabul etmişti, Sovyet Mikrobiyoloji uzmanı Mikhail Chumakov’un yönetiminde demir perde ardında geliştirilen bir proje ile Sabin aşısının seri imalatına geçildiğinde, 1955‐1961 yılları arası SSCB’de 10 milyonu çocuk olmak üzere, 100 milyonu aşkın insan aşılanacaktı. Aşı kampanyalarıyla virüsün yayılmasının geniş ölçüde durdurulmuş olduğuna güven artıyordu. ABD’nde 1960 yılında Cincinnati’de okul çağındaki 180.000 çocuğun Sabin aşısıyla bağışıklık kazandığı ilan edileli beri aradan geçen 55 yıl içinde dünyanın her bucağında devam etmekte olan aşılama 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 139 -
dünyayı saran olayları arasında polyo salgınını ele alarak, virüsün ABD’deki hayatta uyandırıp bıraktığı izler üzerinde durmaktadır. Romanda “Bucky Cantor” gayet atletik bir delikanlıdır, fakat askerlik muayenesinde gözleri iyi göremediğinden askere çağırılmamıştır. 2. Cihan Harbinde ülkesini ve ilkelerini savunabilme fırsatını kaçırmış olması roman kahramanını kahretmektedir. Doğup büyüdüğü Newark, NJ şehrinde çocuklar için bir spor kampının atletik direktörlüğüne atanmayı kabul eder. Etrafta çocuk felcinin salgın halini almakta olduğundan elbet haberdardır. Ailesinin ve aşık olduğu kız arkadaşının bütün ısrarlarına rağmen Bucky çocuk kampından ayrılmayı reddeder. Kamptaki çocuklara karşı tüm sorumluluklarını yüklenmiş, her gün görevine yeni bir azimle gitmeye devam etmektedir. Kampın çocukları sağlamdır, kampta şahit olduğu tek kötü olay, mahalle kabadayılarının bir gün serseri çocukları toplayarak kampı basma ve yerlere tükürerek polyo saçma tehdidinin direk kendisine ihbar edilmiş olmasıdır. Kendisi bu Yıllardan beri Türkiye’de rahmetli Yaşar Kemal ve İsrail’de Amos Oz’un okurları, her Nobel edebiyat ödülüne bakıp adlarını görmeyi isedikleri bu yazarları bulamadiklarında üzüntülerini belirtebildikleri gibi, ABD’nin en büyük edebiyat ödüllerinin çoğunu toplamayı başarmış ve bu yıl 82. yaş gününü kutlamış bulunan Philip Roth için ABD’de benzer hisler ifade edilebilir. Günümüzde yaşayan ingilizce lisanının en ünlü Yahudi yazarlarından Roth’un Nobel ödülü almamış olması, sevenlerine bir eksiklik hissi verebilir. 1959 Yılında yayımladığı ilk kitabı “Elveda Columbus”tan beri onlarca roman ve yaşam öykülerini kaleme almış alan Roth romanlarının birçoğu şarkı sözlerine ve filim senaryolarına adapte edilip konu olmaya devam etmekte, fakat yazar Nemesis adlı eserinin son kitabı olduğunu, başka bir kitap yazmayı da planlamadığını ifade etmiş bulunuyor. Roth Nemesis romanında ustaca geliştirdiği karakterlerin hayat öyküleriyle 1944‐1971 yıllarının  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 140 -
Kitabın son bölümünde olaylar tekrar Bucky’nin 1940’larda şehrin içinde çalışmış olduğu ilk kamptan tanıdığı bir çocuk tarafından anlatılmaktadır. Yıl artık 1971 olmuştur, Bucky ile karşılaştığında beraber hatıralarını canlandırmaya çalışırlar. Çocuk şehirdeki kamptan ayrıldıktan sonra felce tutulmuş, şimdi normal bir hayat sürdürmeye çabalamaktadır. Bucky’ye sorduğunda, ayrılıp gittiği sayfiye kampında onun da eninde sonunda polyoya tutulmuş olduğunu öğrenir. Bucky’nin cevaplarından çıkarabildiği kadarı ile, atletik direktörün hayatı felce uğramıştır, kaderinde kötülükten başka bir şey bulunmadığına kendini inandırmış, tek tesellisi sevgilisini kendi kaderine bağlamadan, ondan uzak kalarak, kendisine başka bir koca bulabilmesi için onu ikna etmeyi başarmış olmasıdır. Bucky hiç evlenmemiştir. Gerçekte Philip Roth’un iki kere evlenip boşanmış olduğu biliniyor, bununla beraber, hem Nemesis romanının kahramanı Bucky’nin hem de usta yazarın hayat öykülerinin efsanevi boyutlarını hisetmek mümkün. tehdite aldırmamıştır, onun esas derdi sevgilisinin artık şehirden uzak bir sayfiye yerine taşınmış olmasıdır. Kız orada tertemiz, şehirdekine nazaran lüks sayılabilecek bir çocuk kampında iş bulup yerleşmiştir, Bucky’nin yanına gelmesini beklemektedir. Bucky sevgilisinin çağrılarına dayanamaz, ona kavuşabilmek için şehirn kampındaki görevini terk edeceğini müdürüne bildirir. Görevini terk etme kararı aldığının hemen ertesi günü Newark belediyesinin polyo salgınının yayılmasını önlemek üzere, çocuk kamplarını kapatmaya karar verdiklerini öğrenir. Bucky kampı kapatma kararına anlam vermekte güçlük çekmektedir, kararın belki kendi istifası sebep olmuştur, üstelik şimdi sevgilisinin gittiği temiz sayfiye kentinde de polyo vakaları baş göstermektedir. Oradaki kamptan bir çocuk tutulduğu felç hastalığından kurtarılamadan birkaç gün içinde hayatını yitirmiştir. Bucky artık gittiği, gideceği her yerde kötü kaderin peşini takip edeceğine, yakasını kurtaramayacağına kani olmuş, virüsü bizzat kendi omuzlarında taşır gibilerden hissetmektedir. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 141 -
Heykel sanatı birçok açıdan görkemli, estetik yapısı ile dikkat çekmektedir. Heykel üç boyutlu bir form olup, sergilenmesi için bir boşluğa gereksinimi vardır. Yaşam
TUFAN ERBARIŞTIRAN / İzmir
Ossip Zadkine
Ülkemizde heykel sanatı yeterince gelişmemiştir. Çok değerli sanatçılarımız olsa da, heykel sevgisi genel anlamda geniş bir tabana yayılmamıştır. Oysa heykel kendi içinde gösterimsel yapısı kadar, yansıttığı psikolojik ve felsefi değerleri de barındırmaktadır. Sözgelimi, ünlü Rus heykeltıraş Ossip Zadkine’nin böyle bir heykeli vardır. İlk heykelini 1909’da Rusya’da yapmıştır. Kısa sürede adı duyulmuş, tanınır olmuştur. 1920’de ressam Valentine Prax ile yaşamını birleştirir. 1890 yılında başlayan yaşamı, 1967’de son bulmuştur. ve
Soykırım Çığlığı
Ossip Zadkine, Birinci dünya Savaşı’nda Fransız ordusunda savaşır. Ancak öldürmek, can almak ona göre bir duygu değildir. Çeşitli sorunlar yaşar ve ordudan erken terhis olur. Yeniden heykel çalışmalarına döner, sanatını bıraktığı yerden devam eder. Atölyesinde heykel yapmak, onu dinlendirir, sakinleştirir ve yaratıcılığını sonuna kadar kullanma şansını verir. ‐ Ossip Zadkine, tıpkı Henry Moore gibi soyut heykel yapımının başını çekmektedir.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 142 -
öldürülmüş, toplama kamplarında açlık içinde ölüme terk edilmiştir. Sanatçının heykellerinde kütlesel hafiflik, irili ufaklı boşluklar, genel geçer karşıtlamalar, çeşitli imgesel tasarımlar göze çarpmaktadır. İnsan bedeni onun açısından çok değerli bir form ve varlıktır. Bedenin çeşitli yönlerini ustalıkla ele alır, yansıttığı imgeleri, lirik dilini tanımlamaya çalışır. Beden bir tür deneysel tasarım, ele alınacak ve incelenecek bir veri tabanı gibidir. Ossip Zadkine, soyut ve imgesel bir yaklaşımla, insanın güdülerini, yaşanmışlıkları, çevresel faktörlerin insan tinselliği üzerindeki etkilerini bedenin fiziksel değişimleri ile yansıtır. Sözünü ettiğimiz bu soyut tasarım çok da kolay değildir aslında. Doğanın içindeki geometrik ve kare gibi biçimler ile soyut imgelerin işbirliği halinde tasarımsal bir boyuta dönüştürülmesi, sonunda bir heykelin ortaya çıkmasıyla son bulacaktır. Ossip Zadkine, bu konuda soyut heykeli sevdiren, ilgi görülmesini sağlayan son derece yaratıcı bir sanatçıdır. İkinci Dünya Savaşı döneminde, özellikle Yahudiler büyük bir soykırıma uğramıştır. Hitler’in sapık ideolojisi üzerinden Nazilerin yaptığı soykırım akıl alacak gibi değildir. Milyonlarca Yahudi krematoryumlarda yakılmış, işkence görerek Ossip Zadkine, Rus asıllı bir Yahudi’dir. 1917 Ekim Devrimi’ni ve Birinci Dünya Savaşı’nı görmüştür. Ardından yaşanılan İkinci Dünya Savaşı’ndaki Yahudi soykırımı onda derin izler bırakmıştır. Sanatçı duyarlılığıyla olduğu kadar, Yahudi inancının da birazdan tanıtacağımız heykeli yapmasında büyük etkisi vardır. 1953’de yaptığı bu heykel, Yahudi soykırımını tüm yönleriyle yansıtmaktadır. Şimdi bu heykele odaklanalım. Heykelin iri elleri ve bacakları vardır. Bu irilik, tüm Yahudi halkının gücünü temsil etmektedir. Hepimiz buradayız, tek bedendeyiz imajı ortaya çıkmaktadır. Biz güçlüyüz, yakılsak da tükenmeyeceğiz gibi bir anlam söz konusudur. Heykelin ortasındaki o derin boşluk ise, insafsızca yakılan Yahudilerin çığlıklarını, acılarını, çektikleri korkuları yansıtmaktadır. O boşluk öyle sıradan, hele unutulmuş bir boşluk hiç değildir. Sözünü ettiğimiz o boşluk, Yahudi 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 143 -
DIYALoG
Evet, o dönemde yaşananları unutmak, bir kenara itelemek hiç de doğru değildir. Göğe uzanan eller, Yüce Tanrı’dan yardım istemekle birlikte, bir tür isyanın simgesidir aslında. Neden böyle olduk, neydi suçumuz? O halde, Tanrı’nın Sözü’nden dışarı çıkmak, dayanışmayı azaltmak, maneviyatı unutmak… Tüm bunlar o isyanın içinde gizlidir. Nasıl mı? Heykelin ellerine bir kez daha dikkatle bakınız. İki el göğe doğru uzanmıştır ama açıları biraz farklıdır. Bir el doğrudan Tanrı’dan yardım isterken, diğer ile ise kendi çektiği acıları dile getirmektedir. Almak ve vermek anlamında, dolu ve boş, iyi‐kötü çatışkısı ile ifade edilebilir. Ayaklar ise açıktır, sanki yürümektedir. Tanrı’dan alacağı ilham, güç ve moral ile yürümek isteyen bir toplum simgelenmiştir. halkının bir dönem (1935‐1945) yaşadıklarını simgeleyen, acı bir çığlığın sesidir. O boşluk, kaybolan insanlar, onların umutları, gelecekleri, düşlerini yansıtmaktadır. O boşluk, insanın güdülerine yenildiğinde, yitirdiği iyi niyetli yaklaşımlarını, komşuluk ve dostluk dayanışmalarının bir anda nasıl kavgaya dönüştüğünü simgelemektedir. Evet, onlar bu boşlukta kaybolmuştur artık. Peki, bu boşluk nasıl doldurulacaktır? Heykelin tam ortasındaki bu boşluk, Yahudi halkının kendi içindeki dayanışmasıyla, ortak paylaşımların çoğalmasıyla, ekonomik ve siyasi gücünün artırılmasıyla doldurulabilir. O boşluk orada kaldığı sürece, Yahudi soykırımı bir tokat gibi karşımıza çıkmaya devam edecektir. Herkes elbirliğiyle, o boşluğu doldurmak için çalışmalıdır. Heykeldeki ellerin göğe uzanması ise, bir isyanı, acı bir çığlığı simgelemektedir. Ossip Zadkine, bir heykeltıraş yeteneği ve yaratıcığıyla yaptığı bu heykelin özüne kendi Yahudi kimliğini koymuştur. Dinsel inancını yüksek bir sanat anlayışıyla simgeleştirmiştir. Bu yazıyı okuduktan sonra bir elinizi söz konusu heykelin ortasındaki boşluğa koyun, içinizden geldiği gibi bir dilek dileyin. Umarım Yüce Tanrı sesinizi duyar…  (041) Eylül - Ekim 2015
- 144 -
DIYALoG
Son Yüzyılda
Bornova Yahudileri
Tarihin İzinde
SİREN BORA .
Değerli Okurlar, 19. yüzyılda, İzmir’e yaklaşık olarak iki saat uzaklıkta, kuzeydoğuda yer alan Bornova, bölgenin en güzel köylerinden biri olarak tanınmaktaydı. Kuzeyde Menemen, Manisa; doğuda Kemalpaşa; güneyde Buca; batıda Konak ve Karşıyaka ile çevrili olan ilçenin, gerek ılıman iklimi ve zengin bitki örtüsü ve gerek denizden ve karadan ulaşım olanaklarına sahip olması; onu bir yerleşim alanı olarak çekim merkezine dönüştürmüştü. Burada, tıpkı İzmir kentinde olduğu gibi, gayrimüslim ve Müslim bütün dinsel topluluklar bir arada yaşıyordu. DIYALoG Ailesine katılmayı kabul eden Tarihçi Araştırmacı Yazar Siren Bora, bu sayımızdan itibaren “Tarihin İzinde” isimli köşesinde bizlerle birlikte olacak. 1983 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun olan Bora, 1988 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde Yüksek Lisans programını tamamladı. 1990 yılında burslu olarak İsrail’e giden ve 1990‐1993 yılları arasında Kudüs İbrani Üniversitesi’nde İbranice eğitimi gören Siren Bora, 1993 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde Doktora programını tamamladı. 1994 ‐ 1999 yılları arasında Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde Öğretim Görevlisi olarak çalıştı. 1993 yılından itibaren İzmir, Bodrum, Tire, Akhisar Yahudilerine ilişkin kitapları ve bilimsel makaleleri yayınlandı. Köyün topografik yapısı, köyde yaşayanların sahip oldukları sosyo‐ekonomik koşullara göre şekillenmişti. Zengin Levantenlere, Rumlara ve Ermenilere ait köşkler ovada yer alırken; nüfusunun büyük bir kısmı yoksullardan oluşan Müslüman Türklerin, Yahudilerin ve bazı yoksul Ermenilerin oluşturduğu üç mahalle tamamen “Doğu stilinde” inşa edilmiş evleri ve dar sokaklarıyla, Nif dağının eteklerinde yan yana konumlanmıştı. Ermeniler, çoğunlukla Siren Bora’ya aramıza hoş geldin diyor, DIYALoG’a yapacağı katkılar için peşinen teşekkür ediyoruz. Yayın Yönetmeni 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 145 -
DIYALoG
Levantenlerin yanında çalışarak yoksulluk çemberini kırabilmiş iken; Yahudilerin tam tersine çemberin içerisinde sıkışıp kaldığı görülüyordu: Bir kısmı manav, boyacı, marangoz olarak çalışıyor ya da küçük atölyelerde kalaycılık yapıyor; bir kısmı ise, manifaturacılık benzeri bir meslek olan çerçilikle geçiniyordu. 18. yüzyılda, Livorno’dan İzmir hinterlandına gelen göçmen Portekiz Yahudilerinin yerleşmek üzere tercih ettiği başlıca yerleşim yeri olan Bornova’nın Yahudi nüfusu, 18. ve 19. yüzyıllarda bölgeyi ziyaret eden Batılı gezginler tarafından, diğer dinsel grupların nüfusuna oranla hep daha düşük sayıda verilmişti. Oysa, Alliance Israelite Universelle’in 6 Haziran 1878 tarihinde kurulan Bornova okulunun müdürü olan Meir Cohen’in verdiği rakama göre; 19. yüzyılın son çeyreğinde Bornova Yahudi nüfusu zamanının koşullarına göre hiç de az değildi: 1878 tarihinde Bornova’da yaşayan Yahudi sayısı 700’dü. Bu tarihlerde Bornova merkez toplam nüfusu 2152 olduğuna göre, yaptığım değerlendirme yanlış olmasa gerek. Öte yandan 2152 sayısı, kış aylarındaki Bornova nüfusunu ifade etmekteydi. Çünkü yaz aylarında nüfus, 8000 hatta 9000’e kadar ulaşmaktaydı. Bornova Levi Evi ‐ Giriş kapısı Fotoğraf 1990'lı yıllar Hasan Arıcan Arşivi  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 146 -
Öte yandan, Bornova Yahudi Mezarlığı 1881 yılında Alexander Sidi tarafından kurulduğuna göre; Sidi ailesinin bir kolunun 19. yüzyılın sonlarında Bornova’yı sürekli ikamet adresi olarak tercih ettiği anlaşılmaktadır. Kuşkusuz bu tercih üzerinde, 1861 yılında yapılan İzmir Bornova arasındaki karayolu ile 1865’te Bornova’ya ulaşan İzmir‐Kasaba demiryolunun varlığının etkisi büyüktür. Araştırmalarım sırasında, Sidi ailesinin haricinde Bornova’yı sürekli ikamet adresi olarak seçen bazı Yahudi ailelerinin adlarını saptayabildim: Levi, Algranti, Sarfati ve Kohen aileleri. 19. yüzyılda Bornova Yahudilerinin oturduğu mahalle, bugün Bornova’nın Erzene Mahallesi sınırları içerisinde kalmaktadır. Bornova Yahudi Mahallesi, Bornova Hükümet Konağı’nın hemen arkasında başlamakta ve bugünkü 2, 4, 6, 7, 8 ve 17 numaralı sokakların işgal ettiği alanı kapsamaktadır. Öte yandan Yahudi Mahallesi, bugün Ergene Mahallesi sınırları içerisinde kalan Müslüman Mahallesi ve bu mahalledeki Bornova Çarşısı ile yan yanadır. Kuşkusuz bir zamanlar çarşı içerisinde, Yahudi esnafa ait dükkânlar yer almaktaydı. Öte yandan, herhangi bir Yahudi Mahallesi mikve’siz olamayacağına göre; ya Erzene Bir zamanlar, İzmir’de ortaya çıkan veba ve kolera gibi büyük salgın hastalıklardan kaçanların sığındığı mekânlardan biri olan Bornova, 19. yüzyılda bir sayfiye yeri olarak önem kazandığı Bornova Levi Evi ‐ Binanın Görüntüsü 1990'lı yıllar ‐ Hasan Arcan Arşivi için; İzmir’in varlıklı aileleri, yaz aylarını Bornova’daki bahçeli büyük evlerinde geçirmekteydi. Bölgede sayfiye evi sahibi olan İzmir’in tanınmış ve zengin Yahudi ailelerinden Sidi ailesi gibi; varlıklı bazı Yahudi ailelerin Bornova’da sayfiye evi sahibi olma olasılığı göz ardı edilmemelidir. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 147 -
DIYALoG
yaşamaya devam eden boyacı ustası Avram, marangoz Yako, manav David ve adlarını saptayamadığım ama az sayıda olduğunu öğrendiğim Yahudi aileler tarafından kullanılan Levi Evi’nin yerini gördüm Mahallesi’deki Dramalı Köşkü bahçesinde yer alan hamam içerisinde, ya da Ergene Mahallesi’ndeki Bornova’nın hamamı: Sultan Hamamı ya da diğer adıyla Bornova Hamamı içerisinde, muhakkak bir mikve bulunmaktaydı. Bu sinagogun yer aldığı parsel üzerine İlknur Apartmanı inşa edilmişti. Bu arada, Algranti Evi’nin arka sokağında yer alan Algranti Sinagogu’nun bulunduğu sokağa gittim. Algranti Sinagogu ve onun hemen yanında yer alan Algranti ailesinin evi yıllar önce yıkılmış; yerine bir beton yığını görünümünde olan Melih Tuncay Sitesi inşa edilmişti. Bugün Bornova Yahudilerinden geriye sadece Alliance’ın Bornova’daki Ziraat Çiftliğinin bulunduğu alanda temelleri atılan Ege Üniversitesi (Ziraat Fakültesi), Bornova Yahudi Mezarlığı, Bornova Levi Evi’nin fotoğrafları ve fotoğraflardan birinde yer alan: Bornova Yahudi Mahallesi, Levi Evi ile Algranti Sinagogu'nun bulunduğu alan(kırmızı işaretli bölge) 17 Ağustos’ta(2015), bir zamanlar Yahudi evlerinin ve İbadethanelerinin yer aldığı sokakları, eski bir Bornovalı olan Hasan Arıcan’ın rehberliğinde gezdim. Yahudi evleri ve İbadethaneler yıkılmış; yerlerine çok katlı apartmanlar inşa edilmişti. 1940’lı yılların sonlarına kadar Bornova’da ‫אשכחך ירושלים תשכח ימיני‬ ‫אם‬ “Eğer seni unutursam Kudüs sağ yanım yok olsun” yazısının yer aldığı pano kaldı.  (041) Eylül - Ekim 2015
Bornova Levi Evi Seni unutursam Yeruşalayim yazısı Fotoğraf 1990'lı yıllar ‐ Hasan Arıcan Arşivi - 148 -
DIYALoG
Bornova Levi Evi içerisinden üst kattan görüntü 1990'lı yıllar ‐ Hasan Arıcan Arşivi

Bornova Levi Evi İçindeki şömine Fotoğraf 1990'lı yıllar Hasan Arıcan Arşivi
Bornova Levi Evi
Bahçe duvarı ve kapısı Fotoğraf 1990'lı yıllar ‐ Hasan Arıcan Arşivi (041) Eylül - Ekim 2015
- 149 -
DIYALoG
Yaşam Notları
ŞELA HABİF / İzmir
Karşıtların Birliği
Son zamanlarda zihnimi meşgul eden, dönüp dolaşıp karşıma çıkan kelime polarite! Sözlük tanımlarından bir tanesi, artı‐ eksi kutupların birbirinden ne ölçüde ayrılmış olduğunu gösteren nitelik olarak geçiyor. GENÇ
GÖRÜŞ
Kelime anlamından yola çıkarsak yaşamdaki polariteler ise tüm karşıtlıkların birbirinin içinde yer alması, biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olmaması… Nefes alıp‐vermek, uyumak‐uyanmak, acıkmak‐
doymak, gerilmek‐rahatlamak, üzülmek‐sevinmek gibi... Bu konu üzerinde düşünürken kendimle ilgili karşıtlıkları da farkına varma fırsatım oldu. Kendini tüm savunmasızlığı ve çıplaklığıyla ortaya koyabilme cesareti gösterebilen, zaaflarıyla dalga geçebilen, rahat, doğal ve samimi insanlara hayranlık duyarken…  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
Ya sizler, aynı anda bir durumla ilgili birbiriyle çelişen duygu ve düşüncelere sahip olduğunuzu hiç fark ettiniz mi? Bunların içinde en doğru olanı bulmaya çalışıp diğerlerini görmezden geldiniz mi? Ya iyiydik, ya kötü; ya doğruyduk ya yanlış; ya yetenekliydik ya beceriksiz; ya başarılıydık ya başarısız; ya siyahtı, ya beyaz… İki uç arasında bir seçim yapmaya zorlandık hep… Bütünü olduğu gibi kucaklamak yerine bölerek ayrıştırmaya çalıştık ve kendimizle fikir ayrılığına düşmeye izin vermedik. Halbuki yaşam polaritelerden ibaret… İhtiyacımıza göre bir uçtan bir uca geçebiliyoruz çoğu zaman… Hem korkak hem cesur, Hem analitik hem spiritüel, Hem yavaş hem hızlı, Hem yumuşak hem sert, Hem neşeli hem hüzünlü, Hem öfkeli hem sakin… Bazen öyle bazen böyle… Rahatlık kisvesi altında patavatsızlığa varan, sınırları olmayan empati yoksunu ve düşüncesiz insanları yadırgıyorum. Ne istediğini bilen, son derece kararlı ve her durumda dimdik durabilen kimselere şapka çıkartırken… Kararından asla ödün vermeyen, köşeli, sabit fikirli, dediğim dedik, değişime kapalı kişilerin yaşamlarını ne kadar zorlaştırdıklarını görebiliyorum. Kimi zaman tüm kontrolün, sorumluluğun kendimde olmasını isterken çoğu zaman teslim olup kararları başkasına bırakabiliyorum. Günlük yaşantımda genellikle kendimi ön plana atmazken, oyuncu olarak sahnede ilgi odağı olmaktan keyif alabiliyorum. Bazen sesimi duyurmaya çalışırken bazen sadece susuyorum. Derinliklere özlüyorum. dalınca sığ sularda - 150 -
yüzmeyi Yalnızlığı ve sakinliği sevdiğim kadar kalabalığı ve gürültüyü de arıyorum. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 151 -
DIYALoG
Nazlı Doenyas
İstanbul
Yom Kipur
Yahudi takvimindeki en önemli ve en kutsal gün olan Yom Kipur, tüm dünya Yahudileri için bir oruç, itiraf, pişmanlık ve tövbe günüdür. ”Day of Atonement‐Kefaret Günü” olarak bilinen 10 Tışri günü, Yahudi inançlısı ile Yüce Tanrı arasında varolan ve tüm engellere karşın varolmaya devam edecek olan özel bağın göstergesidir. Aseret Yeme Teşuva‐ On Pişmanlık Günü’nün doruk noktası Yom Kipur, kutsallığı sebebi ile ‘Şabatların Şabatı’ diye adlandırılır. “..Yedinci ayın onunda ‐o gün, günahlarınız için Onarım Günü’dür‐ sizin için kutsal bir bayram olacaktır. Oruç tutun ….”(Vayikra 23:27) Yıl boyunca tutulan oruçlar içinde, Tora’nın özellikle tutmamızı emrettiği tek oruç günü olan Yom Kipur, bu yıl 22 Eylül Salı akşamı başlıyor. BİLİYOR
MUYUZ?
Bu bölümde özet olarak verilen bilgiler, okuyucuya bu konular hakkında fikir vermek amacıyla, El Gid Para El Pratikante; Every Person’s Guide to the High Holy Days;Rosh Hashanah‐Its Significance,Laws and Prayers; Daily Dose of Torah kitaplarından ve www.chabad.org; www.jewfaq.org; sitelerinden derlenerek hazırlanmıştır. Cemaatlerin farklı gelenekleri ve uygulamaları olabildiği için Bayramlar ve Özel Günler hakkında en doğru ve detaylı bilgiler için, cemaatin kendi Rabi’lerine başvurması gerekir  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 152 -
günüdür. Bu gün, insan hayatındaki değişimin her şekli mümkündür. Bunu da tarihteki ilk Yom Kipur’dan, umudun doğmasını sağlayan o kutsal günden beri kalbimizin derinliklerinde hisseder ve biliriz.(Moşe’nin ikinci On Emir tabletleriyle indiği gün) Bugün Yom Kipur Bugün, Yargı günü Roş Aşana’da verilmiş olan kararlar mühürlenir. Bugün, Tanrı’ya karşı olan günahlarımızı itiraf eder ve bunların affedilmesi için yalvarırız. Bunu da, 3,000 yıldan daha uzun zaman önce Moşe Rabenu'nunYahudiler’in altın buzağı günahından affedilmelerini sağladığında göklerden indirdiği yoğun affedicilik enerjisine güvenerek yaparız. Bugün, on günlük Teşuva döneminin sonu ve kendi İlahi derin özümüze, bunun doğal sonucu olarak da Tanrı’ya dönmemiz için en mükemmel fırsattır. Bugün, Moşe ikinci On Emir tabletleri ile Sinay dağından iner. Tanrı, Yahudiler’in affedildiklerinin müjdesi olan bugünün, insanların Tanrı ile ilişkilerindeki açıkları kapama fırsatı bulacakları eşsiz bir gün olmasına karar verir. Bugün, bir Yahudi’nin hayatının en önemli Bu önemli ve kutsal günü layığıyla yaşayabilmek ve kutsiyetinden tam anlamıyla faydalanabilmek için kişi elinden geleni, hatta daha da fazlasını yapmak için gereken çabayı ve özeni göstermelidir. 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 153 -
tova tikatev vetehatem (İyi bir sene için yazılasın ve mühürlenesin); Tizku Leşanim Rabot (Allah çok senelere nasip etsin) dileklerinde bulunur. Bayram Kiduş’u söylendikten sonra ekmek, her zamankinden farklı olarak şekere veya bala batırılarak Hamotzi yapılır. Sefaradlar, Kiduş’ta Şeeheyanu berahasını söyler. Akşam bayram için kurulan sofra, yeni yıl için dilekleri simgeleyen yiyeceklerle donatılır ve her iki gece de yemek ve dualar bir düzen çerçevesinde gerçekleşir. 14 Eylül Pazartesi (1 Tişri) ‐ROŞ AŞANA‐ 1.GÜN‐Yom Tov‐ Tüm Yahudi’lerin, sabah duasında Şofar sesini dinlemek üzere Sinagoga gitmesi gerekir. RoşAşana’da tamamı 100 ses olarak çalınan Şofar’ı dinlemek, Tora’da yazılı olan bir mitsvadır. Öğleden sonra, Taşlih duası yapılır. Deniz ya da bir su kenarında yapılan bu dua sırasında cepler boşaltılır, bu şekilde sembolik olarak günahlar denizlerin derinliklerine atılır. Dini Takvim
Nazlı Doenyas
1 Eylül 2015 (17 Elul 5775)
31 Ekim 2015 (18 Heşvan 5776)
13 Eylül Pazar (29 Elul): Sabah duasından önce Selihot duası yapılır. Selihotta şofar çalınan cemaatlerde bile, Roş Aşana arifesindeki Selihot’ta şofar çalınmaz. Sabah duasından sonra, sene içinde Tanrı’ya karşı söz verilip de yerine getirilmemiş olan vaadlerin geçersiz kılındığı “Atarat Nedarim”‐Yeminlerin İptali‐ töreni gerçekleştirilir. Güneş batmadan önce, RoşAşana Bayramı şerefine kandiller, evin kadınları ve kızları tarafından yakılır. (Baruh Ata Ad. Elo‐enu Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitsvotav vetsivanu leadlik ner şel Yom Tov) (Bizleri mitsvaları ile kutsayan ve bizlere Yom Tov mumlarını yakma mitsvasını veren Evren’in Efendisi Sen Tanrı’mız mübareksin.) Akşam duası sonrasında, herkes birbirine Leshana  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 154 -
kadar devam eder. Salı akşamı yatana kadar yemek içmek serbesttir. Çarşamba günü , oruç tutan Sefarad’lar, Amida duasına Anenu kısmını ekler.”Cevap ver bize Baba’mız,bu oruç gününde bize cevap ver……(Sidur Kol Yaakov s.266) 19 Eylül Cumartesi (6 Tişri) ŞABAT ŞUVA Roş Aşana ile Kipur arasındaki Şabat’ta okunan aftara Vayeleh, “Şuva Yisrael Ad Aşem Elo‐eha – Tanrı’n Aşem’e Dön Ey Yisrael!” cümlesiyle başlar. Bu aftara, İsrailoğulları’nı Teşuva’ya‐Tanrı’ya, kendi özüne dönmeye davet ettiği için, bu özel Şabat da, “Şabat Şuva” olarak adlandırılır. Başka bir yorum da, bu özel Şabat’ın, RoşAşana ile başlayan ‘On Teşuva Günü’nün içinde olmasıdır. 22 Eylül Salı (9 Tişri) Erev YOM KİPUR: Selihot: Yom Kipur’dan hemen önceki sabah, yine gün ağarmadan önceki saatlerde yapılır. Yemek mitzvası: Kipur’dan önceki gün (bugün) ziyafet gibi yemek ve içmek kuralı vardır. Bunları *Bu gece masada yeni, turfanda bir meyve bulunmalıdır. Bayram Kiduş’unda, o “yeni meyve” düşünülerek, yine Şeeheyanu berahası söylenir. Ekmek yine şekere veya bala batırılır. Akşam bayram sofrası yine simgesel yiyeceklerle donatılır ve her birinin duası yapıldıktan sonra yenilir. 15 Eylül Salı (2 Tişri) ‐ ROŞ AŞANA‐ 2.GÜN ‐Yom Tov: Tüm Yahudi’lerin, sabah duasında, tamamı 100 ses olarak çalınan Şofar sesini dinlemek üzere Sinagoga gitmesi gerekir. 16 Eylül Çarşamba (3 Tişri) TSOM GEDALYA‐ Gedalya Orucu Bar/Bat‐mizva yaşını geçmiş her Yahudi erkek ve kadın, bu orucu tutmakla yükümlüdür. İsrail topraklarının valisi Gedalya Ben Ahikam’ın öldürülmesi sonucu, Yahudiler’in toplu olarak bu bölgeden kaçması ve üzücü bir şekilde İsrail topraklarında hiçbir Yahudi kalmamasının anısına tutulan bu oruç, bu yıl Çarşamba sabahı gün ağarmadan başlar. Aynı akşamı yıldızlar çıkana 
(041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 155 -
Çocukların Kutsanması: Yom Kipur’da sinagoga gitmeden önce,artık günün kutsallığı başladığı ve merhamet ve bağışlayıcılık kapıları açıldığı için, anne ve babaların, çocuklarının başının üzerine ellerine koyarak onları kutsaması ve çocuklarının başarısı için dua etme adeti vardır.(Duaların tam metni ve Türkçe açıklamaları‐KİPUR s.46‐ Gözlem yayınları‐www.gozlemkitap.com) Yom Kipur yasakları: Şabat’ta yasak olan her şey, Yom Kipur’da da yasaktır. Buna ek olarak yaklaşık 25 saat boyunca yemek içmek, soğuk suyla da olsa yıkanmak, ağzı çalkalamak eşlerarası ilişkide bulunmak, vücuda ferahlatıcı losyonlar sürmek, deri ayakkabı giymek yasaktır (deri kemer kullanılabilir). 23 Eylül Çarşamba (10 Tişri) YOM KİPUR: Netila: Sabah yataktan kalktıktan sonra yapılan Netila‐El yıkama Duasında, sadece parmakların ilk ekleme kadar olan uç kısmı yıkanır, yüz yıkanmaz, ağız çalkalanmaz. Birkot Aşahar: Yom Kipur’da deri ayakkabı giyme yasağı olduğu için, Birkot Aşahar‐Sabah Duaları’ndaki şu kısım söylenmez: “Baruh Ata Ad. bu kurala uyma niyetiyle yapan kişi, bu gün de oruç tutmuş gibi kabul edilir. Mikve: Yom Kipur’dan önceki gün Mikve’ye (Dini kurallara göre tabii sularla hazırlanmış arınma havuzu) girme adeti vardır. Bunun sebebi, yılın en kutsal gününe, dini olarak arınmış olarak girmektir. Diğer bir sebebi ise, mikveye dalıp, yeni doğmuş bir insan olarak çıkmaktır. Aynen teşuva yaptıktan sonra yeni bir insan olarak hayatımıza devam etme niyetinde olmamız gibi. Seuda Hamafseket: Akşamüstü “Oruca Başlama Yemeği” özenle hazırlanmış ve zengin yemeklerle donatılmış bir sofrada yenilir. Bayram mumlarının yakılması: Güneş batmadan önce bayram şerefine mumlar yakılır. “Baruh Ata Ad. Elo‐enu Meleh Aolam, Aşer Kideşanu Bemitzvotav Vetzivanu Leadlik ner şel Yom Hakipurim ‐ Bizleri mitzvaları ile kutsayan ve bize Yom Kipur mumlarını yakma mitzvasını veren, Evren’in Efendisi Tanrı’mız, Sen Mübareksin.” Bayram mumları yakılmadan yemek bitmiş olmalıdır.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 156 -
Tanrı’nın Affı’na kavuşabileceği mesajını veren Yona’nın kitabı okunur. Neila: Sadece Yom Kipur’a has olan Neila‐Kapanış duası, Minha’dan sonra gün batmasına yakın söylenir. Kapanış, hem Kutsal Tapınağın kapanışını, hem de Yom Kipur’un sonuna yaklaşıldığı için dua kapılarının kapanmasını simgeler. Roş Aşana’da ilahi mahkeme tarafından verilen kararlar artık mühürlenmektedir, bunu idrak eden kişi daha büyük bir bağlılık, konsantrasyon ve yoğunlukla dua eder. Neila süresince Ehal’in kapıları açıktır. Af dilenen pişmanlık duaları Selihot ve ‘Babamız, Kralımız’ anlamına gelen Avinu Malkenu duaları bu bölümde de okunur. Neila’dan sonra çalınan Şofar ve coşkuyla hep birlikte söylenen ‘Şema İsrael Ad. Elo‐enu Ad. Ehad‐ Dinle İsrael, Ad.Tanrı’mızdır, Ad.Tek’tir” sözleri ile duanın sonuna gelinir. Oruç, şofardan sonra değil, Arvit duasından sonra açılır. 27 Eylül Pazar akşamı SUKOT Bu akşam başlayacak ve yedi gün ve yedi gece Elo‐enu meleh Aolam, şeasa li kol Tsorki‐Kutsalsın Sen Tanrı’mız, Evren’in Kralı, bütün ihtiyaçlarımı karşılayan.” Sinagog: Bu gün, beyazlar giyilerek sinagoga gidilir ve günün tamamı sinagogda ibadet ederek geçirilir. Yom Kipur duaları bütün senenin en kapsamlı dualarıdır, birçok değişik kısım, eklemeler vardır. Bütün bu özel duaları içeren dua kitabına Mahzor‐ döngü adı verilir. (Türkçe Açıklamalı Yom Kipur Mahzoru‐ “Kipur”‐Gözlem Yayınları–2006) Viduy‐Al Het: Gün boyu süren ibadet sırasında çoğul olarak yapılan itiraflar Viduy ve Al Het defalarca tekrar edilerek, günahlar için af dilenir. Viduy okunurken, ayakta baş eğik olarak durulur. Her günah itiraf edilirken sağ elle göğsün üstüne hafifçe vurulur. Bu itiraflar hep “çoğul “olarak yapılır.”Yalan söyledik, ihanet ettik, vb”.Buradaki amaç, her Yahudi’nin birbirinden ve birbirinin işlediği günahtan sorumlu olduğunu vurgulamaktır. Minha: Yona’nın Kitabı‐Öğleden sonra Minha duasında,Tanrı’dan kaçılamayacağı,ve Teşuva yapıldığı takdirde bütün bir günahkar şehrin bile 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 157 -
DIYALoG
kefaretleri Yom Kipur’da kabul edilmezse, Oşana Raba’da kabul edilecektir”. 5 Ekim Pazartesi (22 Tişri) ŞEMİNİ HAG ATSERET Tora’da, özel ve ayrı bir bayram olduğu net olarak belirtilen Şemini Hag Atseret’i Hahamlar şöyle yorumlar: “Bir Kralın, bayram için verdiği ziyafet sonrasında, Ona daha uzak olan kişiler evlerine döndükten sonra, kendi çocuklarıyla başbaşa, samimi bir ortamda kaliteli zaman geçirebilmesi için eklediği ekstra bir gün.” Roş Aşana ve Yom Kipur’da ciddi bir havada başlayan beraberlik, Sukot’un yedi günü boyunca dünyadaki 70 millet için kesilen korbanlar, şenlikler, kutlamalarla yoğun bir şekilde devam etmiş ve ayrılık günü gelmiştir. Bir günlük yeni bir bayramla, Tanrı, daha yoğun ve daha samimi bir şekilde O’nun için özel olan sevgili çocukları ile biraz daha fazla başbaşa zaman geçirmek ister. 6 Ekim Salı (23 Tişri) ‐ SİMHAT TORA Sukot bayramı başından dokuzuncu güne denk gelen ve İsrael’de Şemini Hag Atseret’le aynı gün kutlanan Simhat Tora (Tora Sevinci); Diaspora’da ayrı bir gün olarak kutlanır. devam edecek Sukot bayramı boyunca, yemek yemek, okumak, misafir ağırlamak, uyumak gibi evde yapılan her şey, bu bayram için özel olarak hazırlanan çardaklarda gerçekleştirilir. 27 Eylül Pazar akşamı; Sukot Bayramı şerefine mumlar, güneş batmadan önce yakılır ve beraha söylenir: “ Baruh Ata Ad. Elo‐enu Meleh Aolam Aşer Kideşanu Bemitsvotav vetsivanu leadlik ner şel Yom Tov‐ Bizleri mitsvaları ile kutsayan ve bizlere Yom Tov mumlarını yakma mitsvasını veren Evren’in Efendisi Sen Tanrı’mız Mübareksin.” Güneş battıktan sonra ise, önceden yakılmış bir ateşten faydalanılarak bayram mumları yakılabilir. 4 Ekim Pazar (21 Tişri) OŞANA RABA Sukot bayramının yedinci ve son günü olan Oşana Raba, bilgelere göre, Yom Kipur'da mühürlenen yazgımızın, yürürlüğe girdiği gündür. Moşe Peygamber’den itibaren, dilden dile aktarılan ve Tora’nın satırarası yorumlarını içeren Midraş’a göre, Tanrı; Avraaam’a şöyle der :”Çocuklarına, özel bir af günü vereceğim. Eğer kefaretleri Roş Aşana’da onaylanmazsa, Yom Kipur’da onaylayacağım. Eğer  (041) Eylül - Ekim 2015
- 158 -
DIYALoG
Dr. Siren Bora
İzmir
Bodrum Yahudi Mezarlığı (Bölüm IV) I)‐ ÖlümTarihleri: BODRUM
Yahudi Mezarlığı
Mezar taşlarında kullanılan takvim İbrani takvimidir. Dolayısıyla, ölüm tarihleri de İbrani Takvimine göre yazılmıştır 1 . Tarihlendirme sırasında, bazı taşlarda ölüm yılı ve günü rakam ile yazılırken bazı taşlarda Gimatriya 2 sistemi Dr.Siren Bora’nın 2013 YILI Ekim ayında düzenlenen Uluslararası Bodrum Sempozyumunda sunduğu ve Ege Üniversitesi Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan Bodrum Yahudi Mezarlığı ile ilgili bildiridir. 1 Tarihleri, İbrani takviminden Miladi takvime çevirmek için Bkz. AD 120 plus‐ Ad Mea ve Esrim 1900‐2053, Yeruşalayim 2000. 2 Gimatriya ya da Gematriya sözcükler ve sayılar üzerine yapılan, Kabalistik çalışmalarla da ilgili, bir uzmanlık alanıdır. İbrani alfabesinde her harfe sayısal bir değer verilmektedir. İbrani ayları, ayın hareketlerine göre düzenlenen kameri aylardır. Her biri 29 veya 30 gün sürer. Yeni ayın ilk görünüşüyle başlar ve bir sonraki yeni ayın ilk görünüşüne kadar geçen süreyi kapsar. Güneş Takviminde 12 ay olarak hesaplanan 1 yıl, bu takvimde 12,4 ay olarak hesaplanır. Bu farkın kapatılması için belli aralıklarla İbrani Takvimine bir ay ilave adilir (Artık ay‐ Adar II). Her 19 yılın 12’sinde 12 ay varken 7’sine bir ay ilave edilir. İbrani ayları: (Tişri, Heşvan,Kislev, Tevet, Şevat, Adar, Ve Addar(Artık ay), Nisan, İyar, Sivan, Tamuz, Av, Elül) dür. 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 159 -
DIYALoG
kullanılmıştır. İbrani Takvimine göre haftanın birinci günü Pazar’dır. Haftanın yedi günü ise, İbrani Alfabesinin ilk yedi harfi ile isimlendirilmiştir: “yom gimel” (Salı) veya “yom hey” (Perşembe) gibi. (Bugün İsrail’de günler, “yom rişon” (Pazar) veya “yom şlişi” (Salı) şeklinde isimlendirilmektedir). Bazı mezar taşlarında, Cuma günü için “yom Şabat” kullanılmıştır. Aylar da, İbrani Takvimi esas alınarak yazılmıştır. Bazı mezar taşlarında tarihin önüne “leyetsira” (yaradılıştan itibaren) kelimesi eklenerek tarihlendirme tercih edilmiştir3. Bodrum Yahudi Mezarlığındaki mezar taşları 1764 ile 1949 tarihleri arasını kapsamaktadır. Ancak ölüm yıllarındaki yoğunluk, özellikle 1859‐
1922 tarihleri arasında toplanmıştır. Yaakov Romano Behar’ın mezar taşı.
J)‐ Mezar Taşlarında Kullanılan Süslemeler: 1‐ İki Sandalye ve üzerinde Kandil: Yaakov Romano Behar ve Rafael Menahem Hayim 3 Mezar taşlarının bir bölümünde, ölüm yılı yazılmadan önce ‘’Leyetsira’’(Yaradılıştan itibaren yani 5000 ile başlayan İbrani Takvimi) ya da ‘’Leminyonam’’(Miladi Takvim) kelimeleri kullanılarak verilen tarihin hangi tür tarihlendirme olduğu açıklanmaktadır. Miladi ve İbrani tarihleri arasında 3860 yıllık bir fark vardır. (Miladi Yıl 2014’e 3860 ilave edilince İbrani Yıl elde ediliyor 5773). Rafael Menahem Hayim Galanti’nin mezar taşı.  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
- 160 -
şeklinde incirin adı geçerken aynı zamanda İncir, Eski Ahit’in çeşitli bölümlerinde Çıkış 28:33‐34, Sayılar 20:4‐5‐6, Tekrar (Tesniye) 8:6‐7‐8‐9 ve Hakimler 9:10‐11 de sıkça söz edilen yedi üründen biridir. Bu yedi ürün: Buğday, arpa, üzüm, incir, nar, zeytin ve Aharon Barha’nın mezar taşı. hurma’dır. Öte yandan bu ürünlerin, üç tek tanrılı dinin doğduğu Ortadoğu coğrafyasına özgü orada yetiştirilen ürünler olduğu da unutulmamalıdır. Yedi üründen biri olan nar ile ilgili, Baruh Galanti’nin mezar taşındaki kitabede “soyu bir nar ağacı gibi yeniden çiçek versin” ibaresi yer almaktadır. Yahudi dinsel geleneklerine göre nar’ın 613 tohumu vardır ve bu Torah’daki 613 mitzva (emir) ile ilişkilendirilir. Nar hem dürüstlüğün, doğruluğun hem de verimliliğin simgesidir. Galanti’nin mezar taşları üzerinde yer almaktadır. Hem ölenin yakınlarının çektiği acıyı ifade etmekte hem de ölenin ruhunun aydınlıkta kalması dileğini dile getirmektedir. Ya da nur içinde yatsın anlamına gelir. (Kandil=Ner Tamid‐Daimi ışık). Öte yandan, Rafael Menahem Hayim Galanti’nin damat olamadan çok genç yaşta öldüğü düşünülürse mezar taşındaki iki sandalyenin çardak içindeki görünümü evlilik törenini de anımsatmaktadır 2‐ Sarmaşık dalları: Bazı mezar taşlarında yazıtın çevresinde sarmaşık dalları ve çiçek motifleri bulunmaktadır. (Genellikle zambak motifi kullanılmıştır.) 3‐ İncir yaprakları ve İncir: Aharon Barha’nın mezar taşında kullanılmıştır. İncir, hem Torah’da hem de Ahd‐i Atik’te yer almaktadır. Tora‐ Bereşit perek 3 ayet 6‐7’de: “Kadın ağacın yemeye uygun, gözler için arzu uyandırıcı olduğunu ve ağacın zekâ elde etme konusunda çekici olduğunu gördü. Meyvesinden aldı ve yedi. Kendisiyle birlikte kocasına verdi ve adam da yedi. İkisinin de gözleri açıldı ve çıplak olduklarını anladılar. İncir yapraklarını birbirlerine diktiler ve kendilerine önlük yaptılar.” 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 161 -
DIYALoG
Galanti çok genç yaşta, Hezkiya İtshak Galanti’de 39 yaşında yine genç yaşta ve Eliyahu Elhadif evleneceği gün aniden genç yaşta öldüklerine göre hastalık veya kaza sonucu yaşama veda etmiş olsalar gerek. L)‐ Mezar Taşlarındaki Kısaltma Harfler ve Anlamları: Heyhey: Haadon hanihbad (saygın beyefendi) ya da Hagiveret hanihbedet (saygıdeğer hanımefendi). 4‐ Beşik: Kitabesinde Lohusa iken öldüğü yazılı olan İtshak Kapeluto’nun eşi Hanula’nın mezar taşı üzerinde kullanılmıştır. K)‐ Ölüm Sebepleri: İtshak Kapeluto’nun eşi Hanula, Lohusa iken öldüğüne göre doğumla ilgili bir komplikasyon sonucu yaşama veda etmiş olsa gerek. İtshak M. Kapeluto’nin ise, acılar içinde öldüğü mezar taşındaki kitabede yazılıdır: ”Hameduka bayesuririm” (büyük ızdıraplar içinde). Eğer burada söz edilen acı fiziksel acı ise, İtshak M. Kapeluto ölümcül bir hastalığa yakalanıp acı çekerek ölmüş olmalıdır. Rafael İtshak Kapuleto’nun eşi Menahem Hayim Betşin: Beşanat ya da Bişnot (yılında). Tafnuntsadikbethey: Tihiye nişmata (nişmato) tserura betsror hahayim (Kısaltması Tantsava), (Ruhu yaşam haznesinde dinlensin).
Betdalethey: Baruh Dayan Haemet (Hakiki Yargıç mübarektir). Alefhey: Eşet hayil (Erdemli kadın). Lamedhey: Lehodeş (ayında). Heynunbetkufşin: Hanid asek bekodeş (Kutsal işlerle uğraşan, iştigal eden). Nuntaf: Niftar veya Nifteret (Vefat etmiş). Şin: Şanat (Yıl). Mem: Mar veya Marat (Bay veya Bayan).  (041) Eylül - Ekim 2015
DIYALoG
konusundaki inancı vurgular. Ayrıca her ikisinde de kastedilen, “Tanrı”dır. Yahudilikte Tanrı veya Allah kelimeleri kullanılmaz. Hatta bir ad vermekten özellikle kaçınılır. Kullanılan, ya ‘‘Adonay”dır (Efendimiz) ya da “Yehova” yerine (onu özellikle kullanmamak için) ”Haşem”dir (O isim). Baruh Dayan Haemet ve Baruh Hagozer de, Haşem gibi birer “ima”dır. Hepsinde Tanrı kastedilmektedir. b)‐ Tihiye Nişmato (Nişmata) Tserura Betsror Hahayim: Anlamı, ”Ruhu yaşam haznesinde dinlensin”. Kısaltılarak okunuşu, Tantsava. Bu ibare beş harflik (Taf, nun, Tsadik, bet ve hey) kısaltma ile hemen hemen her mezar taşındaki kitabenin sonuna eklenmiştir. “Yaşam Haznesi” denilen yer, ruhun aslına döndüğü yer, yani Tanrı’dır. Heyyudvav: Haşem yişmerehu viyhayehu (Kısaltması Hayo), (Tanrı onu korusun ve ona ömür versin). Yudmemayn: Yihiyye menuhato (İstirahatgahı cennette olsun). Eden Nunayn: Nilba olamo (Ebediyete intikal etti). Ayntetreş: Ateret roşeynu (Başımızın tacı). Heynun: Haiş nedavod (Özverili, Alicenap adam). Vavhey: Vahessed (İyiliksever). M)‐ Mezar Taşı Kitabelerinin Dinsel İçerikleri: a) Mezar taşı kitabelerinin hemen hemen tümü, iki farklı ibare ile başlatılmaktadır. (Bazı mezar taşlarında, bu iki ibare bir arada arka arkaya kullanılmıştır). Bunlar: “Baruh Dayan Haemet”. Anlamı, “Hakiki Yargıç mübarektir”. c)‐ Zot Torat Hayoleded: “Baruh Hagozer”. mübarektir”. Anlamı, - 162 -
“Hükmeden Torah’dan (Tevrat) alınmıştır. Lohusa anlamındadır. İtshak Kapeluto’nun eşi Hanula’nın mezar taşı üzerinde onun doğum sırasında veya hemen sonrasında vefat ettiğini vurgulamak amacıyla kullanılmıştır. Bir ölüm haberi alındığında veya başsağlığı ziyaretinde kullanılan bu sözler (çoğunlukla Baruh Dayan Haemet kullanılır), yaşarken de ölüm sonrasında da tecelli eden yargının doğruluğu 
(041) Eylül - Ekim 2015
- 163 -
DIYALoG
d)‐ Haşem: f)‐ Ruhuna Fatiha: Tanrı kastedilerek Haşem “O isim” denilmiştir. Hayim Rehamim Kapeluto’nun mezar taşında kullanılmıştır. Zimbuloğlu Şemuel Kadranel ve Bohor Akyüz’ün mezar taşları iki bakımdan önemlidir: Bunlardan biri, yazıtlarda iki dilin (Türkçe ve İbranice) bir arada kullanılması, diğeri ise ‐ki kanımızca bu birinciden daha önemlidir‐ İslami ve İbrani dini geleneklerinde ölünün arkasından okunan dua ve dileklerin her ikisinin de birlikte, bir arada kullanılmasıdır. (Ruhuna Fatiha ve Baruh Dayan Haemet, Tihiye nişmato tserura betsror hahayim). El Fatiha ayeti, Avraham Galanti’nin eşi
Yahudilikteki Kadiş Rahel’in mezar taşı.
duası gibidir. Hele ki İslamiyetten farklı olarak Yahudilikte ruhun yerine spesifik olarak nefis’ten bahsedilirken; bu olguyu nasıl açıklamak gerekir? e)‐ Kodeş Şabat: İtshak M. Kapeluto ve Yaakov Galanti’nin mezar taşları üzerinde ölüm zamanı belirtilirken “beyom Şabat kodeş” (Kutsal Şabat günü) ve “erev Şabat kodeş” (Kutsal Şabat akşamı‐Cuma) açıklamaları yapılmıştır. Şemuel Kadranel’in mezar taşı. Bohor Akyüz (Kapeluto)’ün mezar taşı.  (041) Eylül - Ekim 2015
- 164 -
DIYALoG
“Dinler Arası Diyalog”, “Kültürel Asimilasyon” veya Türk Yahudilerinin 500 yıldır yaşadıkları ülkelerine olan bağlılıklarını kanıtlama çabası şeklindeki yorumlar da kanımızca yeterli değildir. Bizce bu olgu, yüzyıllardır yaşanılan toprağa ve insanına duyulan büyük sevgi ve bağlılıkla da açıklanabilir. Popüler halk kültür öğelerinin geçişkenliği ve ortak paylaşımı şeklinde de4. gibi: “Yahudilik’te, ölüm, öteki dünya, cennet cehennem gibi Ahiret anlayışına ilişkin konular, Yahudi din disiplininin ilahi metni olan Torah (Tevrat)’ta ele alınmaz. Günümüz Yahudi yorumcularının bir bölümü temel kutsal metin Torah’ta ölüm ötesi ve öte dünya konusunda fazlaca bir açıklama bulunmamasını, Yahudi inanç disiplininin insanların bu gezegen üstündeki yaşamlarını merkeze alması ve bu dünyadaki gereksinimlerini karşılamayı hedeflemiş olmasıyla izah ederler. Yahudilikte cennet karşılığı GanEden, diye bir tanım varsa da, günümüz anlamında Cennet daha ziyade, Olam Haba yani Gelecekteki Ebediyet anlamındadır. Öte dünya ile ilgili en geniş bilgilerin bulunabileceği yer, Talmud’dur”6. h)‐ Eliyahu Elhadif’in Mezar taşındaki Kitabe: f)‐ Hadasa: Hadasa, kanımızca Avraham Galanti’nin eşi Rahel için onu onurlandırmak ve akıllılığını, cesaretini vurgulamak amacıyla “Ester” anlamında kullanılmıştır5. g)‐ Yihiyye menuhato eden: Moşe Habiv’in eşi Ester’in mezar taşında kullanılmıştır. Anlamı, İstiratgahı ya da mekanı cennet olsun’dur. Yusuf Altıntaş’ın da belirttiği Bu kitabe, Eski Ahit’teki Kinot(Ağıtlar) 1: 12 den alınmadır. 4 Ege Bölgesindeki Yahudi Mezarlıkları ve Yahudi mezar taşları ile ilgili yaptığımız araştırmalar sırasında, bu olguyu sadece Bodrum Yahudi Mezarlığı ve İzmir Altındağ Yahudi Mezarlığında saptadık. 5 Ester ‘’örtük’’ anlamına gelmektedir. Yahudilerin Babil sürgünü sırasında asıl adı Hadasa’yı(mersin bitkisi anlamına geliyor) ve Yahudi kimliğini saklayarak Saraya girmiş ve Babil kralı Ahaşveroş’la evlenmiştir.Yahudiler için tehlike oluşturan vezir Aman’ı ölüme göndererek ‘’Purim’’ mucizesini gerçekleştirmiştir. Devamı Gelecek Sayıda 6 Marilla Erçik, Aktuel com.tr, ‘’Üç dinde cennet’’, s.1.


Documentos relacionados